Örselenmiş sukûtumla ördüm bu kalın taş duvarları
aralarında uzun anlamsız boşluklar
aralarında uzun anlamsız boşluklar
en çok,
en çok susmak gerekecek hayata dememişti annem
o renkli kitapları uzatırken bana
o renkli kitapları uzatırken bana
susuyorum şimdi üç karışlık zindanımda uzun uzun susuyorum
toprağı kıskandıracak bir ölüm arıyor dışarda gece celadına gülümserken
darağacı yağlı sicimini kendi boynuna bağlıyor bu üç karışlık mezara gömülenlere ağlarken
siyah yakamozlar asıyorum duvarlarıma
toprağı kıskandıracak bir ölüm arıyor dışarda gece celadına gülümserken
darağacı yağlı sicimini kendi boynuna bağlıyor bu üç karışlık mezara gömülenlere ağlarken
siyah yakamozlar asıyorum duvarlarıma
gözlerimi gözlerine banarken senden çaldığım
suslara yürüyorum adını adımlarıma ekleyerek sen sen sen
üç adımda bittiyor zindan duvarlar bağırıyor gelme üstüme gelme
suslara yürüyorum adını adımlarıma ekleyerek sen sen sen
üç adımda bittiyor zindan duvarlar bağırıyor gelme üstüme gelme
bu taş duvara gömülü kankırmızı güller açıyor yankılandıkca yüzün
ıslanmış kirpiklerine sokulmuş gece ağlıyorsun sessiz sessiz
oysa en çokta sen bilmelisin
kankırmızı güllerin aynı gamzede birleşemeyen göz yaşlarınında açtığını
ömrümün tek baharıydı sana adadığım
oysa dememişti annem aşk adanmaktır doğarken attığın çığlığı sakla diye
bir mezara en çok sesizlik yakışırdı sustum uzun uzun sustum
ıslanmış kirpiklerine sokulmuş gece ağlıyorsun sessiz sessiz
oysa en çokta sen bilmelisin
kankırmızı güllerin aynı gamzede birleşemeyen göz yaşlarınında açtığını
ömrümün tek baharıydı sana adadığım
oysa dememişti annem aşk adanmaktır doğarken attığın çığlığı sakla diye
bir mezara en çok sesizlik yakışırdı sustum uzun uzun sustum
şah damarımda şahlanan bir cığlığa susuyorum şimdi
dili ölmüş Ademin medeniyetinden kalma
en masumu bile günâhkardır sevdanın sevdiğini öldürürken
ben kanlı ellerimi gizlemek için sakladım kendimi bu zindanda
adem biliyor muydu elmayı aşk için çaldığını
aşkı his ederken biliyor muydu ölümün aşkla uzadığını
dili ölmüş Ademin medeniyetinden kalma
en masumu bile günâhkardır sevdanın sevdiğini öldürürken
ben kanlı ellerimi gizlemek için sakladım kendimi bu zindanda
adem biliyor muydu elmayı aşk için çaldığını
aşkı his ederken biliyor muydu ölümün aşkla uzadığını
ve
kan kırmızı güllerin aynı gamzede birleşemeyen göz yaşlarınında açtığını
siyah bir yakamoza tutunmaktır hayat dememişti annem güller kan damlarken
kan kırmızı güllerin aynı gamzede birleşemeyen göz yaşlarınında açtığını
siyah bir yakamoza tutunmaktır hayat dememişti annem güller kan damlarken
susmak şakaklarımdaki çakıl taşlarına gömüyor ölü yıldızları
iklim iklim çalarken yüzümü bin kez daha saklanıyorum zindanıma
aklımın labirentlerinde kanıyor salkım salkım parçalanmış umutlar
iki ucu hasret yollara yazılı adımız bu mühürlü kaderin tam ortasında
ölüm geçiyor bu kan revan yazgının mahşeri bekleyişine dudak bükerek
oysa aşkı öldürmez ölüm uçurum diplerinde savruldukca kan kırmızı güllerimiz
iklim iklim çalarken yüzümü bin kez daha saklanıyorum zindanıma
aklımın labirentlerinde kanıyor salkım salkım parçalanmış umutlar
iki ucu hasret yollara yazılı adımız bu mühürlü kaderin tam ortasında
ölüm geçiyor bu kan revan yazgının mahşeri bekleyişine dudak bükerek
oysa aşkı öldürmez ölüm uçurum diplerinde savruldukca kan kırmızı güllerimiz
üç karış zindanda kan gülleri büyüttüm anne siyah bir yakomaza tutunarak
avucumda uçmadan öldü serçeler
avucumda uçmadan öldü serçeler
hasret ateşten gömlek gibi oturdu omuzlarıma
oysa demedin anne.
oysa demedin anne.
tohumun aşksa kan gülleri harmanın olur diye
şah damarımda şahlanan bir cığlığa susuyorum şimdi
dili ölmüş Ademin medeniyetinden kalma
şah damarımda şahlanan bir cığlığa susuyorum şimdi
dili ölmüş Ademin medeniyetinden kalma
aklımın labirentlerinde
ölü serçeler .
mahşeri bekleyişlerde anne
avuçlarımda kan damlayan güler