Pardon bayan sizi hatırlar gibiyim…
Bakışlarınız ne kadar da tanıdık
daha önce gözbebeğinizi gözyaşlarımda uyutmuş olabilir miyim?
Bakın bayan yüreğime bakın!
Ne kadar da hırpalanmış ve dağınık değil mi?
Acılarım ne kadar da düzensiz serpilmişler hücrelerime.
Acıdınız mı yoksa?
Yüreğim kadar tadabilir mi acıyı diliniz gözleriniz ya da?
Eğilin bayan kırıldığım yerden öpebilirsiniz…
Ürkmeyin sakın amacım korkutmak değil sizi.
Gülüşünüz geçmişime o kadar dokundu ki yalnızlığımı kanattınız.
Bir bilseniz nasıl dişliyor gece yüreğimde kalan ayak izlerini.
Nereye gitsem kırmızı bayan nereye çevirsem başımı mavi…
Damardaki kan gibi sıkışmış bir haldeyim ve
tek başınalığım başımı kaldırdığım gökyüzü kadar sonsuz ve derin.
Bu muydu Allah’ım diyorum bu kadar mı?
Ne dudaklarınızda ki gibi anlamlanıyor hiçbir kırmızı
ne de bakışlarınız kadar keskin mavi…
Sonra indiriyorum ellerimi içimden soruyorum.
Allah’ım bu muydu?
Korkmayın sakın kirli sakalımdan yüreğim temizdir aslında.
Sakal hüzünden daha çok yakışıyor yüzüme…
Yüreğimi kazmaktan tırnak aralarım çamur
kaybettiklerimi aramaktan böyle…
Saçlarınız ne kadar da benden bir parça;
avuç ilerimle buluşmuşluğu var mıdır acaba ne dersiniz?
Sevmiş olamaz mıyım onları sabahlara dek
ya da nefes yerine kokusunu çekmişliğim olamaz mı içime.
Boynuma sarılmışlıkları yok mudur sizce de susuyorlar bana
size söylemezler mi?
Kıvrımlarında asılmışlığı var gibi ruhumun sani.
Kanıyor musunuz yoksa?
Siz bayan açtığınız yaraya kabuk olabilirdiniz aslında
tuz olduğunuzda inanın hiç tat vermediniz…
Sizi tanıyorum bayan!
Siz benim bakmaya doyamadığım katilimsiniz
bıraktığınız her bir bıçağın ağzını omuriliğim hala öper.
Biliyor musunuz öldüğüm gün gibi bakıyor gözleriniz.
Hala çok güzelsiniz…