:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Güzel Nasihatlar
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
KALP KIRMAK HARÂMDIR

Dâvûd-i Kayserî ki, çok mübârek bir kişi.
İnsanları gafletten uyarmaktı sırf işi.

O bir gün buyurdu ki: (Yaşamayın gafletle.
Zîrâ âni geliyor ecel umûmiyetle.

Bilhassa "Kul hakkı"na edin ki çok riâyet,
Mahşerde, hak altından kurtuluş zordur gâyet.

Meselâ harâm olsa, elbisenin düğmesi,
O namâzın, insana olmaz bir fâidesi.

Üstümüzde kul hakkı, olsa da "Yarım akçe",
Cennete giremeyiz, onu ödemedikçe.

Kul hakkını, dünyâda, kolaydır edâ etmek.
Ve lâkin âhirette, çok çetindir ödemek.

Zîrâ o gün, geçmiyor dünyâdaki paralar.
"Sevap" ve "Günâh" ile ödenecek bu haklar.

Yâni sevâbı varsa, gider alacaklıya.
Yoksa, onun günâhı yükletilir borçluya.

Bunun için dünyâda, her kişi helâllaşsın.
Aslâ mahşer gününe, borç alacak kalmasın.

"Haklı" olsanız bile, siz yine dileyin af.
Belli olmaz, belki de haklıdır karşı taraf.

Zîrâ mahşer yerinde, nice alacaklılar,
Hesâpları "ters" dönüp, sonunda borçlu çıkar.)

Dediler ki: (Efendim, îzâh buyurduğunuz,
Kul hakları, nelerden ibârettir bâhusus?)

Cevâben buyurdu ki: (Kul hakkı denilince,
Hâtıra, "Maddî haklar" gelirse de ilk önce,

Bunlardan daha mühim haklar da var muhakkak.
Meselâ kul hakkıdır, "Kalp kırmak, gönül yıkmak.

Hattâ insan, "Kâbeyi yıksa da yetmiş defâ,
Kalp kırmanın yanında "Hafif" kalır bu daha.

İnsanın, kimler ile varsa çok alâkası,
Onlarla îcâb eder, sık sık helâllaşması.

Meselâ sıra ile, zevcemiz, çocuğumuz,
Hısım akrabâ ile, arkadaş ve komşumuz.

Hepsinin, ayrı ayrı üstümüzde hakkı var.
Bunların içinde de, en mühimi, "Hanımlar".

Eğer ki hanımını incitirse bir kişi,
Helâllık almadıkça, mahşerde zordur işi.

Her gün evden çıkarken, helâllaşmak gerekir.
Zîrâ ölebiliriz, eceller âni gelir.)

Dediler ki: (Efendim, Allah katında bir kul,
Hangi vasıflarıyla olur iyi ve makbûl?)

Buyurdu: (Mâhir olsa bir kişi mesleğinde,
Sırf bununla, bir kıymet kazanmaz Hak indinde.

Zekî ve kurnaz olmak, makâm, mevkî, müdürlük,
İndallah, o insana sağlamaz bir üstünlük.

Kim fazla korkuyorsa Allahü teâlâdan,
Odur Allah indinde kıymeti fazla olan.

Kim kazanmak isterse, Hak indinde îtibâr,
"Takvâ"ya sarılsın ki, Rabbimiz buna bakar.)
KARDEŞLİK VE ŞEFKAT

Ulu Ârif Çelebi, ilme âşık bir kişi.
Okuyup okutmaktı, en sevdiği tek işi.

Bir gün, sevdikleriyle başlıyarak sohbete,
Şöyle bir hâdiseyi nakletti cemâate:

"Halîl" ile "İbrâhim" adında, çok önceden,
İki kardeş yaşarmış, birbirini çok seven.

Büyük olanı "Halîl", küçüğü "İbrâhim"miş.
Halîl "Evli", çocuklu, İbrâhim "Bekâr" imiş.

Ortak bir Tarla"ları varmış ki hem onların,
Geçinip giderlermiş geliriyle tarlanın.

Ve her sene sonunda, ne kadar çıksa "Buğday",
Hemen eşit olarak, ederlermiş "iki pay"

Bir yıl, ekinlerini biçip harman yapmışlar.
Buğdayları savurup, ikiye ayırmışlar.

Büyük olan demiş ki: (Ey kardeşim İbrâhim!
Ben gidip çuvalları, ambardan getireyim.

Ben gelinceye kadar, sen bekle az bir zaman.
Gelmesin buğdaylara herhangi zarar, ziyân.)

Halîl eve gidince, düşünmüş ki İbrâhim:
(Ben "Bekâr" bir kişiyim, "Evli"dir fakat âbim.

Daha çok buğday lâzım elbet Onun evine.
Benimkinden bir miktar, atayım onunkine.)

O, âbisi hakkında bunları düşünerek,
Payından, onunkine aktarmış üç beş kürek.

Halîl, çuval elinde çıkagelmiş o ara.
Demiş: (Haydi doldur da, götürüver anbara.)

İbrâhim "Peki" deyip, kendine âit olan,
Buğdaydan yüklenerek, anbara olmuş revân.

İbrâhim ayrılıp da, gider gitmez anbara,
Şu şekilde düşünmüş, âbisi de o ara:

(Çok şükür ben "Evli"yim, kurulu düzenim var.
Lâkin küçük kardeşim İbrâhim henüz Bekâr.

O, daha çalışıp da, para biriktirecek.
Ve maddî sıkıntıyla, ev kurup evlenecek.

Benim böyle derdim yok, hazır evim ve eşim.
Buğdaya, benden fazla, muhtâçtır bu kardeşim.)

Kardeşinin hakkında, o böyle düşünerek,
Payından, onunkine aktarmış bir kaç kürek.

Buğdayı yüklenip de, ayrıldığında biri,
Ona, kendi payından, aktarırmış diğeri.

Onların bu hâlleri, o gün akşama kadar,
Birbirinden habersiz, sürüp gitmiş bu karar.

Nihâyet bakmışlar ki karanlık bastığında,
Hiç "Azalma" olmamış buğday yığınlarında.

Onlar, birbirlerine, böyle güzel hareket,
Edince, vermiş Allah onlara bir "Bereket".

Günlerce taşımışlar, "bitmemiş" buğdayları.
Dolup taşmış buğdayla, evleri, ambarları.

İşte, "Halîl İbrâhim bereketi" denilen,
Hâdise, bu şekilde vâki olmuş eskiden
Sayfalar: 1 2