08-29-2008, Saat: 05:22 AM

İDAM SEHPASINA ATILAN BAKIŞLAR*
*Yalnızlığın girdabında boğulurken atılır adımlar çoğu kere… Tuttuğumuz
nefesimizi bırakmak zorunda kaldığımızda
idama sürüklenen bakışlar sarar benliğimizi. Oturmak zorunda kaldığımız idam sehpasında
çakılı çivileri saydım beklerken sessizliği en garip duygularla… Sineme sakladım aşkı
çevremdekiler görmesin diye… Şahitlik yapacak gözyaşlarım özlemime. Hüzne
meyilli adımlarımın kaymasından korkuyorum… Düşersem
izini takip ettiğim gölgeleri kaybederim. Düşersem kaldıran olur mu yüreği mi? Yolda kalmak
nedir bilir misin? Ah yönünü bilememek… çaresizlik… *
* *
*Boğazımda düğümlenen hıçkırıklar ulaştırır dirilerin yanına ruhumu... Bir
titreme alır bedenimi
götürür toprağa yüreğimi. Semaya varan yalvarışlar kuşatır alaca karanlıkta benliğimi. Bu kadar üşüdüğümü hiç hatırlamıyorum…
Mağrur bakışlar ordusu üstüme üstüme geliyor… Haykırışlarım; nereye
gidiyorsunuz? Feryatlar atılıyor demir parmaklıklar ardından suskun
yüreklere… Gözler idam sehpasına çevrili ama gönüller uzaklaşmış
birbirinden… Birbirine kenetli eller
boşta kalmış şimdilerde… * * *
*Vefamdır bir anlık titreyiş ve ardından gelen sıçrayış… Bağrıma bastığım
taşı anarım yakamoz sesinde. Taş ki; girdaptan girdaba girerken cebimde
taşıdığım vefalı dost... Hiramda deryalar görüyorum her gece usul usul...
Gecemi kimseye veremem ben. Geceleyin doğuyorum ay ışığında ve geceleyin
ölüme gülümsüyorum tavan arasında… İdam sehpasına geceleri oturuyorum sahte
bakışları görmemek için…*
*Savaş meydanlarında körpe körpe doğranmış yürekler özgürlüğe hicret
etmişler. İdam sehpaları hala özgürlüğe hicret ettiriyor yürekleri. Çıkış
kapısını ara(la)mak
yüreklere gebe acziyetimin ifadesidir. Kurşun gibi yüreğime saplanmış oklar
acıtsa da sevdamın olduğu mahzeni; gönül vermiş adımlarım kutlu yola… Gönül vermiş gözyaşlarım
fırtınalarda ararken çaresizliği… *
* *
*Ismarlama gülüşler serapları andırsa da acıyla gülümsüyorum idam sehpasının
çevresindeki donuk suratlara. Donuk suratlar
küçükken bulduğum yalnızlığımı hatırlatıyor çoğu kez… Merdivenle tırmanarak çıktığım çatıda
kaybettiğim yalnızlığı(mı) buldum. O gün bugündür yalnızlık düştü içime bir kor gibi...
İskeleye yanaşan vapurlar beni götürmedi uzak diyarlara
sürgün kaldım yüreğimin başkentinde. Belki de böyle olmalıydı… Sürgün kalmalıydım
yüreğimin başkentinde kefenimle beraber… Ve orada vermeliydim sahtelere
karşı ilk idam kararını… *
* *
*Gölgeme biçeceğim kaftanı hazırladım
sevda ateşinin korlarında dolaşırken. Bir gülistanda buldum kendimi
mezarlıkta ararken. En umulmadık anda aldım önüme bir kalem
ve bir kağıt. Güneşin batışını yazdım belki kağıda ama güneş daha batmadı ! Kazdığım mezara gömmeye çalıştım güneşi bir sabah fakat
nafile… Ufukta yaklaştıkça uzaklaşan mavi
umut alevi ve güneş birleşmişler. Güneş bağrına almışken umudu batar mı hiç? *
* *
* Her geçen gün büyüyen bir yara benimki… Yarayı iyileştirecek hekimi
bulsam
şiirimle idam ederdim idam sehpasında. Asıl hekimler hak ediyor en çok idam sehpasında oturmayı ama… Ama hekimler yok ortada ! Kaybolmuşlar… *
* *
*Ayağıma takılmış zincirler de neyin nesi? Kaç(a)mam ben zaten
merak etmeyin… Yüreğimi bırakıp bin kere ölemem
soluğumu tuttuğum gecelerde… Arzum vefalı dostuma kavuşmaksa
seve seve gelirim idam sehpasına. Vefalı dostuma kavuşup sahtelerden kurtulabileceksem
girin kollarıma ve götürün beni idam sehpasına… Uçurumlarda geze geze kaybolmuş
aşk(l)a kazıdığım yüreğimi alın ve verin idam kararını saati beklemeden. Kucağımı açtım
özgürlüğe
tahammül edemiyorum artık saniyelere… Ölüme gülümsemeye başladım idam sehpasında
ama hala yok ortada idam kararı! * 
