12-11-2008, Saat: 09:32 PM
Küçükken hayatı çok eğlenceli sanırdım.
Koşarak, atlayıp, zıplayarak geçen o yıllarımda sanırdım ki; boyum uzarsa topa daha iyi vuracağım. Topun peşinden koşarken ve “gol” diye bağırdığımda sevinçten havalara uçacağım. Babamı köşede görünce kaçıp saklanmak zorunda kalmayacağım. Akşama kadar, hatta sabaha kadar oynayabilecektim.
Annemle gittiğimiz zoraki misafirliklerde, çocuklar için özel hazırlanmış kocaman sofra yerine, bana da özel bir tabak gelince çayın tadı bambaşka olacaktı. Elimde ince belli çay bardağı, evin en güzel koltuğunda oturmuşum. Evin sahibi, ya da gelen diğerleri beni de öpüp, halimi-hatırımı soracak. Ben de bilmiş bilmiş, büyümüşlüğün keyfini çıkarta çıkarta cevap verecektim. Düşünürdüm ki; bu kendimi görmek istediğim tek sahneydi.
Sanırdım ki; televizyonda izlediğim çizgi film kahramanlarının yaşına gelince, onlar gibi hep maceralara atılıp, sonra da izlerken “Ben de şunları yaptım” diyerek meraklanacaktım. Çizgi film izlemek o zaman daha güzel olacaktı. Özendiğim ve küçük olduğum için yapamadığımı sandığım, her şeyi yapma imkânım olacaktı. Ya da annem, ne yapıyorum diye ikide bir gelip, kontrol etmeyecekti.
Küçükken hep elimden tutulmuştu. Oysa tek başına yürümenin zevkini çok merak etmiştim. Sanırdım ki hiç kimseye ne yaptığımı söylemeden çıkıp gidince, herkese ve her şeye bir başka bakacaktım. Hayat çok daha farklı görünecek, baktığım her şeyin duruşu değişecekti. Ellerim tutulmadan yürüyünce, daha bir güzel atacaktım adımlarımı. “Yürümek hiç bu kadar keyifli olmamıştı” diyecektim.
Sevdiğim kızın adını rahatlıkla söylediğimde mutlu olmuştu annem ve babam. Sanırdım ki; büyüyünce hemen evlenmeme müsaade edecekler, onunla bu evde yaşayacak ve hep oyun oynayacaktım. Ne güzeldi küçükken sevmek, o da beni seviyordu işte. Annesi Jale teyze, haftada bir kaç kez bize geliyordu. O da biliyordu kızını sevdiğimi, yoksa izin verir miydi evcilik oynarken benim baba, Buse’nin anne olmasına?
Sanırdım ki; biz büyüyünce yine böyle ele ele olacaktık. O zaman sevdiğim kızı rahatlıkla parka götürebilirdim. Bunun için kimseden izin almak ve yanımızda birinin gelmesine gerek kalmazdı.
Salıncakta sallanmaya bayılan ben, mutlaka yanımda biri olmadan gidemediğim park. Karşıdan karşıya geçemediğim caddeler. Sanırdım ki büyüyünce parka tek başına gideceğim ve salıncakta istediğim hızlılıkta uçuracağım kendimi. Karşıdan karşıya geçmek için, birinin eline ihtiyacım olmayacak. Her an istediğim yerde, önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakıp kendimi karşı kaldırımda bulacağım.
Küçükken ne kadar çok benim olmasını istediğim ve başkalarıyla paylaştığım şeyler vardı. Büyüyünce her şey benim olacaktı. Benim odam, benim yatağım, benim dolabım, benim sabunum, benim havlum… Ve her sabah uyandığımda kimbilir ne kadar mutlu olacaktım. Benim olan şeylerin içinde.
Sonra bir gün baktım ki büyümüşüm. Tek başıma sokağa çıkabiliyordum ancak parklara gitmiyor, sadece önünden geçiyordum. Artık salıncaklara binmek o kadar eğlenceli gelmiyor, hatta ayıp sayılıyordu. Yürümeyi bile unutmuş, geç kalmayayım diye ya araçlarda, ya da koşturmaca içindeydim.
Artık tek başıma yürüyordum ve tek başıma yürümek hiç zevkli değildi. Yanımda biri olsun diye uğraşıyordum. Elini tuttuğum güvendiğim birine ne kadar da çok ihtiyacım vardı. Misafirliklerde elime gelen tabaklara bakamıyordum, fazla kilolarla başım dertteydi. Sevdiğim kızdan başka birçok kişiyi sevmiştim. Sevdiklerim değişmişti ama o heyecanı, mutluluğu bir daha kimsede ve hiçbir yerde bulamamıştım. Çizgi filmleri izlemiyor, bize göre olan filmler de hep ağlatıyordu. Benim yaşadıklarımla, kurma hayatlar birbirine hiç benzemiyordu.
Velhâsıl küçükken yaşadıklarımın hiçbiri büyünce olmayacağını, hiçbir tadın o anki kadar lezzet vermeyeceğini söylemediler. Söyleselerdi büyümezdim zaten.