Bu gece anılarımın karanlıklarını gömüp ay'ın aydınlığına,
kendine doğru yürüşte yüreğim..
Şimdi odamda bir tek gecemin karanlığı,
ortamın sessizliği,
duygularımın yoğunluğu bir de uykuya direnen gözlerim var..
Hayatı ve seni buradan,
sessizliğin ve sensizliğimin tam ortasından seyrediyorum..
Şimdi kapayınca gözlerimi;
gözbebeklerimdesin bütün masumiyetin ve mahçubiyetinle...
Kalabalıklar ortasında insanların yüzleriyle,
sesleriyle,
görüntüleriyle otururken..,
dev kahkahalar atarken..,
için için onlarla alay ederken..,
yapayalnız bir kız çocuğu görüyorum&
Bütün o insanların yüzlerini ve kişiliklerini kendi bildiği dilde okuyan,
bütün görüntülerden kendi resimlerini kuran,
en çok orada olduğu sanılan anda bile aslında ulaşılamayacak denli uzak kalan bir kız çocuğunu..
Heyecan ve sevgiyle gülümsüyorum;
şimdi seni sevip hissetmem için seni sahiplenmem gerekmiyor.
Yanımda olmasan da senin hayalinle paylaştığım bu odamda,
seni hissettiğim kadar başkalaşıyorum duygularımın fırtınalarında;
baştan başa sen oluyorum..
Renklendirdiğim rüyalardasın,
Ordasın ve varsın işte..
Şimdi yüreğimle soluyorum seni..
Binbir kır çiçeğinin kokusu bahar bedeninde..
Hayatın bütün renkleri bir yaz güneşinden ödünç aldığın yüzünde..
Kalabalık içinde yalnızlığınla çılgınca dans ediyorsun..
Ay'ın ışıltıları yüzünde,
rüzgarın serseriliği avuçlarında...
Mavi denizlerin yosun kokuları her soluk alışlarında...
İlk kez acı çekmeden özlüyorum seni..
Her insanın ay gibi bir birinden farklı iki yüzü varmış;
bir yanı aydınlık diğer yanı kapkaranlık..
Şimdi bir yanım çok aydınlık,
apaydınlık...
Acı verecek kadar aydınlık..
Seni bu aydınlıkta ilk kez görüyorum...
Sen benim değilmişsin,
bunu en çok bu aydınlıkta görüyorum...
Benim olan sende yaşam bulan ve tekrar bana yansıyan kendi kişiliğim,
benim kutsal sevgim..
şimdi daha iyi anlıyorum..
Senin sahibin kararmış gönlün,
acıların,
dününden bugününe ve yarınına miras kalan talihsiz karşılaşmaların,
düş kırıklıklarınla dolu günlerinin siyaha bürünmüş halleri...
Sen kendi karanlık yönlerini seviyorsun
her kendine yol alışlarında
ya da
sevmek-sevilmek isteyip de sevilememenin
veya
sevememenin acılarından haz alıyorsun..
Sen kendini üzen duygularını,
kendi karanlıklarındaki alaycı acılarını seviyorsun durmadan..
Sen, seni sevenleri sevemedin..
Ulaşılmaz sandıklarına da sahip olunca yeni oyunlarda,
yeni başlangıçlardaydın..
Sanki bir iddiaya girip de,
kazanmanın sarhoşluğuyla elindeki sana boyun eğen yüreklerin masumiyetlerini ayaklar altına savruluşlardaydın...
Sen imkansızlığı seviyorsun,
ve imkansızlığın sana çektirdiği ölümcül acılar ile ısırgan oyunları seviyorsun.. Oysa hayat bu değil..,
sevmek bu değil..
Sevmek insanın kendine çekilmesidir..
Sevmek insanın çekildiği yerde sevdiğine baş eğmesidir..
Sevmek,
insanın yıllardır unuttuğu kendisine dönmesidir..
Sevmek insanın yıllar sonra döndüğünde gördüğü şeye gönül rahatlığıyla inanmasıdır...
Sen asla birinin sahipleneceği olamasın,
izin vermesin..
ve asla sahiplenemesin birini..
Senin sahiplendiğin yalnızca kendi korkularınla büyüttüğün yalnızlığın.. Dünyanın en yalnız kalesi kalbin,
sessiz ruhlar kabilesinde..
Tasarlanmış sözdizimlerinin arkasına gizlenip,
öngörüntülerden ayrıntılar ve hatalar yakalamak için tetiktesin..
Kendine gömülmüşsün baştan başa ,
kimseyi içine alıp başka renklere bürünemesin..
Başkalarının seni senden alıp başka uzak limanlara taşımasını istemesin..
Birinin içinden sarsıntılı yolculuğa çıkmayı henüz tanımamasın..
Kendine koyduğun yasaklarda kalbin..
Oysa öyle ürkek ki sevgin,
seni kim anlamak istese de,
ister istemez o öykülerine gizlediğin derin yaralarını sürüyorsun öne...
O derin kimsesizliğini...
Bana bulaştırdığın kimsesizliğini..
Sevgi nasıl bulaşıcı ise hüzün ve nefrette öyle bulaşıcı..
Şimdi kendimde senin izlerini taşıdığımı görüyorum.
Senin karanlıklarında yüzüyorum.
Ne kadar kendime kaçsam seni buluyorum anılarımın sokak aralarında...
ve her seferinde senin boşluğundan çaresiz kendime,
kendi çarezsizliklerime dönüyorum..
Sen beni unutmak için savruldukça,
bende seni unutmak için kendi alaycı acılarımı sevmeye çalışıyorum...
Bu yüzden her şey birbirine karışıyor...
Sana duyduğum o masumane sevgim kendime çekilmelere,
kendime çekilmeler sana duyduğum nefret'e karışıyor...
Sevgi ve nefret duygularım ayrılmaz ikizler gibi..
Şimdi çekildiğim bu karanlıklarımın alaycı acılarında anlıyorum ki
ben seni değil,
sende suret bulan katıksık beni can yoldaşı yapmışım sevda yollarımda..
ve yine anlıyorum ki yok olan sen değilsin,
yok olan kendi masumiyetimin ve inançlarımın güçlü yanları..
Şimdi sahip olduğum yoğunluk ise;
beni yansıtan aynanın kırılan binbir parçasının
tarihimin gençlik bölümün her noktasına gömülmesine seyirci kalan teslimiyetçi ruhumun sessiz gece çığlıkları..
Seni sen olduğun için değil,
seninle birlikte olduğumda ben olduğun için sevdim..
Ben seni değil, seni sevmeği..,
ben seni değil, seni özlemeyi sevdim..
Sevdim bekledim, andım bekledim..
Dönmeni değil, sevdamı bekledim..
Bildim ki benim hep bir sevdam var..
Üstüne alınma; sana "dön" diyen mi? var..
Sen şimdi o sahte öykülerinde ara yalnızlığını,
ben senin gerçeğinim..
aklandığın satır aralarında değil hayat,
yüzleşmekten kaçtığın gerçeklerinde..
Senin gerçeklerin kaçtığın yaşamında; g
üçsüz yanlarında,
öfkende,
sevinçlerinde,
geçmişinde,
baştan başa kendinde..
Korktuğun yaşama dokunuşlarında,
kanlı ve kavgalı duygularında...
Bir kez olsun gir kendi gerçeklerinin ve yenilgilerinin arasına..
ve gör kendini yansıtan yüreğinin aynasında...
Zamanlardır sensiz seni sevmeğe öyle alıştım ki..
Artık sensizliği sana tercih eder oldu kalbim..
Yaratığım masalımsı kahramanımın yerine kimseyi koyamaz oldu kalbim..
Ne zaman biri bana açsa yüreğini,
o derin yaralarım açılıyor önüme..
Senin ayrıldığında bıraktığın derin savaş yaraların taze acıları hala yüreğimde kanıyor...
Ayrılmak sorun değildi,
sırtından acımasızca bıçaklanıp duygularım kanlar içinde yere serildikten sonra..,
Ve
sevmek cesaret ister..
Sevmek masumiyet ister
kendine doğru yürüşte yüreğim..
Şimdi odamda bir tek gecemin karanlığı,
ortamın sessizliği,
duygularımın yoğunluğu bir de uykuya direnen gözlerim var..
Hayatı ve seni buradan,
sessizliğin ve sensizliğimin tam ortasından seyrediyorum..
Şimdi kapayınca gözlerimi;
gözbebeklerimdesin bütün masumiyetin ve mahçubiyetinle...
Kalabalıklar ortasında insanların yüzleriyle,
sesleriyle,
görüntüleriyle otururken..,
dev kahkahalar atarken..,
için için onlarla alay ederken..,
yapayalnız bir kız çocuğu görüyorum&
Bütün o insanların yüzlerini ve kişiliklerini kendi bildiği dilde okuyan,
bütün görüntülerden kendi resimlerini kuran,
en çok orada olduğu sanılan anda bile aslında ulaşılamayacak denli uzak kalan bir kız çocuğunu..
Heyecan ve sevgiyle gülümsüyorum;
şimdi seni sevip hissetmem için seni sahiplenmem gerekmiyor.
Yanımda olmasan da senin hayalinle paylaştığım bu odamda,
seni hissettiğim kadar başkalaşıyorum duygularımın fırtınalarında;
baştan başa sen oluyorum..
Renklendirdiğim rüyalardasın,
Ordasın ve varsın işte..
Şimdi yüreğimle soluyorum seni..
Binbir kır çiçeğinin kokusu bahar bedeninde..
Hayatın bütün renkleri bir yaz güneşinden ödünç aldığın yüzünde..
Kalabalık içinde yalnızlığınla çılgınca dans ediyorsun..
Ay'ın ışıltıları yüzünde,
rüzgarın serseriliği avuçlarında...
Mavi denizlerin yosun kokuları her soluk alışlarında...
İlk kez acı çekmeden özlüyorum seni..
Her insanın ay gibi bir birinden farklı iki yüzü varmış;
bir yanı aydınlık diğer yanı kapkaranlık..
Şimdi bir yanım çok aydınlık,
apaydınlık...
Acı verecek kadar aydınlık..
Seni bu aydınlıkta ilk kez görüyorum...
Sen benim değilmişsin,
bunu en çok bu aydınlıkta görüyorum...
Benim olan sende yaşam bulan ve tekrar bana yansıyan kendi kişiliğim,
benim kutsal sevgim..
şimdi daha iyi anlıyorum..
Senin sahibin kararmış gönlün,
acıların,
dününden bugününe ve yarınına miras kalan talihsiz karşılaşmaların,
düş kırıklıklarınla dolu günlerinin siyaha bürünmüş halleri...
Sen kendi karanlık yönlerini seviyorsun
her kendine yol alışlarında
ya da
sevmek-sevilmek isteyip de sevilememenin
veya
sevememenin acılarından haz alıyorsun..
Sen kendini üzen duygularını,
kendi karanlıklarındaki alaycı acılarını seviyorsun durmadan..
Sen, seni sevenleri sevemedin..
Ulaşılmaz sandıklarına da sahip olunca yeni oyunlarda,
yeni başlangıçlardaydın..
Sanki bir iddiaya girip de,
kazanmanın sarhoşluğuyla elindeki sana boyun eğen yüreklerin masumiyetlerini ayaklar altına savruluşlardaydın...
Sen imkansızlığı seviyorsun,
ve imkansızlığın sana çektirdiği ölümcül acılar ile ısırgan oyunları seviyorsun.. Oysa hayat bu değil..,
sevmek bu değil..
Sevmek insanın kendine çekilmesidir..
Sevmek insanın çekildiği yerde sevdiğine baş eğmesidir..
Sevmek,
insanın yıllardır unuttuğu kendisine dönmesidir..
Sevmek insanın yıllar sonra döndüğünde gördüğü şeye gönül rahatlığıyla inanmasıdır...
Sen asla birinin sahipleneceği olamasın,
izin vermesin..
ve asla sahiplenemesin birini..
Senin sahiplendiğin yalnızca kendi korkularınla büyüttüğün yalnızlığın.. Dünyanın en yalnız kalesi kalbin,
sessiz ruhlar kabilesinde..
Tasarlanmış sözdizimlerinin arkasına gizlenip,
öngörüntülerden ayrıntılar ve hatalar yakalamak için tetiktesin..
Kendine gömülmüşsün baştan başa ,
kimseyi içine alıp başka renklere bürünemesin..
Başkalarının seni senden alıp başka uzak limanlara taşımasını istemesin..
Birinin içinden sarsıntılı yolculuğa çıkmayı henüz tanımamasın..
Kendine koyduğun yasaklarda kalbin..
Oysa öyle ürkek ki sevgin,
seni kim anlamak istese de,
ister istemez o öykülerine gizlediğin derin yaralarını sürüyorsun öne...
O derin kimsesizliğini...
Bana bulaştırdığın kimsesizliğini..
Sevgi nasıl bulaşıcı ise hüzün ve nefrette öyle bulaşıcı..
Şimdi kendimde senin izlerini taşıdığımı görüyorum.
Senin karanlıklarında yüzüyorum.
Ne kadar kendime kaçsam seni buluyorum anılarımın sokak aralarında...
ve her seferinde senin boşluğundan çaresiz kendime,
kendi çarezsizliklerime dönüyorum..
Sen beni unutmak için savruldukça,
bende seni unutmak için kendi alaycı acılarımı sevmeye çalışıyorum...
Bu yüzden her şey birbirine karışıyor...
Sana duyduğum o masumane sevgim kendime çekilmelere,
kendime çekilmeler sana duyduğum nefret'e karışıyor...
Sevgi ve nefret duygularım ayrılmaz ikizler gibi..
Şimdi çekildiğim bu karanlıklarımın alaycı acılarında anlıyorum ki
ben seni değil,
sende suret bulan katıksık beni can yoldaşı yapmışım sevda yollarımda..
ve yine anlıyorum ki yok olan sen değilsin,
yok olan kendi masumiyetimin ve inançlarımın güçlü yanları..
Şimdi sahip olduğum yoğunluk ise;
beni yansıtan aynanın kırılan binbir parçasının
tarihimin gençlik bölümün her noktasına gömülmesine seyirci kalan teslimiyetçi ruhumun sessiz gece çığlıkları..
Seni sen olduğun için değil,
seninle birlikte olduğumda ben olduğun için sevdim..
Ben seni değil, seni sevmeği..,
ben seni değil, seni özlemeyi sevdim..
Sevdim bekledim, andım bekledim..
Dönmeni değil, sevdamı bekledim..
Bildim ki benim hep bir sevdam var..
Üstüne alınma; sana "dön" diyen mi? var..
Sen şimdi o sahte öykülerinde ara yalnızlığını,
ben senin gerçeğinim..
aklandığın satır aralarında değil hayat,
yüzleşmekten kaçtığın gerçeklerinde..
Senin gerçeklerin kaçtığın yaşamında; g
üçsüz yanlarında,
öfkende,
sevinçlerinde,
geçmişinde,
baştan başa kendinde..
Korktuğun yaşama dokunuşlarında,
kanlı ve kavgalı duygularında...
Bir kez olsun gir kendi gerçeklerinin ve yenilgilerinin arasına..
ve gör kendini yansıtan yüreğinin aynasında...
Zamanlardır sensiz seni sevmeğe öyle alıştım ki..
Artık sensizliği sana tercih eder oldu kalbim..
Yaratığım masalımsı kahramanımın yerine kimseyi koyamaz oldu kalbim..
Ne zaman biri bana açsa yüreğini,
o derin yaralarım açılıyor önüme..
Senin ayrıldığında bıraktığın derin savaş yaraların taze acıları hala yüreğimde kanıyor...
Ayrılmak sorun değildi,
sırtından acımasızca bıçaklanıp duygularım kanlar içinde yere serildikten sonra..,
Ve
sevmek cesaret ister..
Sevmek masumiyet ister