Üstü başı dökülen (artık) zamana
(T)aşınmalar yüzyılındayız.
***
Eskiden "eskiyen eşya"lar "eskiyen ev"ler olurdu /olurmuş. Þimdi daha eşya ile tanışmadan yollarımız ayrılıyor. Evlerimizin adresini öğrenemeden başka evlere taşınıyoruz.
***
"Taşınmalar" yüzyılındayız.
***
Eşyalarla evlerle tanışmıyoruz da… kendimizle insanlarla zamanla aramız çok mu iyi! İnsanın hatırının olmadığı sorulmadığı yerde eşyaların sözü mü olur?
***
Bir çöküş bir veda belki de yepyeniliklerle tanışmalara geldik. Huysuz çocuklara döndük…oyuncaklarını beğenmeyen…
***
Hem savurup hem savrulduğumuz “bu isimsizlik”te sık sık “yanlış adres”lere düşüyoruz düşürülüyoruz. Adreslerin kavramların bakışların nakışların ne anlattığını kim biliyor?
***
Konuşan sadece paraysa... orada konuşulmaz ki... Mal mülk değer olmuşsa bir yerde; esaret hürriyet diye biliniyorsa; akşamlar sabaha uzaklar yakına karışmışsa “bir evden ötekine yüzyıllar” varsa...
***
İçimize dönüşü de yanlış anladık. Kapandık kaldık dar dünyamıza mağaramıza. Gün ışığından merhabadan nasılsından korkar olduk. Kimseler bizden bir şey istemesin kimselerle ekmeğimizi paylaşmayalım sessizce yaşayıp gidelim! Yaşamak bu muydu!
***
“Ağır bir zaman”a düştük. Zaman çağ mesafeler madde… sırtımıza bindi kalbimize girdi. Kımıldayamaz nefes alamaz olduk. Aklımın köşesinden geçmezdi hal hatır soran evlerin köşeciğine çekileceği. Aklımın köşesinden geçmezdi bir selamın bunca aranır olacağı.
***
Ağır sağır mutantan keşmekeş çilekeş serkeş zamanların misafiri olduk. Zahmet rahmet dengesi mi desek? Zahmetin bolluğu sonsuz rahmetin kapısını aralar diye ümit ediyoruz.
***
“La taknetû!”
***
Eskiden "eskiyen eşya"lar "eskiyen ev"ler olurdu /olurmuş. Þimdi daha eşya ile tanışmadan yollarımız ayrılıyor. Evlerimizin adresini öğrenemeden başka evlere taşınıyoruz.
***
"Taşınmalar" yüzyılındayız.
***
Eşyalarla evlerle tanışmıyoruz da… kendimizle insanlarla zamanla aramız çok mu iyi! İnsanın hatırının olmadığı sorulmadığı yerde eşyaların sözü mü olur?
***
Bir çöküş bir veda belki de yepyeniliklerle tanışmalara geldik. Huysuz çocuklara döndük…oyuncaklarını beğenmeyen…
***
Hem savurup hem savrulduğumuz “bu isimsizlik”te sık sık “yanlış adres”lere düşüyoruz düşürülüyoruz. Adreslerin kavramların bakışların nakışların ne anlattığını kim biliyor?
***
Konuşan sadece paraysa... orada konuşulmaz ki... Mal mülk değer olmuşsa bir yerde; esaret hürriyet diye biliniyorsa; akşamlar sabaha uzaklar yakına karışmışsa “bir evden ötekine yüzyıllar” varsa...
***
İçimize dönüşü de yanlış anladık. Kapandık kaldık dar dünyamıza mağaramıza. Gün ışığından merhabadan nasılsından korkar olduk. Kimseler bizden bir şey istemesin kimselerle ekmeğimizi paylaşmayalım sessizce yaşayıp gidelim! Yaşamak bu muydu!
***
“Ağır bir zaman”a düştük. Zaman çağ mesafeler madde… sırtımıza bindi kalbimize girdi. Kımıldayamaz nefes alamaz olduk. Aklımın köşesinden geçmezdi hal hatır soran evlerin köşeciğine çekileceği. Aklımın köşesinden geçmezdi bir selamın bunca aranır olacağı.
***
Ağır sağır mutantan keşmekeş çilekeş serkeş zamanların misafiri olduk. Zahmet rahmet dengesi mi desek? Zahmetin bolluğu sonsuz rahmetin kapısını aralar diye ümit ediyoruz.
***
“La taknetû!”
Ali Hakkoymaz