Hırsızlık
Çocukların, ilkokula başlayana kadar başkalarına ait olan eşyaları izinsiz alması
hırsızlık olarak kabul edilmez. Çünkü mülkiyet kavramı gerçek anlamı ile ancak 7–8
yaşından sonra gelişir.
Okul öncesi dönemde çocuk, sevdiği bir oyuncağın kendisine ait olup olmadığını
düşünmediği gibi, oyuncağın değeri hakkında da bir fikri yoktur. Çoğu zaman kendisindeki
oyuncağı bırakıp, başkasının elindeki oyuncağı ister, aldıktan sonra da geri vermek istemez.
Bazen de annesine, babasına ya da evdeki başka birine ait saat, makyaj malzemesi, toka, takı
gibi eşyaları alır ve saklar.
Birkaç kardeşi olan veya dede, nine, hala gibi yakınlarla birlikte yaşanan ailelerde
çocuk paylaşma davranışını çok çabuk öğrenir.”Kekini kardeşinle paylaş, elindeki şekerin
birine de ablana ver” gibi uyarılarla çocuk kendisinde olanları paylaşmayı öğrenir.
Başkalarına ait olanların da paylaşılabileceğini düşünür. Yine kalabalık ve sosyo-ekonomik
seviyesi düşük ailelerde kardeşlerin eşyalarının ortak kullanılması çocuktaki mülkiyet, sahip
olma duygularının yerleşmesini zorlaştırır. Yatılı okullar, çocuk yuvaları gibi kurumlarda
bulunan çocuklarda da bu duygunun kazanılması zor olmaktadır.
Hırsızlığın nedenleri arasında, yukarıda belirtilen mülkiyet duygusunun gelişmemesi,
yetersizlik ve değersizlik duygusu ve başkalarını kıskanma yer almaktadır.Kendisine ait olmayan bir şeyi izinsiz alan sekiz yaşındaki bir çocuk, genellikle
yaşıtlarından daha az popüler bir çocuktur. Bu davranışı da duygusal boşluğu, doyumsuzluğu
doldurmak için yapmış olabilir. Ya da sevilen bir çocuğun eşyasını izinsiz alarak ona zarar
vermek, onu üzmek istemiş olabilir.
Ergenlik çağının başları ( 12–13 yaşlarında) çocuğun her yönden değişim yaşadığı bir
dönemdir. Bu dönemde çocuk kendini kanıtlamak, kabul ettirmek için hırsızlık yapabilir.
Yaşıtlarının ve belki de çetelerin baskısı ile hırsızlığa yönelebilir. Bunu yaparak cesaretini de
gösterir. Yine bu dönemde beğenilmek, güzel görünmek, ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli
paraya sahip olmayan çocuk, hırsızlık yolu ile bunu gerçekleştirmek isteyebilir.
Bazı durumlarda çocuk, yetişkinlerin ilgisini çekmek için “Ben de varım.” diyerek
kendini göstermek için hırsızlığa başvurabilir. Anne-baba yoksunluğu, sevgi yetersizliği,
hırsızlığa neden olabilir.
Çocuk başka bir konuya öfkelenmiştir, öç alma, ödeşme ya da otoriteye tavır alma
şeklini hırsızlık yaparak gösterebilir.
Çocuğun model aldığı kişiler hırsızlık yapıyor ya da bu konuda olumsuz bir tutum
içinde olmuyor, olayları görmezlikten geliyorsa hırsızlık görülme olasılığı daha yüksek olur.
Örneğin çocuk ilkokul döneminde arkadaşının silgisini çok beğenmiş ve eve getirmiştir.
Anne bunu görmezlikten geldiğinde ya da “Zaten o çocuk zengin iyi yapmışın, boşver annesi
bir tane daha alsın.” dediğinde çocuk bu davranışı normal kabul eder ve başka bir sefere
sınıftan kalem getirir, başka bir gün para, spor malzemesi gibi eşyalarla bu işi alışkanlık
haline getirir.
Anne-baba çocuğunun başka birine ait bir şeyi aldığını öğrenince “Bunu nasıl
yaparsın, hiçbir şey öğretemedim mi sana, şimdi bir duyan olsa ne yaparız” gibi sözlerle
üzüntülerini belli eder, kendilerini küçük düşürülmüş hisseder. Kendi içlerinde de
çocuklarına iyi ahlaklı olmayı öğretemedikleri için kaygı ve üzüntü yaşar.
Başlangıçta çocukla sakin bir şekilde konuşmak zor olabilir. Yinede anne-baba her
zamanki gibi soğukkanlı ve sabırlı davranmaya özen göstermeli, bu tip problemlerin
çözümünün zaman alacağını unutmamalıdır.
Öncelikle probleme neden olan faktörler araştırılmalı, çocukla bu konuda açık
konuşulmalıdır. Kesinlikle çocuğu “Hırsız, sana artık güvenim kalmadı, sen artık başladın mı
her zaman yaparsın.” gibi damgalayıcı, suçlayıcı ifadelerden uzak kalmalıdır. Çocuğun değer
verdiği kişiler hakkında “Senin o bir işe yaramayan arkadaşların gibi oldun işte, sen onlarla
arkadaşlığa devam edersen bir gün hep birlikte hapishanede olacaksınız.” şeklinde çocuğu
daha çok sinirlendirecek ve aileden uzaklaşıp akran grubuna yaklaştıracak yaklaşımlardan
kaçınılmalıdır.
Çocuğun başkasına ait bir şeyi izinsiz aldığını öğrenince, onun bu davranışının yanlış
bir şey olduğunu anlamasını sağlamak için, basit açıklamalar, örnekler vermeli, çocuğu
utandırmaktan, onunla alay etmekten kaçınılmalıdır.
Çocuğa her konuda olduğu gibi bu konuda da doğru örnek olunmalıdır. Örneğin tatil
dönüşü otelde ne kadar havlu, şampuan vb. eşya varsa hepsini toplayıp getiren bir babaya
çocuğun “Baba bunlar bizim mi?” sorusuna “Aman o kadar para veriyoruz bizim tabi.” diye
cevap vermek ya da gün bitiminde şezlongda unutulmuş havluyu “Git oğlum şunu getir
kullanırız, bak güzelmiş.” şeklindeki hırsızlığa yönelik davranışları çok kötü örneklerdir.
Çocuğa ceza, özellikle de bedensel ceza uygulamak durumu iyileştirmek yerine daha
kötü hale getirir. Bu yüzden çocuğun cezalandırılması yerine onun probleminin çözümünde
yanında olduğunu hissettirerek, destekleyici bir yaklaşımla iyileştirmeye çalışmak gerekir.Başkasına ait bir şeyi aldığı anlaşılan çocuk, başkalarının yanında bunu itiraf etmesi
için zorlanmamalı ya da aldığını geri vermeleri istenmemelidir. Bu durum çocukta utanç ve
kızgınlık duygularına neden olur.
Çocuğun temel ihtiyaçları zamanında karşılanmalı, belli miktarlarda harçlıklar
verilmeli, kimseyle kıyaslama yapılmamalıdır. Anne-baba çocuğuna zaman ayırmalı,
arkadaşlarını tanımalı, iletişimi hiçbir zaman bozmamalıdır. Çocuğun güven duygusu, sevgi
sözleri ve davranışları ile onaylanarak geliştirilmelidir.
Hırsızlık davranışı sık görülmeye başlandığında mutlaka bir uzmana danışarak, bu
olumsuz davranış altında yatan nedenlerin ortaya çıkarılması sağlanmalıdır.
Evden ve Okuldan Kaçma
Çocuklar bazen macera yaşamak, bazen de kendini kanıtlamak gibi farklı nedenlerle
izinsiz olarak evden veya okuldan uzaklaşıp, kaçabilirler.
Evden okuldan kaçma filmlerde, kitaplarda günlük konuşmalarda anlatılırken sanki
daha rahat bir hayata kavuşulacağı düşüncesi öne çıkar.
İlk zamanlar güzel bir havada arkadaşları ile okula gitmeyip, dolaşmaya çıkan bir
çocuk fark edilmez ve uyarılmazsa hoşuna giden bu durumu devam ettirmek isteyebilir.
Aslında gerek evden kaçmalar, gerekse okuldan kaçmalarda, çocuk yeni bir duruma
koşmamakta, tam tersine var olan problemlerinden kaçmaktadır.
Ergenlik çağındaki çocuklar, evde ve okulda gördükleri baskı, şiddet, aşağılayıcı
davranışlar, taciz, huzursuzluk ve başarısızlıklardan kurtulmak amacı ile kaçarlar. Kendini
kabul ettirme çabasındaki gence karşı yetişkinlerin tutum ve davranışlarının önemi büyüktür.
Sevilmediğini, değer verilmediğini düşünen çocuk bunları bulabileceğini düşündüğü ortama
gider.
Yine aile yaşantısındaki düzensizlikler, kardeşler arasında belirgin bir ayırımcılığın
yapılması, çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması da çocuğu dış çevreye yönlendirir.
Kaçan çocuklar, uyuşturucu, alkol, fuhuş, açlık, hırsızlık, şiddet dolu bir hayata adım
atmaktadırlar. Çünkü çocuk savunmasız ve çaresizdir. Sokaklarda da çocuğun bu
zayıflığından faydalanacak çok kişi vardır.
Ülkemizde çok acıdır ki evden kaçma yaşı 12-13 yaşa kadar arasına düşmüştür.
Bilinçsiz yapılan evliliklerin sonucunda çiftlerin birbirleri ile problemleri, alkol, kumar,
ekonomik sıkıntılar, çok çocuk, ilgisizlik gibi nedenler çocuğun bu problemler içinde
boğulmasına neden olur ve çocuk kaçarak bunlardan kurtulacağını düşünür. Böyle yaparak
ailesini de cezalandırmak, dikkatlerini çekmek ister,
Evden ya da okuldan kaçan çocuk çok fazla arkadaşı olmayan, destek ve ilgi
görmeyen yalnız çocuklardır. “Zaten kimsenin umurunda değilim, beni kimse sevmiyor.”
gibi düşünceleri de olabilir.
Kalabalık sınıflar, okul yönetiminin baskıcı tutumu, öğretmenin anlayışsız ve zorlayıcı
olması, okul için istenen malzemelerin ya da paranın aile tarafından karşılanmaması,
programın çok yoğun olması ve okulun fiziksel koşullarının kötü olması çocuğu okuldan
kaçmaya itebilir. Okuldaki arkadaş grubunun da kaçmayı desteklemesi sonucu kaçma
gerçekleşir.Eğer çocuk ailesi ile çatışmalarında kaçma fikrinden bahsediyorsa, onunla mutlaka
konuşmak gerekir. Çocuğa yaşadığı problemler hakkında sorular sorarak onu bu
düşüncelerden kurtarmak gerekir. Çocuğun evde veya okulda karşılaştığı baskılar, onu
mutsuz eden veya korkutan olaylar tespit edilip, çözüm yolları aranmalıdır.
Çocuğa aşırı baskılı, yasak dolu, şiddet dolu bir hayat yerine demokratik, tutarlı,
hoşgörülü, dinleyen, değer veren sevgi ve güven dolu bir hayat verilmelidir. Tabi ki çocuğun
her dediği yapılacak, değildir. Ancak çocuğa bir konuda yasak konuluyorsa nedenleri
anlatılmalı, kurallar hazırlanırken onun da fikri alınmalı “Sen ne anlarsın, senden mi
öğreneceğiz.” gibi yıkıcı eleştirilerden uzak kalmalıdır.
Okullarda da ders saatleri dışında çocukların farklı gelişimsel özelliklerini
destekleyecek, faaliyetlere yer vererek çocuğun okula ilgisi artırılmalı, okul zevkli hale
dönüştürülmelidir. Çocuk arkadaşlarının yanında azarlanmamalı, küçük düşürücü
hareketlerden uzak kalmalıdır.
Evden ve okuldan kaçma davranışını tekrarlayan çocuklar için mutlaka bir uzmandan
yardım istenmeli, ailenin iletişim kanalları açılmalıdır. Unutulmaması gereken şey kaçma
davranışı genellikle bir yardım çağrısıdır, umutsuzluk ve mutsuzluk içindeki çocuk bu yolu
kurtuluş olarak görür.
Cinsel Problemler
Diğer gelişimler gibi cinsel gelişim de sağlıklı ve sürekli devam eden bir gelişimdir.
Çocuk, vücudunda meydana gelen değişiklikleri merak eder ve keşfetmeye çalışır. 3-4
yaşları cinsellikle ilgili soruların başladığı dönemdir. Çocuk nasıl dünyaya geldiğini, farklı
cinsteki kardeşinin cinsel organının neden farklı olduğunu, erkeklerin neden ayakta, kızların
ise oturarak çiş yaptığını sorar. Burada anne-babanın tutumları, çocuğun sorusuna cevap
verme şekli çok önemlidir. Çocuğa kızarak, öfkelenerek cevap vermek çok yanlıştır. Bu
tutum çocuklarda cinsel problemlere neden olabilmektedir.
Çocukta sağlıklı bir cinsel gelişimin sağlanabilmesi için, çocuğun sorduğu sorulara
anlaşılır ve doğru cevap vermek, cinselliğin kötü bir şey olmadığını anlatmak gerekir. Zaten
çocuk ilkokula başladığı dönemde cinselliğe olan merakı azalacak, ilgi alanına farklı konular
girecektir. Cinsellikle ilgili soru soran çocuğu yetişkin dikkatle dinlemeli ve ne sorduğunu
tam olarak anladıktan sonra yanıtlamalıdır. Fazla ya da eksik bilgi ya da geçiştirme davranışı
çocuğun ilgisini canlı tutacak, onu başka kaynaklardan bilgi edinmeye itecektir. Yetişkine
duyduğu güven duygusu da sarsılacaktır.
Mastürbasyon
Bebeklik ve erken çocukluk çağlarında özellikle uykuya dalma ya da uyanma
sırasında çocuğun cinsel organı ile oynayarak doyuma ulaşmasına “mastürbasyon” denir.
Çocuk banyo ve tuvaletten sonra temizlenme sırasında cinsel organına olan temastan haz
duyar ve bu hazzı yeniden yaşamak için mastürbasyona başvurabilir.
Mastürbasyonun arada bir görülmesi, bir problem değildir. Aşırı olması ve süreklilik
kazanması çocuğun önemli ruhsal gerilimlerin veya doyum ihtiyacının belirtisi kabul edilir.
Bazı çocuklar yere uzanıp ileri geri sürtünerek ya da büyük bir dolgu oyuncağının
üzerine oturup sürtünerek, kendini uyarır. Nefes nefese kalır, terler ve cinsel doyum elde
eder. Bu durumu gören anne panik içinde, çocuğa sert tepkiler gösterir. Gösterilen tepkilerin annenin bilinçli olmasıyla da çok önemli ilişkisi vardır. Anne kulaktan duyma bilgilerle
çocuğunun ileride cinsellik meraklısı biri olacağından korkar. Çocuğu azarlar, döver,
korkutur. Böylelikle çözeceğini düşündüğü problemi, çocuk gizli gizli yapmasına neden
olarak artırır.
Yeni bir kardeşin doğumu ve ilgi azlığı gibi nedenlerde çocukta kendi kendini
uyararak doyum sağlamaya çalışır. Kimi zaman da kaşıntıya yol açan genital rahatsızlıklar,
çocuğun bu uyarıdan hoşlanıp devam etmesine neden olur. Çok sıkı pantolonlar da
sürtünmeye neden olacağından mastürbasyon başlangıcı olabilir.
Mastürbasyonun bir davranış bozukluğu olmaması için çocuğa cinsel eğitim doğru
verilmeli, “Pipinle oynarsan düşer ya da çocuğun olmaz. “Gibi yanlış bilgilerle çocuk
korkutulmamalıdır.
Bebeklik ve çocukluk döneminde çocuk yalnız bırakılmamalıdır. (Özellikle uykuya
dalarken ve uyanınca ). Çocuk uykuya dalıncaya kadar yanında kalıp, yanında kitap okumak
yararlı olacaktır. Uykuya geçiş esnasında ellerin yorganın üzerinde kalmasına dikkat
edilmelidir. Yine çocuk tek başına televizyon izlerken, oyun oynarken ara sıra kontrol
edilmeli, böyle bir davranış görülürse çok fazla tepki göstermeden dikkati başka bir yöne
çekilmelidir.
Çocuğun temizliğine, sağlık problemleri olup olmadığına dikkat etmek gerekir.
Çocuğun sağlık problemi varsa mutlaka tedavi edilmelidir.
Çocuğa bu davranışından dolayı, kendini suçlu hissettirecek baskılar
uygulanmamalıdır. Bu, çocukta değersizlik ve nefret duyguları oluşturur.
Özetle söylemek gerekirse çocukta ara sıra görülen mastürbasyon davranış bozukluğu
değildir. Ancak aşırı görülmeye başlamışsa, bu durumu görmezlikten gelmek de yanlıştır.
Çözüm bulmak için bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Homoseksüellik ve Lezbiyenlik
Kız ve erkek çocuklar, beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri ( hormonlar ) bakımından
ayrı yaratılmışlardır. Çocuklar yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultusunda
gelişirler. Çocuk kendi kimliğinin özelliklerine göre desteklendiğinde cinsiyetine uygun
davranışlar geliştirir.
Çocuğun anne karnında cinsiyeti belirlendikten sonra yetişkinler ona uygun
davranışlar geliştirirler. Çocuğun cinsiyetine uygun kıyafetler ve eşyalar alırlar. Kızlar daha
çok süslenir, daha nazlandırılır, erkek çocuklar daha dayanıklı olsunlar diye biraz sertçe
sevilirler. Erkek çocuk ağlarken “Erkek adamsın hiç ağlanır mı?” diye susturulur. Kızlar,
“Benim cici kızım, güzel kızım” diye sevilirken erkekler “benim aslan oğlum, yakışıklı
oğlum.” diye sevilir.
Çocuğun cinsel kimliğini kazanmasında anne-baba çok önemlidir. Çocuklarla annebaba
arasındaki ilişki ne kadar iyi ise özdeşim de o denli kolay oluşur. Annenin baskılı, sert
görüntüsü karşısında, babanın pasif ve silik kaldığı bir ortamda büyüyen erkek çocuk, kendi
cinsel kimliğinden uzaklaşarak, güvensiz bir kişilik geliştirebilir. Yine çocuğun yakın
çevresindeki teyze, amca, hala, dayı gibi kişilerin davranışları da çocuğa model olma
konusunda önemlidir.
Karşı cins yerine kendi cinsinden olan kişilere karşı cinsel ilginin olmasına
homoseksüellik denir. Lezbiyenlik ise kızlarla kızların ilişki kurmasına denir.Bazı anneler erkek çocuklarına karşı aşırı düşkünlükleri nedeniyle onları yanlarından
hiç ayırmaz, kız gibi giydirip, kız gibi davranırlar. Bunun sonucu çocukta da yanlış cinsel
kimlik eğilimleri olabilir.
Çocuğa alınan oyuncaklar, kıyafetler de önemlidir. Oğlunun saçını uzatıp toka takan
kızının saçlarını hep kısa kestiren anneler bilinçsizce davranmış olurlar.
Homoseksüellik ve lezbiyenlik eğilimleri anne-baba sevgisinden ve ilgisinden uzak,
yanlış cinsel eğitim verilmiş, yanlış model olunmuş çocuklarda daha çok görüleceğinden bu
konulara özen gösterilmelidir. Evde kazanılan cinsel kimlikler, çevrede pekişerek gelişir.
Çocuğun karşı cinsle arkadaşlığına izin verilmeli, grup faaliyetlerine
yönlendirilmelidir. Genellikle cinsel salgı bezlerinin de buna sebep olduğu düşünülerek,
çocukta yanlış cinsel kimlik davranışları gözlendiğinde bir uzmana başvurulmalıdır.
Çocukların, ilkokula başlayana kadar başkalarına ait olan eşyaları izinsiz alması
hırsızlık olarak kabul edilmez. Çünkü mülkiyet kavramı gerçek anlamı ile ancak 7–8
yaşından sonra gelişir.
Okul öncesi dönemde çocuk, sevdiği bir oyuncağın kendisine ait olup olmadığını
düşünmediği gibi, oyuncağın değeri hakkında da bir fikri yoktur. Çoğu zaman kendisindeki
oyuncağı bırakıp, başkasının elindeki oyuncağı ister, aldıktan sonra da geri vermek istemez.
Bazen de annesine, babasına ya da evdeki başka birine ait saat, makyaj malzemesi, toka, takı
gibi eşyaları alır ve saklar.
Birkaç kardeşi olan veya dede, nine, hala gibi yakınlarla birlikte yaşanan ailelerde
çocuk paylaşma davranışını çok çabuk öğrenir.”Kekini kardeşinle paylaş, elindeki şekerin
birine de ablana ver” gibi uyarılarla çocuk kendisinde olanları paylaşmayı öğrenir.
Başkalarına ait olanların da paylaşılabileceğini düşünür. Yine kalabalık ve sosyo-ekonomik
seviyesi düşük ailelerde kardeşlerin eşyalarının ortak kullanılması çocuktaki mülkiyet, sahip
olma duygularının yerleşmesini zorlaştırır. Yatılı okullar, çocuk yuvaları gibi kurumlarda
bulunan çocuklarda da bu duygunun kazanılması zor olmaktadır.
Hırsızlığın nedenleri arasında, yukarıda belirtilen mülkiyet duygusunun gelişmemesi,
yetersizlik ve değersizlik duygusu ve başkalarını kıskanma yer almaktadır.Kendisine ait olmayan bir şeyi izinsiz alan sekiz yaşındaki bir çocuk, genellikle
yaşıtlarından daha az popüler bir çocuktur. Bu davranışı da duygusal boşluğu, doyumsuzluğu
doldurmak için yapmış olabilir. Ya da sevilen bir çocuğun eşyasını izinsiz alarak ona zarar
vermek, onu üzmek istemiş olabilir.
Ergenlik çağının başları ( 12–13 yaşlarında) çocuğun her yönden değişim yaşadığı bir
dönemdir. Bu dönemde çocuk kendini kanıtlamak, kabul ettirmek için hırsızlık yapabilir.
Yaşıtlarının ve belki de çetelerin baskısı ile hırsızlığa yönelebilir. Bunu yaparak cesaretini de
gösterir. Yine bu dönemde beğenilmek, güzel görünmek, ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli
paraya sahip olmayan çocuk, hırsızlık yolu ile bunu gerçekleştirmek isteyebilir.
Bazı durumlarda çocuk, yetişkinlerin ilgisini çekmek için “Ben de varım.” diyerek
kendini göstermek için hırsızlığa başvurabilir. Anne-baba yoksunluğu, sevgi yetersizliği,
hırsızlığa neden olabilir.
Çocuk başka bir konuya öfkelenmiştir, öç alma, ödeşme ya da otoriteye tavır alma
şeklini hırsızlık yaparak gösterebilir.
Çocuğun model aldığı kişiler hırsızlık yapıyor ya da bu konuda olumsuz bir tutum
içinde olmuyor, olayları görmezlikten geliyorsa hırsızlık görülme olasılığı daha yüksek olur.
Örneğin çocuk ilkokul döneminde arkadaşının silgisini çok beğenmiş ve eve getirmiştir.
Anne bunu görmezlikten geldiğinde ya da “Zaten o çocuk zengin iyi yapmışın, boşver annesi
bir tane daha alsın.” dediğinde çocuk bu davranışı normal kabul eder ve başka bir sefere
sınıftan kalem getirir, başka bir gün para, spor malzemesi gibi eşyalarla bu işi alışkanlık
haline getirir.
Anne-baba çocuğunun başka birine ait bir şeyi aldığını öğrenince “Bunu nasıl
yaparsın, hiçbir şey öğretemedim mi sana, şimdi bir duyan olsa ne yaparız” gibi sözlerle
üzüntülerini belli eder, kendilerini küçük düşürülmüş hisseder. Kendi içlerinde de
çocuklarına iyi ahlaklı olmayı öğretemedikleri için kaygı ve üzüntü yaşar.
Başlangıçta çocukla sakin bir şekilde konuşmak zor olabilir. Yinede anne-baba her
zamanki gibi soğukkanlı ve sabırlı davranmaya özen göstermeli, bu tip problemlerin
çözümünün zaman alacağını unutmamalıdır.
Öncelikle probleme neden olan faktörler araştırılmalı, çocukla bu konuda açık
konuşulmalıdır. Kesinlikle çocuğu “Hırsız, sana artık güvenim kalmadı, sen artık başladın mı
her zaman yaparsın.” gibi damgalayıcı, suçlayıcı ifadelerden uzak kalmalıdır. Çocuğun değer
verdiği kişiler hakkında “Senin o bir işe yaramayan arkadaşların gibi oldun işte, sen onlarla
arkadaşlığa devam edersen bir gün hep birlikte hapishanede olacaksınız.” şeklinde çocuğu
daha çok sinirlendirecek ve aileden uzaklaşıp akran grubuna yaklaştıracak yaklaşımlardan
kaçınılmalıdır.
Çocuğun başkasına ait bir şeyi izinsiz aldığını öğrenince, onun bu davranışının yanlış
bir şey olduğunu anlamasını sağlamak için, basit açıklamalar, örnekler vermeli, çocuğu
utandırmaktan, onunla alay etmekten kaçınılmalıdır.
Çocuğa her konuda olduğu gibi bu konuda da doğru örnek olunmalıdır. Örneğin tatil
dönüşü otelde ne kadar havlu, şampuan vb. eşya varsa hepsini toplayıp getiren bir babaya
çocuğun “Baba bunlar bizim mi?” sorusuna “Aman o kadar para veriyoruz bizim tabi.” diye
cevap vermek ya da gün bitiminde şezlongda unutulmuş havluyu “Git oğlum şunu getir
kullanırız, bak güzelmiş.” şeklindeki hırsızlığa yönelik davranışları çok kötü örneklerdir.
Çocuğa ceza, özellikle de bedensel ceza uygulamak durumu iyileştirmek yerine daha
kötü hale getirir. Bu yüzden çocuğun cezalandırılması yerine onun probleminin çözümünde
yanında olduğunu hissettirerek, destekleyici bir yaklaşımla iyileştirmeye çalışmak gerekir.Başkasına ait bir şeyi aldığı anlaşılan çocuk, başkalarının yanında bunu itiraf etmesi
için zorlanmamalı ya da aldığını geri vermeleri istenmemelidir. Bu durum çocukta utanç ve
kızgınlık duygularına neden olur.
Çocuğun temel ihtiyaçları zamanında karşılanmalı, belli miktarlarda harçlıklar
verilmeli, kimseyle kıyaslama yapılmamalıdır. Anne-baba çocuğuna zaman ayırmalı,
arkadaşlarını tanımalı, iletişimi hiçbir zaman bozmamalıdır. Çocuğun güven duygusu, sevgi
sözleri ve davranışları ile onaylanarak geliştirilmelidir.
Hırsızlık davranışı sık görülmeye başlandığında mutlaka bir uzmana danışarak, bu
olumsuz davranış altında yatan nedenlerin ortaya çıkarılması sağlanmalıdır.
Evden ve Okuldan Kaçma
Çocuklar bazen macera yaşamak, bazen de kendini kanıtlamak gibi farklı nedenlerle
izinsiz olarak evden veya okuldan uzaklaşıp, kaçabilirler.
Evden okuldan kaçma filmlerde, kitaplarda günlük konuşmalarda anlatılırken sanki
daha rahat bir hayata kavuşulacağı düşüncesi öne çıkar.
İlk zamanlar güzel bir havada arkadaşları ile okula gitmeyip, dolaşmaya çıkan bir
çocuk fark edilmez ve uyarılmazsa hoşuna giden bu durumu devam ettirmek isteyebilir.
Aslında gerek evden kaçmalar, gerekse okuldan kaçmalarda, çocuk yeni bir duruma
koşmamakta, tam tersine var olan problemlerinden kaçmaktadır.
Ergenlik çağındaki çocuklar, evde ve okulda gördükleri baskı, şiddet, aşağılayıcı
davranışlar, taciz, huzursuzluk ve başarısızlıklardan kurtulmak amacı ile kaçarlar. Kendini
kabul ettirme çabasındaki gence karşı yetişkinlerin tutum ve davranışlarının önemi büyüktür.
Sevilmediğini, değer verilmediğini düşünen çocuk bunları bulabileceğini düşündüğü ortama
gider.
Yine aile yaşantısındaki düzensizlikler, kardeşler arasında belirgin bir ayırımcılığın
yapılması, çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması da çocuğu dış çevreye yönlendirir.
Kaçan çocuklar, uyuşturucu, alkol, fuhuş, açlık, hırsızlık, şiddet dolu bir hayata adım
atmaktadırlar. Çünkü çocuk savunmasız ve çaresizdir. Sokaklarda da çocuğun bu
zayıflığından faydalanacak çok kişi vardır.
Ülkemizde çok acıdır ki evden kaçma yaşı 12-13 yaşa kadar arasına düşmüştür.
Bilinçsiz yapılan evliliklerin sonucunda çiftlerin birbirleri ile problemleri, alkol, kumar,
ekonomik sıkıntılar, çok çocuk, ilgisizlik gibi nedenler çocuğun bu problemler içinde
boğulmasına neden olur ve çocuk kaçarak bunlardan kurtulacağını düşünür. Böyle yaparak
ailesini de cezalandırmak, dikkatlerini çekmek ister,
Evden ya da okuldan kaçan çocuk çok fazla arkadaşı olmayan, destek ve ilgi
görmeyen yalnız çocuklardır. “Zaten kimsenin umurunda değilim, beni kimse sevmiyor.”
gibi düşünceleri de olabilir.
Kalabalık sınıflar, okul yönetiminin baskıcı tutumu, öğretmenin anlayışsız ve zorlayıcı
olması, okul için istenen malzemelerin ya da paranın aile tarafından karşılanmaması,
programın çok yoğun olması ve okulun fiziksel koşullarının kötü olması çocuğu okuldan
kaçmaya itebilir. Okuldaki arkadaş grubunun da kaçmayı desteklemesi sonucu kaçma
gerçekleşir.Eğer çocuk ailesi ile çatışmalarında kaçma fikrinden bahsediyorsa, onunla mutlaka
konuşmak gerekir. Çocuğa yaşadığı problemler hakkında sorular sorarak onu bu
düşüncelerden kurtarmak gerekir. Çocuğun evde veya okulda karşılaştığı baskılar, onu
mutsuz eden veya korkutan olaylar tespit edilip, çözüm yolları aranmalıdır.
Çocuğa aşırı baskılı, yasak dolu, şiddet dolu bir hayat yerine demokratik, tutarlı,
hoşgörülü, dinleyen, değer veren sevgi ve güven dolu bir hayat verilmelidir. Tabi ki çocuğun
her dediği yapılacak, değildir. Ancak çocuğa bir konuda yasak konuluyorsa nedenleri
anlatılmalı, kurallar hazırlanırken onun da fikri alınmalı “Sen ne anlarsın, senden mi
öğreneceğiz.” gibi yıkıcı eleştirilerden uzak kalmalıdır.
Okullarda da ders saatleri dışında çocukların farklı gelişimsel özelliklerini
destekleyecek, faaliyetlere yer vererek çocuğun okula ilgisi artırılmalı, okul zevkli hale
dönüştürülmelidir. Çocuk arkadaşlarının yanında azarlanmamalı, küçük düşürücü
hareketlerden uzak kalmalıdır.
Evden ve okuldan kaçma davranışını tekrarlayan çocuklar için mutlaka bir uzmandan
yardım istenmeli, ailenin iletişim kanalları açılmalıdır. Unutulmaması gereken şey kaçma
davranışı genellikle bir yardım çağrısıdır, umutsuzluk ve mutsuzluk içindeki çocuk bu yolu
kurtuluş olarak görür.
Cinsel Problemler
Diğer gelişimler gibi cinsel gelişim de sağlıklı ve sürekli devam eden bir gelişimdir.
Çocuk, vücudunda meydana gelen değişiklikleri merak eder ve keşfetmeye çalışır. 3-4
yaşları cinsellikle ilgili soruların başladığı dönemdir. Çocuk nasıl dünyaya geldiğini, farklı
cinsteki kardeşinin cinsel organının neden farklı olduğunu, erkeklerin neden ayakta, kızların
ise oturarak çiş yaptığını sorar. Burada anne-babanın tutumları, çocuğun sorusuna cevap
verme şekli çok önemlidir. Çocuğa kızarak, öfkelenerek cevap vermek çok yanlıştır. Bu
tutum çocuklarda cinsel problemlere neden olabilmektedir.
Çocukta sağlıklı bir cinsel gelişimin sağlanabilmesi için, çocuğun sorduğu sorulara
anlaşılır ve doğru cevap vermek, cinselliğin kötü bir şey olmadığını anlatmak gerekir. Zaten
çocuk ilkokula başladığı dönemde cinselliğe olan merakı azalacak, ilgi alanına farklı konular
girecektir. Cinsellikle ilgili soru soran çocuğu yetişkin dikkatle dinlemeli ve ne sorduğunu
tam olarak anladıktan sonra yanıtlamalıdır. Fazla ya da eksik bilgi ya da geçiştirme davranışı
çocuğun ilgisini canlı tutacak, onu başka kaynaklardan bilgi edinmeye itecektir. Yetişkine
duyduğu güven duygusu da sarsılacaktır.
Mastürbasyon
Bebeklik ve erken çocukluk çağlarında özellikle uykuya dalma ya da uyanma
sırasında çocuğun cinsel organı ile oynayarak doyuma ulaşmasına “mastürbasyon” denir.
Çocuk banyo ve tuvaletten sonra temizlenme sırasında cinsel organına olan temastan haz
duyar ve bu hazzı yeniden yaşamak için mastürbasyona başvurabilir.
Mastürbasyonun arada bir görülmesi, bir problem değildir. Aşırı olması ve süreklilik
kazanması çocuğun önemli ruhsal gerilimlerin veya doyum ihtiyacının belirtisi kabul edilir.
Bazı çocuklar yere uzanıp ileri geri sürtünerek ya da büyük bir dolgu oyuncağının
üzerine oturup sürtünerek, kendini uyarır. Nefes nefese kalır, terler ve cinsel doyum elde
eder. Bu durumu gören anne panik içinde, çocuğa sert tepkiler gösterir. Gösterilen tepkilerin annenin bilinçli olmasıyla da çok önemli ilişkisi vardır. Anne kulaktan duyma bilgilerle
çocuğunun ileride cinsellik meraklısı biri olacağından korkar. Çocuğu azarlar, döver,
korkutur. Böylelikle çözeceğini düşündüğü problemi, çocuk gizli gizli yapmasına neden
olarak artırır.
Yeni bir kardeşin doğumu ve ilgi azlığı gibi nedenlerde çocukta kendi kendini
uyararak doyum sağlamaya çalışır. Kimi zaman da kaşıntıya yol açan genital rahatsızlıklar,
çocuğun bu uyarıdan hoşlanıp devam etmesine neden olur. Çok sıkı pantolonlar da
sürtünmeye neden olacağından mastürbasyon başlangıcı olabilir.
Mastürbasyonun bir davranış bozukluğu olmaması için çocuğa cinsel eğitim doğru
verilmeli, “Pipinle oynarsan düşer ya da çocuğun olmaz. “Gibi yanlış bilgilerle çocuk
korkutulmamalıdır.
Bebeklik ve çocukluk döneminde çocuk yalnız bırakılmamalıdır. (Özellikle uykuya
dalarken ve uyanınca ). Çocuk uykuya dalıncaya kadar yanında kalıp, yanında kitap okumak
yararlı olacaktır. Uykuya geçiş esnasında ellerin yorganın üzerinde kalmasına dikkat
edilmelidir. Yine çocuk tek başına televizyon izlerken, oyun oynarken ara sıra kontrol
edilmeli, böyle bir davranış görülürse çok fazla tepki göstermeden dikkati başka bir yöne
çekilmelidir.
Çocuğun temizliğine, sağlık problemleri olup olmadığına dikkat etmek gerekir.
Çocuğun sağlık problemi varsa mutlaka tedavi edilmelidir.
Çocuğa bu davranışından dolayı, kendini suçlu hissettirecek baskılar
uygulanmamalıdır. Bu, çocukta değersizlik ve nefret duyguları oluşturur.
Özetle söylemek gerekirse çocukta ara sıra görülen mastürbasyon davranış bozukluğu
değildir. Ancak aşırı görülmeye başlamışsa, bu durumu görmezlikten gelmek de yanlıştır.
Çözüm bulmak için bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Homoseksüellik ve Lezbiyenlik
Kız ve erkek çocuklar, beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri ( hormonlar ) bakımından
ayrı yaratılmışlardır. Çocuklar yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultusunda
gelişirler. Çocuk kendi kimliğinin özelliklerine göre desteklendiğinde cinsiyetine uygun
davranışlar geliştirir.
Çocuğun anne karnında cinsiyeti belirlendikten sonra yetişkinler ona uygun
davranışlar geliştirirler. Çocuğun cinsiyetine uygun kıyafetler ve eşyalar alırlar. Kızlar daha
çok süslenir, daha nazlandırılır, erkek çocuklar daha dayanıklı olsunlar diye biraz sertçe
sevilirler. Erkek çocuk ağlarken “Erkek adamsın hiç ağlanır mı?” diye susturulur. Kızlar,
“Benim cici kızım, güzel kızım” diye sevilirken erkekler “benim aslan oğlum, yakışıklı
oğlum.” diye sevilir.
Çocuğun cinsel kimliğini kazanmasında anne-baba çok önemlidir. Çocuklarla annebaba
arasındaki ilişki ne kadar iyi ise özdeşim de o denli kolay oluşur. Annenin baskılı, sert
görüntüsü karşısında, babanın pasif ve silik kaldığı bir ortamda büyüyen erkek çocuk, kendi
cinsel kimliğinden uzaklaşarak, güvensiz bir kişilik geliştirebilir. Yine çocuğun yakın
çevresindeki teyze, amca, hala, dayı gibi kişilerin davranışları da çocuğa model olma
konusunda önemlidir.
Karşı cins yerine kendi cinsinden olan kişilere karşı cinsel ilginin olmasına
homoseksüellik denir. Lezbiyenlik ise kızlarla kızların ilişki kurmasına denir.Bazı anneler erkek çocuklarına karşı aşırı düşkünlükleri nedeniyle onları yanlarından
hiç ayırmaz, kız gibi giydirip, kız gibi davranırlar. Bunun sonucu çocukta da yanlış cinsel
kimlik eğilimleri olabilir.
Çocuğa alınan oyuncaklar, kıyafetler de önemlidir. Oğlunun saçını uzatıp toka takan
kızının saçlarını hep kısa kestiren anneler bilinçsizce davranmış olurlar.
Homoseksüellik ve lezbiyenlik eğilimleri anne-baba sevgisinden ve ilgisinden uzak,
yanlış cinsel eğitim verilmiş, yanlış model olunmuş çocuklarda daha çok görüleceğinden bu
konulara özen gösterilmelidir. Evde kazanılan cinsel kimlikler, çevrede pekişerek gelişir.
Çocuğun karşı cinsle arkadaşlığına izin verilmeli, grup faaliyetlerine
yönlendirilmelidir. Genellikle cinsel salgı bezlerinin de buna sebep olduğu düşünülerek,
çocukta yanlış cinsel kimlik davranışları gözlendiğinde bir uzmana başvurulmalıdır.