:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Dahiliye
ÐŽeşaren
Disossiatif bozukluk

Dissosiyatif Bozukluk

Dissosiyatif amnezi:

Kişilerin önemli kişisel bilgilerini hatırlayamama halidir. Bu durumda sadece belli bir takım hatıra, duygu ve düşünceler değil (evlilik , mezuniyet törenleri gibi),daha uzun yaşantılar(çocukluk çağlarına ait dönemler ya da ilkokul yılları gibi ) hatırlanamayabilir. Bu belli bir konuya has olabileceği gibi o döneme ait her anıyı da içine alabilir. Gün içinde tekrarlayan unutkanlık dönemleri ile de seyredebilir. Yaygın görülmektedir. Travmatik hatıraların kişiyi etkilemesini önlemek için vücudun bilinçdışı olarak kullandığı bir savunma şeklidir.

Dissosiyatif fug:

Kişinin aniden kendisini nasıl geldiğinden habersiz olduğu bir yerde bulması, geçen sürede yaptıklarından habersiz olduğu , farklı bir kişi gibi davrandığı dönemlerdir. Bu dönemlerde kişilerin seyahatler yapabildiği, kişiliklerinden farklı davranışlar sergileyebildikleri gözlenmiştir. Tek başına görülmesinden ziyade ,dissosiyatif kimlik bozukluğu içinde bir öğe olarak bulunmaktadır.

Depersonalizasyon bozukluğu

Kişinin vücudunun tümü ya da bir kısmına yabancılaşması ( gerçek dışılık hissi ,vücudu,kol ve bacaklarının değiştiği hissi, kendini dışarıdan film izler gibi seyrediyor olma,bedeninden ruhunun ayrılıyor olduğu hissi,sanki bir sis perdesi ardından etrafına bakıyor gibi olma vb.) şeklinde daha farklı bir algılayış içine girilmesidir . Bazen etrafını, yaşadığı ortamı da yabancı veya daha farklı hissetme hali (derealizasyon) ile birlikte olabilir.

Histerik psikoz:

Kişi için çok önemli , üzücü ani bir durum ya da ağır bir gerilimli süreç sonrasında ,olmayan sesler duyma, görüntüler görebilme, düşünce bozuklukları, kendi ve etrafına yabancılaşma, çocuksu ve normal dışı davranışlar, ağlayıp-gülme gibi duygusal görünümde ani ve aşırı değişiklikler ya da tepkisizlik hali ile kendini gösterir.İlerleyici değildir. Bir kaç saat ,bazen de bir kaç hafta sürebilir. Halk arasında" cinnet geçirdi" denilen durumdur. Hastaneye yatış gereklidir. Bu durumun altında dissosiyatif kimlik bozukluğu olabileceğinden ,olayı bir buzdağının üstü gibi düşünerek görünmeyen kısma yönelik tedavi başlatılmalıdır
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Divertiküler Hastalık


DİVERTİKÜL NEDİR?

Kalınbarsakların çeperinde yıllar içinde oluşan küçük baloncuklara divertikül adı verilir. 40 yaşından sonra genelde ortaya çıkarlar. Birkaç taneden yüzlerce adede kadar sayılara ulaşabilir.

DİVERTİKÜL OLMASI HASTALIK MIDIR?

Barsaklardaki bu baloncukların oluşması tek başına bir hastalık değildir. Ülkemizde kesin istatistikler olmamakla birlikte gelişmiş ülkelerde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, 60 yaş civarı insanların yarısında divertiküller mevcuttur. Divertikül içine sert dışkının takılıp kalması ile bu bölgede iltihabi bir hadise başlayınca Divertikülit gelişir.

Divertiküllerin boynundaki kan damarlarından dışkı tahrişi ile kanama olursa Divertikül kanaması belirir.

Divertikülit ve kanama Divertiküler Hastalık grubunu oluşturur.

DİVERTİKÜLER HASTALIK GELİŞMESİNE YOL AÇAN FAKTÖRLER

Posadan fakir beslenme, düzensiz ve sert dışkılama alışkanlığı divertiküler hastalık gelişmesine zemin hazırlar.

DİVERTİKÜLİT NE GİBİ ŞİKAYETLERE YOL AÇAR?

Karında genellikle solda, bazen sağda ağrı ve hassasiyet, ateş yükselmesi genelde ilk şikayetlerdir. Nadiren iltihabi hadisenin süratle ilerlemesi durumunda genel durum bozukluğu ve şok görülebilir.

TANI

Divertikülit sırasında muayene, kan tetkikleri ve batın tomografisi ile teşhis rahatlıkla konur. İltihabi durum geçtikten sonra hastaya mutlaka kolonoskopi adı verilen endoskopik tetkik yapılmalıdır. Bu yöntemle kalın barsağın tamamının içi ayrıntısı ile görülür. Yaşanan hadisenin divertiküllere bağlı olup olmadığı kesin olarak anlaşılır.

DİVERTİKÜLİT TEDAVİSİ

Hafif vakalarda antibiyotik tedavisi ve ağızdan gıda alımının azaltılması veya kesilmesi ile durum düzelir.

Ağır vakalarda hastanede damardan antibiyotik tedavisi ve damar yolu ile beslenme gerekebilir.

İltihabi sürecin barsak delinmesine yol açtığı az sayıda vakada acil cerrahi müdahale gerekebilir.

DİVERTİKÜL KANAMASI

Dışkılama sırasında vişne rengi veya kırmızı renkte kanamaya yol açar. 60 yaş üzeri kanamaların en sık nedenlerinden biridir. Hastaneye yatırılmayı gerektirmekle beraber genellikle ağır bir tabloya yol açmaz.

DİVERTİKÜLER HASTALIK ENGELLENEBİLİR Mİ?

Kalın barsakta divertikül adı verilen baloncuklar bir kez oluşunca herhangi bir tedavi ile kaybolması sağlanamaz. Ancak oluşan divertiküllerin divertikülit (iltihap) ve kanama yapma ihtimalini azaltmak özel beslenme rejimi ile mümkündür. Burada amaçlanan yumuşak, ancak şekilli, bir dışkı oluşmasını sağlayacak kadar posadan zengin bir beslenme tarzına geçmektir. Gündelik en az 30-35 gram posa ve bol miktarda, 1.5-2 litre, sıvı alımı ile düzenli barsak alışkanlığı oluşturulmalıdır. Bu sayede dışkının barsakta uzun süre kalıp sertleşmesine ve divertiküllere takılıp iltihap ve kanama oluşturmasına engel olunabilir.

DİVERTİKÜLER HASTALIKTA CERRAHİ

Divertikülit veya kanama gibi komplikasyonlar önlemlere rağmen tekrarlıyorsa barsağın yoğun olarak divertikülleri içeren bölümünün çıkartılması gerekir.

Divertiküller içinde iltihaplanma hızla ilerleyip barsak delinmesine yol açması durumunda hastanın acilen ameliyata alınması nadir olarak da gerekebilir.

DİVERTİKÜLER HASTALIK KANSERE DÖNÜŞÜR MÜ?

Hayır. Divertiküllerin kansere dönüşmesi söz konusu değildir. Ancak divertiküllere bağlı olduğu düşünülen durumun tam olarak aydınlatılması için hastalık arazları yatıştıktan sonra barsakların kolonoskopi adı verilen endoskopik yöntemle tetkik edilmesi gerekir. Bu sayede kalın barsağın içi ayrıntılı olarak görülür ve kişideki şikayetleri ortaya çıkaran başka bir durum olup olmadığı kesin olarak anlaşılır.

ÖZET

Divertiküller kalın barsakların çeperinde yıllar içinde oluşan baloncuklardır. Bunların iltihaplanması ile divertikülit veya buradaki damarların tahrişi ile divertikül kanaması gelişebilir. Posadan zengin beslenme ve düzenli barsak alışkanlığının oluşturulması ile iltihaplanma ve kanama ihtimali azaltılabilir. Tekrarlayan iltihap ve kanama hecmeleri cerrahi müdahaleyi gerektirir.

Hastalık arazları yatıştıktan bir süre sonra kolonoskopi adı verilen endoskopik yöntemle tüm kalın barsağın içi ayrıntısıyla tetkik edilmelidir.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diyabetli hastalarda şeker hastalarında diş problemleri

Diyabetlilerde ortaya çıkabilecek ağız ve diş problemleri nelerdir?


Diyabetlilerde görülebilen ağız ve diş sorunları şunlardır:
1. Periodontal hastalıklar yani dişeti hastalıkları
2. Diş çürükleri
3. Ağız içinde mantar infeksiyonları, pamukçuluk
4. Ağız kuruluğu


Diyabetlilerde diş ve dişeti problemleri neden daha sık görülür?
Şeker içeren ortamlar bakterilerin çoğalmalarına neden olur. Özellikle kan şekeri kontrolsüz seyreden diyabetlilerde tükrükteki yüksek şeker miktarları bakterileri davet eder ve kolaylıkla dişeti iltihapları ve çürükler ortaya çıkar. Dişeti iltihabı, yani periodontitis, dişetlerinin dişlerden ayrılmasına neden olur. Zaman içinde diş ile dişeti arasında oluşan küçük cepler yeni bakteri odaklarının gelişmesini sağlar ve olay diş kayıplarına kadar ilerler.
Otonom nöropatisi olan diyabetlilerde tükrük salgısı koyulaşır ve miktarı azalır. Bunun sonucunda ağızın tükrükle yıkanması ve temizlenme süreci kesintiye uğrar. Bunların yanısıra, diyabet zaman içinde küçük damarları etkiler ve bu damarların suladığı alanlarda beslenme bozukluklarına neden olabilir. İyi beslenemeyen dişetlerinde iltihap oluşumu kolaylaşır ve zor iyileşir. Kan şekeri yüksekliği bakterilere karşı savunmayı ve iyileşmeyi güçleştiren bir diğer faktördür. Sonuçta diyabetlilerde ağız içinde çeşitli sorunların ortaya çıkmasına neden olur birden fazla faktör bulunur ve zamamında müdahale edilmeyen dişeti iltihapları ciddi sonuçlara yol açabilir. Ağız içindeki infeksiyonlar şeker kontrolünü güçleştirir ve olay bir kısır döngü halini alır. İlerlemiş bir dişeti iltihabı ancak cerrahi müdahale ile iyileşebilir.

Diyabetlilerde diş ve dişeti problemleri nasıl önlenebilir?
Dişeti hastalıkları önlenmesi için herşeyden önce iyi bir şeker kontrolünün sağlanması ve düzenli ağız bakımı gereklidir.

Dişlerinizin bakımında aşağıdaki kurallara uyunuz:
1. Dişlerinizi her yemekten sonra, günde en az iki defa fırçalayınız. Fırçalama süresi 2 dakikadan kısa olmamalı. Fırça yumuşak ve dairesel hareketlerle tüm diş yüzeylerinin üzerinde gezdirilmeli. Uçları yuvarlatılmış yumuşak ve naylon fırça kullanılmalı. Fırça dişeti ile arasındaki açı yaklaşık 45 derece olacak şekilde tutulmalı.
2. Dilinizin üzerini de fırçalayınız.
3. Diş aralarındaki bakterileri uzaklaştırmak için günde en az bir defa diş ipi kullanınız.
4. Diş hekiminizi diş temizliği ve kontrolü için en az 6 ayda bir düzenli olarak ziyaret ediniz.

Eğer aşağıdaki durumlardan herhangi biriyle karşılaştıysanız hemen diş hekimine başvurunuz.

1. Fırçalama veya yemek esnasında ortaya çıkan dişeti kanamaları
2. Dişetinde kızarıklık, ağrı, hassasiyet, şişlik
3. Dişetlerinde çekilmeler
4. Diş taşları
5. Dişlerde hassasiyet
6. Dişlerde pozisyon değişiklikleri ve sallanmalar
7. Ağızda kötü koku ve tad
8. Çürükler


Diyabet diş ve dişeti tedavilerine bir engel oluşturur mu?
Diş tedavisi için anestezi uygulanacak olan diyabetlilerde epinefrin içeren anestezik ilaçlardan kaçınılmalıdır. Eğer nöropati varsa bu grup ilaçlar çarpıntı ve kalpte ritm bozukluklarına yol açabilir. Kötü kontrollü diyabetlilerde ciddi diş müdahalelerinden önce sağlık kontrolü yapılması gereklidir. Eğer mümkünse tedavi iyi şeker kontrolü sağlanana kadar geciktirilebilir. Ancak diyabetin kendisi ve insülin kullanımı, ağız içi müdahaleler için kesinlikle bir engel ya da tehlike oluşturmaz. Benzer şekilde, diyabetliler eğer gerekiyorsa antibiotik tedavisini de rahatlıkla uygulayabilirler. Ağız içi sorunlarının diyabet tedavisini güçleştireceği ve şeker ayarını bozacağı da gözönüne alınarak bu sorunlarla vakit geçirmeksizin mücadele edilmelidir.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
diyaliz dializ hemodiyaliz periton diyalizi

HEMODİYALİZ NEDİR?


Hemodiyaliz vücudunuzda biriken su ve atık maddeleri atmaktadır. Bu atık maddeler ve sıvı yiyip içtiklerinizden gelmektedir. Normalde bu atıklar böbrekler ile uzaklaştırılmaktadır. Böbrekleriniz çalışmazsa bu atık maddeler ve sıvı vücudunuzda birikip şunlara neden olacaktır:

- Uyku bozukluğu

- Halsizlik

- Kaşıntı

- Geceleri kramp

- Şişmeler

- Sıkıntılı soluma

- Bulantı

- İştahsızlık

- Hıçkırık

- Kilo kaybı

- Anormal kanama

- Kansızlık

Diyaliz bu belirtileri ortadan kaldırır. Fakat eğer yeterli miktarda diyaliz olamıyorsanız bunların bir kısmı kalır.



Yeterli Miktarda Diyaliz ne Demektir ?

Yeterli miktarda diyaliz olmanız önemlidir :

- Kendinizi iyi hissettirir

- Diyalizde uzun süre yaşamanızı sağlar

- Diyalizdeki hayat kalitenizi yükseltir

- Hastane bakımından uzak tutar

Araştırmalar yeterli miktarda diyaliz alanların daha iyi ve uzun yaşadığını göstermiştir. Daha önce belirttiğimiz şikayetlerinizin olmaması bile yeterli dozda diyaliz aldığınızı göstermez. Yeterli diyaliz alıp almadığınızın en güvenilir yolu diyaliz ekibinizin bunu hesaplamasıdır. Bu onlara bir atık madde olan ürenin vücudunuzdan ne kadar temizlendiğini gösterir. Sizin yeterli dozda diyaliz aldığınızı gösteren hesaplar Kt/V, URR veya üre azalma oranıdır. Diyaliz ekibiniz ayda bir kez kanınızı alıp bu ölçümleri yapar. Bazen idrar toplamanız da istenebilir.

Sizin diyaliz merkeziniz Kt/V veya URR değerleri ile yeterli dozu hesaplayabilir. Yeterli diyaliz aldığınızdan emin olmak için Kt/ v değerinin en az l,2, URR değerinin de en az %65 olması gerektiğini bilmeniz gerekir. Bu değerleri normale getirecek kadar diyaliz almanız gerekir. Hemodiyaliz genellikle haftada 3 kez uygulanır. Yine genellikle her seans 3-4 saat sürer, fakat bazen bu miktarlardan daha uzun diyaliz olmanız gerekebilir.



Değerlerinizi Nasıl Mukayese Edeceksiniz:

Eğer ölçülen değerleriniz istenen düzeyde değilse diyaliz ekibinize ne yapmanız gerektiğini sorun. Eğer Kt/V veya URR, hedefin altında ise diyaliz ekibiniz aşağıdaki hususları kontrol edecektir.

- Damar yolunuz çalışıyor mu ?

- Diyalizör size uygun mu ?

- Kan ve diyalizat hızı çok düşük mü ?

- Kan örnekleriniz usûlüne uygun mu ?

- Tam tedavide misiniz ?

- Herhangi bir tedaviyi kaçırmamalısınız !



Eğer Yeteri Kadar Diyaliz Olamıyorsanız:

Eğer yeteri kadar diyaliz olamıyorsanız o zaman vücudunuzda fazladan sıvı ve atık maddeler kalacaktır. Zamanla bu sizin kendinizi iyi hissetmenizi ve hayat sürenizi olumsuz etkileyecektir.



Diyalizinizin Programlanması:

Diyaliz ekibiniz sadece size özel planlanmış bir program yapacaktır. Bu planın hedefi normal Kt/V veya URR değerine erişebilmenizi sağlamaktır.

Bu program size:

- Ne tip ve büyüklükte diyalizöre ihtiyacınız olduğunu

- Tedaviniz esnasında kan ve diyalizatın ne hızda dolaşması gerektiğini

- Haftada kaç kez ve her tedavinin kaç saat olması gerektiğini saptar.



Size Verilen Diyaliz Dozunun Hesaplanması:

Size yeterli diyaliz dozunu hesaplamada en doğru ve en sık kullanılan metod "üre kinetik model veya UKM" dir. Bunu yapmak için diyalizinize bakan ekip diyaliz esnasında kan örnekleri alır. İdrar toplamanız da söylenebilir. Bu tetkiklerle diyalizinizin kanınızdaki üreyi ne kadar azalttığı hesaplanır. Göz önüne alınması gereken diğer bir önemli kriter de diyaliz öncesi ve sonrası kilonuzdur. Tüm bilgiler bilgisayara yüklenerek Kt/V hesaplanır. Bu metodla hesaplanan verilmesi gerekli diyaliz dozu diyaliz ekibinize şu konularda yardımcı olacaktır :

- Tedavinizi daha iyi planlayabilmek

- Hedeflenen diyaliz dozuna ulaşmada hatayı ortadan kaldırmak

- Diyaliz merkeziniz doz ayarlamakta URR'yi de kullanabilir. Bu diyaliz öncesi ve sonrası kan üre düzeyini mukayese edilerek hesaplanır.



Diyaliz Takip Kartınız nedir?

Kt/V ve URR'nin yanı sıra diyaliz bakım ekibiniz her ay tedavinizin planlanmasında yardımcı olacak başka kan ve idrar tahlilleri de yapmaktadır. Aynı zamanda onlar diyaliz öncesi, sonrası ve diyaliz esnasında kilo ve tansiyonunuzu da takip etmektedir. Önemli test sonuçlarınızın kopyasını isteyip kendi takip kartınızı aşağıdaki örnek gibi tutabilirsiniz.



Tedavinizin Rahat Geçmesi İçin:

Diyaliz ekibiniz sizi diyaliz boyunca rahat ettirecektir. Diyaliz süresince kramp, bulantı, başağrısı ve baş dönmesi olmazsa tedavinizi rahatça tamamlayabileceksiniz. Bu belirtiler her zaman olmaz ama bunlardan herhangi birisi olursa diyaliz ekibinize aşağıdaki değişikliklere gerek olup olmadığını sorun:

- Sıvı çekimini yavaşlatmak ki bu diyaliz sürenizi uzatacaktır.

- Diyalizattaki sodyum miktarını arttırmak.

- Hipertansiyon ilaçlarını kontrol etmek.

- Kuru kilonuzu veya hedef kilonuzu kontrol etmek.

- Diyalizatı biraz soğutmak.

Kendinize aynı zamanda diyetinizi kontrol ederek ve tedaviler arasında alınan sıvıyı kısıtlayarak yardımcı olmalısınız. Fazla sıvı almanız diyaliz esnasında fazla sıvı çekilmesine ve tedavi esnasında kendinizi kötü hissetmenize sebep olacaktır.
PERİTON DİYALİZİ


Periton diyalizi akut ve kronik böbrek yetersizliğinin tedavisinde kanı zararlı atıklardan temizlemek ve sıvı dengesini sağlamak için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem artık günümüzde kronik böbrek yetersizliği gelişen hastalarda ideal tedavi seçeneği olarak önerilmektedir. Periton diyalizi tedavisinde, sağlıklı kişilerde normalde böbrekler tarafından atılan toksik maddeler ve çeşitli metabolitlerin kan dolaşımından temizlenerek atılabilmesi amacıyla periton zarı kullanılmaktadır. Periton zarı karın iç duvarını ve karın içindeki tüm organları örten yarı geçirgen bir zardır.

Tedaviyi uygulamak için bir nefroloji uzmanı veya bir cerrah tarafından küçük bir operasyon ile ince, yumuşak, silikondan yapılmış bir kateter karın boşluğuna yerleştirilir. Bu işlem yetişkinlerde genellikle lokal anestezi ile kısa sürede yapılır ve bu işlem esnasında hasta herhangi bir acı duymaz. Takılan diyaliz kateterinin yerine sabitlenmesi ve periton diyalizi tedavisine başlanabilmesi için 3 hafta beklenilir. Bu kateter vasıtasıyla periton diyaliz solüsyonu karın boşluğuna verilir. Böbrek yetersizliği nedeni ile vücuttan atılamayan üre, kreatinin gibi atık ürünler ve su, kandan periton zarını geçerek bu sıvıya geçer. Bekleme süresinin sonunda yine aynı kateter vasıtasıyla boşaltılan sıvı dışarı alınarak vücuttan atılmış olur. Karın tekrar periton diyaliz solüsyonu ile doldurularak bırakılır. Bu işlem yaklaşık yarım saat kadar sürer ve gün içerisinde genellikle 4-5 kez yapılır. Karındaki solüsyonu boşaltmak ve karnı yeniden solüsyon ile doldurmak için kullanılan tüp ve torbalara yalnız değişim işlemi sırasında bağlanılır.


Periton diyalizi 2 şekilde uygulanır:

1) SAPD (Sürekli ayaktan periton diyalizi)

2) APD (Aletli periton diyalizi)



SÜREKLİ AYAKTAN PERİTON DİYALİZİ (SAPD)


Dünyada en yaygın uygulama şekli budur. Değişimler evde veya iş yerinde temiz bir ortamda hasta tarafından elle yapılır. Periton diyaliz solüsyonu karna verilmeden önce özel ısıtıcı ile (veya kışın ılık bir radyatörün üzerine konularak) hafifçe ısıtılarak karna verilir. Diyaliz solüsyonu gündüz 4-5 saat, gece 8-10 saat süre ile karında bekletilir.



ALETLİ PERİTON DİYALİZİ (APD)


Evde makine yardımı ile yapılır. Hasta yatmadan önce set ve solüsyon torbalarını periton diyaliz makinesine yerleştirir ve makineyi doktorun önerdiği şekilde programlanmış olarak çalıştırır. Hasta uyurken gece boyunca (8-10 saat) makine değişimleri otomatik olarak yapar. Doktorun önerisine göre sabah uyanıldığında bir miktar taze diyaliz solüsyonu karında bırakılır veya bırakılmaz
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diz bağı hastalıkları

Diz vücudun en büyük ve harekette hayati önemde bir eklemdir. Dizin sabitliğini yan bağlar ve çapraz bağlar sağlar.

Çapraz bağlar diz ekleminin içinden uyluk(femur) ve kaval(tibia) kemiğini bağlar. Bu bağlar kısa bir halat gibi bu iki kemiği sıkıca birbirine bağlar , diz bükülürken ve düzken gerekli olan sabitliği sağlarlar. Önde bulunana ön çapraz bağ (ACL), arkada olana arka çapraz bağ (PCL) denir.

Yan bağlar femur ve tibia kemiklerini iç ve dıştan (dış yan bağ tibianın dış arkasında bulunan fibula kemiğine yapışarak indirekt yoldan tibia’yı sabitler) birbirlerine bağlayarak sabitler. Diz ekleminin her iki yana açılmasını engeller. Aynı zamanda bu kemiklerin dönme hareketlerini sabitlemede çapraz bağlara destek olur.

Ön çapraz bağ (ACL) yaralanmaları

ACL tibia’nın femur ‘a göre öne kaymasını engeller.Aynı zamanda tibia’nın dönme hareketini de engeller.

Ön çapraz bağ aşağıdaki şekillerde yaralabilir;

Ani yön değiştirme, diz dönmesi
Koşarken, kayarken yavaşlama
Zıplama sonrası yere inerken
Dize direkt darbe
Belirtiler

Ön çapraz bağınız yaralandığında hemen bir ağrı hissetmeyebilirsiniz. Bununla beraber bir kopma sesi veya diz kontrolünün bozulduğunu genellikle hissedilir. 2-12 saat içinde diz şişer ve ayağa kalkıldığında ağrı olur. Ortopedist görene kadar buz uygulaması ve bacağın yukarı kaldırılması ağrı ve şişlik gelişimini azaltır.

Ön çapraz bağ yırtığı ile yürünürse diz kıkırdağı zedelenebilir. Özellikle ayak sabitken vücud döndürüldüğü zaman, kaval kemiği (tibia) sabit kalırken uyluk kemiği (femur) döner. Bu kıkırdak üzerinde öğütücü-yaralayıcı bir etki yapar.

Tanı

ACL yırtıklarının temel tanı ve değerlendirme yöntemi muayenedir. Çeşitli muayene testleri vardır. Özellikle operasyon kararını verdiren stabilite testleri muayene ile yapılmaktadır.

Bu tip yaralanmaları olan hastalarda başka kemik patolojilerini tesbit için direkt röntgenler, eklem içi patolojiler için MRG istenebilir. Nadiren bazı vakalarda artroskobik muayene gerekebilir.

Tedavi

Cerrani ve cerrahi olmayan tedavi alternatifleri vardır.

---> Cerrahi olmayan tedavi;

Tam olmayan (parsiyel) yırtıklar
Yaş veya genel olarak düşükfiziksel aktiviteleri olanlar
Stabilite testlerinde (pivot shift testi gibi) genel stabilitesi iyi durumda olan
Dizlerde cerrahi tedaviye gereksinim duyulmayabilir. Bu tür hastaların ömür boyu uyluk ön ve arka adelelerini (quadriceps ve hamstring) geliştirici düzenli çalışma yapmaları, riskli aktivitelerde özel dizlik kullanmaları önerilir.

---> Cerrahi tedavi;

ACL yırtığı olan aktif ve spor yapmak isteyen hastalarda gereklidir. Zaman zaman diz dönmesine gelişen aktivitesi daha az olan kişiler de dize güveni geri getirmek ve kıkırdak hasarını engellemek için önerilmektedir.

Cerrahi tedavide genellikle artroskobik olarak diz çevresindeki bir tendon (veya bir parçası) kullanılarak ön çapraz bağın orjinal anatomisine uygun bir rekonstriksiyon sağlanır. ACL rekostriksiyon ameliyatı sonrası yaklaşık 3 aylık ciddi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı uygulanır.

Arka çapraz bağ (PCL) yaralanmaları

Arka çapraz bağ (PCL),ACL kadar sık yaralanmaz. PCL yaralanmaları genellikle aşırı gerilme çekilme ile olur. En sık nedeni dizin ön tarafına doğru bükülmesi hareketi neden olur. Bu tür hareket yalnış bir adımla olabileceği gibi, snowbord, motosiklet, futbol gibi sporlarda daha sık oluşur.

PCL yaralanmasında diz sabitliğinde bozulma olur. Özellikle tibia femura göre geriye doğru kayar. Bu hareket yumuşak diz eklem kıkırdağının zedelenmesine veya incelmesine neden olabilir. Bu aşınma ileri dönemlerde kireçlenme ile sonuçlanabilir.

PCL yaralanmasında belirtiler ACL yırtıklarına benzerdir. Ancak dizde dönde gibi instabilite bulguları daha nadirdir.

PCL yırtığı olan kişilerin çoğu normal aktivitelerine iyi bir rehabilitasyon programı sonrası ameliyatsız dönerler. PCL’in tibia’dan bir kemik parçası ile kopuğu veya rehabilitasyona rağmen kaza öncesi performansına dönemeyen sporcularda operasyon gerekebilir.

Yan bağ yaralanmaları

İç yan bağdaki (MCL) küçük tam olmayan yırtıklarda cerrahi tedavi gerekmeyebilir. Bu durumda doktorunuzun kararına göre bir bandaj veya çeşitli dizlik seçeneklerinden biri kullanılabilir. Bu durumlarda günde 2-3 kez 15-20 dakika buz uygulaması , bacağı yukarıda tutma, istirahat şişlik ve ağrının daha hızlı iyileşmesine yardımcı olmaktadır.

Yan bağ yaralanmalarının ilk günlerinde dizdeki şişlik ve ağrı yaralanmanın ciddiyetinin muayene ile tesbitini zorlaştırabilir. Bu durumlarda doktorunuzun anestezi altında muayene veya MR tetkiki tekliflerini ciddiye almak akıllıca olur.

Dış yan bağ (LCL) ve iç yan bağın tam yırtıklarında bağın lifleri yeterince güçlü iyileşmemesi dizde stabiliteyi riske atar. Özellikle genç ve spor yapan aktif insanlarda cerrahi tedavi tercih edilir. İç ve dış yan bağ yeni yırtıklarının cerrahisi kolay bir prosedürdür ve sonuçları oldukça iyidir. Cerrahi tedavi sonrası dizin eski fonksiyonlarına dönmesi yoğun fizyoterapi gerektiren bir dönem gerektirir.

Diz yan bağ yaralanmalarının yetersiz tedavisi sonucu oluşan dizin sabitliğinin bozulması spor yapmayı ve yüksek fiziksel aktiviteyi bozmakla kalmaz oluşan anormal hareket biçimi dizde erken kireçlenme gelişmesine neden olur. Bu durumda bağın rekonstriksiyon ( yeniden oluşturma) operasyonları< gerekir. Bu operasyonlar yeni yırtık operasyonlarına göre teknik açıdan daha zor ve tam iyileşme süresi daha uzun olmakla beraber iyi ellerde iyi sonuçlar vermektedir.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diz osteoartriti kireçlenmesi

Osteoartrit nedir?

Osteoartrit (kısaca OA) ya da dejeneratif eklem hastalığı, herhangi bir eklemin, üzerine yük binen yüzeyinin hasar gördüğü bir durumdur. Bu durum eklemlerin normal, ağrısız, yumuşak hareketlerini bozar ve özellikle bacakta geliştiği zaman vücudun ağırlığını taşıma yeteneğini bozabilir. Bu şekilde bir çok eklem etkilenebilir; ancak diz en sık etkilenen eklemlerimizdendir. En çok orta yaşlı ve yaşlı kişiler etkilenmektedir.

OA'nın nedeni tam olarak bilinmemektedir. En basit şekilde, aynen bir kalp ya da böbrek yetersizliği gibi 'eklem yetersizliği' olarak tanımlanabilir. Osteoartrit temel olarak fiziksel bir olaydır. Eklemler 'mekaniktir'; makinelere benzer görevleri vardır. Ancak tıpkı makinalar gibi anormal bir zorlanmaya maruz kalırlarsa, bozulurlar.

Diz eklemi

Diz eklemi vücudumuzdaki en karmaşık eklemlerden biridir. Vücudumuzu destekleyen, yük taşıyan en önemli yapılardan biridir. Aynı zamanda, bir menteşe gibi davranır; günlük yaşamımızdaki aşırı dönme, bükülme gibi hareketlere dayanmak zorundadır.

Diz eklemi iki kemiğin uç noktalarından oluşmuştur, bu uç noktalar kıkırdakla kaplanmıştır; bu yapının tümü ise bir zar ve kapsülle örtülmüştür. Diz, dört büyük bağ (ikisi içeride ve diğer ikisi eklemin birer kenarında) ve aynı zamanda güçlü uyluk kasları ile sağlamlaşır. Eklemin içinde bir yastık görevi gören menisküsler ekleminizin normal çalışmasını sağlar.

Ancak her nasılsa, iş ve spor aktivitelerinde ne kadar aktif olsak ta, çoğumuzda hiçbir zaman diz osteoartriti gelişmez. Dizimiz şaşırtıcı bir şekilde dirençlidir; kendi kendini tamir etme yeteneği vardır. Kolayca aşındırmanız mümkün olmayabilir.

Diz osteoartritinden kimler etkilenir?

Kadınlarda erkeklere göre iki kat fazla görülür. Bu hastalıktan etkilenenlerin çoğu 50 yaşın üzerindedir. Tüm dünyada görülür; ancak bazı ırklarda daha sık olarak gözlenir. Diz OA'sı, özellikle kadınlarda, ellerde nodüllerle birlikte görülen artritle beraber olabilir. Şişman olanlarda osteoartrit hem daha sık gelişir, hem de şişmanlık hastalığın ilerlemesi için de bir risk faktörüdür. Yapılan çalışmalar şişmanlığın ortadan kaldırılmasının diz osteoartritini %50 oranında azaltacağını düşündürmektedir. Bu nedenle henüz osteoartrit gelişmemiş şişman kişiler eğer zayıflarlarsa, hastalık gelişme riski büyük oranda azalabilir. Osteoartrit gelişmiş şişman kişilerde, çok az kilo verilmesi bile şikayetleri büyük oranda geriletmektedir. Örneğin 5 kg verilmesi diz üzerindeki yükü 15-20 kg azaltmaktadır. Çünkü normal yürüyüş sırasında diziniz üzerine vücut ağırlığınızın 3.5 katı yük binmektedir.

Osteoartritin nedenleri nelerdir?

Bir çok hastada herhangi bir neden yoktur. Özellikle erkeklerde, kıkırdağa yönelik yapılan bir ameliyat benzeri 'mekanik' bir neden olabilir. Bazı kadınlarda ailesel bir eğilim olduğu görülebilir. Genetiğin özellikle ellerde görülen dejeneratif değişiklikte rolü vardır. Şu andaki bilgilerimiz çoğu bir çok faktörün kombinasyonunun hastalığa neden olduğunu göstermektedir. Bu faktörler şunlardır: yaşlanma, osteoartrite genel yatkınlık, eklemin iç yapısındaki dokuların yaşlanması, eklem yüzeylerini kapsayan kırıklar, eklem bağlarında yırtık, menisküs yaralanması, şişmanlık ve kişinin yaptığı ağır işlere (kömür madencileri gibi), spor aktivitelerine (profesyonel uzun mesafe koşucuları, futbolcular gibi) ve travmaya bağlı olarak diz ekleminin yıpranması.

Osteoartritte eklemlere ne olmaktadır?

Normal eklem ve osteoartritten etkilenen eklem arasındaki en önemli fark kemik uçlarını kaplayan kıkırdağın incelmesi ve yapısının bozulmasıdır. Bu değişiklikler eklemin iç yüzeyinde özellikle de diz kapağı altında görülür. Bu tutulum yamalı tarzdadır ve eklemin tümünü nadiren tutar. Çevreleyen kemik dokuları da bu değişikliklere reaksiyon verir ve eklemin kenarlarında mahmuz tarzında yeni kemik oluşumları gelişir.



Kıkırdaktaki değişiklikler yavaş yavaş gelişir. Diz içindeki reaksiyonun çoğu vücudun, oluşan hasarı sınırlamak ve eklemi iyileştirmek için yaptığı bir girişimdir. Diz eklemi içinde bir kez osteoartrit oluştuğu zaman kendi kendine iyileşmez ancak daha fazla hasar kısıtlanabilir.

Osteoartrit ne tür şikayetlere neden olur?

Hastalık yıllar içinde yavaş yavaş gelişir. En önemli şikayetler ağrı, dizde şişlik ve ekleminizdeki tutukluluk hissidir.

Dizinizi kullanırken duyacağınız ağrı en sık rastlanan sorundur. Ağrı en fazla bir aktivite sonrası olmaktadır. Hastalığın başlangıcında yürüyüş sırasında dizinizin hiçbir sorun çıkarmadığını, ancak birkaç dakika süreli oturmayı takiben dizinizde ağrı ve tutukluluk olduğunu farkedebilirsiniz. Eklemde tutukluluk hissi ağrıya eşlik edebilir ya da etmeyebilir. Tutukluluk hissi sabah ilk kalktığınızda ya da istirahat sonrasında görülebilir. Bu durumda dizinizi tekrar kullanabilmeniz için birkaç ağrılı dakika geçebilir.

Hastalık ilerledikçe dizinizdeki ağrı basit günlük yaşam aktivitelerinde bile sorun çıkarabilir. Ağrı sadece aktivite ile değil, istirahatte de gelişmeye başlayabilir. Hastalığın daha ileri formunda ağrı sürekli olabilir, gece uyku düzeninizi bozabilir ve eklem hareket açıklığı da kısıtlanabilir; bu durumda belli bir mesafeyi yürüme ya da merdiven çıkma önemli sorun hale gelebilir. Kasların zayıflaması nedeniyle eklemde boşalma hissi olabilir.

Ağrının şiddeti her zaman sabit değildir. Bir diğer deyişle, hiçbir nedene bağlı olmaksızın iyi ve kötü günleriniz hatta iyi ve kötü aylarınız olabilir. Bazıları bunu hava durumuna bağlayabilir; bazıları da ağrının daha çok fiziksel aktivite ile ilişkili olduğunu söyler.

Osteoartritte muayene bulguları nelerdir?

Doktorunuz sizi muayene ederken, dizinizi hareket ettirdiğinde gıcırtı tarzında bir ses çıkabilir. Diziniz etrafında özellikle iç kısmında duyarlı alanlar olabilir. Hareket kısıtlılığı olabilir ve dizinizi tamamen bükme ağrılı olabilir.

Doktorunuz yeni kemik oluşumlarına ya da eklem içinde biriken sıvıya bağlı olarak dizinizde şişlik saptayabilir. Uyluk kasları ise normalden daha ince ve daha zayıftır.

Osteoartrit farklı bireyleri çok farklı şekillerde etkiler. Bazılarının sadece bir dizinde çok hafif şikayeti vardır; bazılarının ise her iki dizle ilgili şikayetleri bulunur. Bazılarında ağrı en önemli şikayettir; bazıları ise oturdukları yerden kalkmakta ve hareket etmekte güçlük çekerler. Bazı kişiler yaşamları boyu hemen hemen aynı kalırlar; bazıları ise hızlı bir değişiklik yaşarlar. Kendinizi, diz osteoartriti olan bir başka kişi ile karşılaştırmanızın yararı olmayacaktır.

Osteoartrit komplikasyonları nelerdir?

Bazı kişilerde hiçbir komplikasyon gelişmez. Hastalıkları günlük yaşamda sıkıntı yaratmakla birlikte, hiçbir zaman felaket haline gelmez.

Genellikle oluşan üç komplikasyon vardır:

Hızlı kötüleşme: Genellikle ileri formda hastalığı olan yaşlı kişileri etkiler. Birkaç hafta ya da ay içinde ağrıda belirgin bir artış ve hareket kaybı gelişebilir.
Eklemin dengesinin kaybolması: Kas gücü kaybı ya da bağların hasar görmesine bağlı olarak gelişir. Ekleme yük bindiği zaman, örneğin ayağa kalktığınızda boşalma hissi olur.
Ağrıda ani alevlenmeler: Ağrıda hafif artışlar sık gözlenir; ancak bazen ağrı çok şiddetlenebilir ve bu uzun süreli olabilir. Buna bazen eklem etrafındaki şişlik de eşlik eder.

Osteoartritte nasıl tanı konur?

Orta yaşlı ve yaşlı kişilerde diz ekleminde ağrı oluştuğu zaman osteoartrit ilk akla gelen tanı olabilir. Fizik muayene, dizin direkt radyografisi (röntgen tetkiki) ve diğer eklem hastalıklarını dışlayarak tanı doğrulanır. Ancak çok rastlanılan bir hastalık olduğu için diğer eklem hastalıkları ile beraber görülebilir.

Direkt grafi tanıda çok yararlıdır ve hastaların çoğunda yapılması gereken tek testttir. Direkt grafide eklem yüzeyindeki hasara bağlı olarak kemikler arasındaki aralıkta daralma gözlenir. Aynı zamanda eklem kenarlarında 'mahmuz' tarzında yeni kemik oluşumları gelişir. Değişik zamanlarda çekilen grafilerde hastalığın kendisinde de bir değişiklik görülebilir.

Osteoartrit nasıl tedavi edilir?

Osteoartritin kesin tedavisi mümkün değildir; yani hastalığı tamamen ortadan kaldıran bir tedavi şekli yoktur. Ancak tedavi ağrıyı geçirebilir, eklemdeki tutukluluğu azaltır ve eklemin daha fazla hasarlanmasını engeller. Bu amaçlara ulaşmanın bazı yolları vardır. Osteoartritin tedavisi hastalığın ne kadar ilerlediğine bağlıdır. Erken safhalarda tedavi eklemdeki inflamasyonu gidermeye yöneliktir. Doktorunuzun önereceği basit ağrı kesici ve anti-romatizmal ilaçları doktorunuzun önereceği süre ve şekilde kullanabilirsiniz. Ancak her hasta bu ilaçlardan eşit derecede yarar görmez. Dizin etrafındaki duyarlı bölgeye hatta gerektiğinde eklem içine enjeksiyonlar yararlı olabilir. Eklem içinde sıvı birikimi durumunda bu sıvının alınması ve dizin yıkanması da size yardımcı olabilir. Eğer gerekirse diz içine kortizon enjeksiyonu yapılabilir. Kortizon inflamasyonu kontrol altına alan güçlü bir ajandır; ancak kullanımını kısıtlayan bazı etkileri de vardır. Sık olarak kullanımı eklemdeki yıpranmayı, bozulmayı artırabilir.

Dizin etkilenen kısmındaki baskıyı azaltacak, özel olarak tasarlanmış dizliklerin kullanımı yarar sağlayabilir. Bunları doktorunuzun önerisiyle satın alabilirsiniz. Basit, elastik dizliklerden de birçok hasta yarar sağlamaktadır.



Problemli bölgeye orta dereceli sıcak uygulama ağrınızı ve eklemdeki tutukluluğu azaltır. Sıcak banyo, sıcak su şişeleri ya da torbaları, infraruj lambaları ve doktorunuzun önereceği krem ve jellerin sürülmesi sizi rahatlatabilir. Hafif ve orta dereceli ağrısı olan hastalarda krem ve jel şeklindeki preparatların destekleyici tedavi olarak kullanımı yararlı olabilir. Doktorunuzun uygun görmesi durumunda hastanelerin fizik tedavi ve rehabilitasyon servislerindeki fizik tedavi ajanlarının uygulanmasından da yarar sağlıyabilirsiniz.

Diz kaslarınızı mümkün olduğunca güçlü tutarak kendi kendinize çok yardımcı olabilirsiniz. Dizinizi çalıştırarak, eklemde tam hareket açıklığını koruyabilirsiniz. Uyluk kasları eklemin korunmasında ve stabilitenin sağlanmasında çok önemlidir. Bu kaslarınızı kasarak ya da 'düz bacak kaldırma' egzersizlerinizi yaparak onları güçlü hale getirebilirsiniz:
bacaklarınız yerde düz olarak yatınız, dizinizi yere bastırarak, ayağınızı kendinize doğru çekiniz. Bu sırada uyluk kaslarınızın kasıldığını hissedeceksiniz. Bu durumu 5 saniye süreyle koruyunuz ve sonra gevşeyiniz. 5 saniyeyi saptamak için bir saate bakabilirsiniz ya da 10'a kadar yüksek sesle saymayı deneyebilirsiniz. Bunu her iki bacakla ayrı ayrı, günde 7 kez yapınız. İlk gün her seferde 10 tekrar yapınız (böylece günde 7x10= 70 kez). Tekrar sayısını yavaş yavaş artırıp, birinci haftanın sonunda her seferde 15 tekrar yapmaya başlayınız (böylece 1. haftanın sonunda her gün 7x15= 105 kez). Diğer bir deyişle sonuçta bu egzersizi her iki bacak için ayrı ayrı günde 105 kez yapmayı hedefleyiniz. Eğer artritiniz bir ağrı oluşturuyorsa, egzersizleri yapmadan önce dizinize 15-20 dakika süreyle sıcak uygulama yapınız. Aynı zamanda günde birkaç kez, dizinizi tam olarak bükme ve tekrar düzleştirme şeklinde egzersizlerini de yapınız.

Dizinizi bükülü tutmamaya büyük özen gösteriniz. Örneğin, gece yatarken dizinizi altına yastık koymayınız. Dizin altına yastık koyma ağrınızı geçici olarak geçirir, ancak dizinizin sürekli olarak bükülü kalması şeklinde tehlikeli bir etkisi olabilir.

Dizinizde osteoartrit olsa bile dizinizi kulanmaya devam ediniz; 'az az ve sık kullanma' sizin ilkeniz olmalıdır. Eğer gerekiyorsa dizinizin üzerinden yükü almak için bir baston kullanın ancak hareket etmeye devam edin! Bastonun doğru kullanımı (etkilenen dizin karşı tarafındaki elde) eklem üzerine binen yükü azaltmaktadır.

Cerrahi diz osteoartritli her hastaya uygulanmaz; bazen gereklidir, çok hasarlanmış dizler için uygulanan protez ameliyatları ile ilgili olarak son yıllarda büyük gelişmeler elde edilmiştir. Bu konuda daha geniş bilgiler "Romatizma Çalışma Grubu'nun" yeni diz ekleminiz başlıklı kitapçığında sunulmaktadır. Uygulanan cerrahi girişimler:

Artroskopi
Hastanın diz eklemine girilerek, eklem kıkırdak yüzeylerinin doğrudan görülmesi sağlanır; böylece osteoartritin ne kadar ilerlemiş olduğu da saptanabilir. Cerrahın eklem içindeki tüm parçacıkları temizlemesine de izin verir. İşlem sırasında eklem içine düşmüş tüm kıkırdak parçacıkları temizlendikten sonra diz serum fizyolojikle yıkanır. Sonuçlar %100 başarılı değildir. Eğer başarılı olursa, 6 ay - 2 yıl süreyle şikayetler geçici olarak hafifleyebilir.

Proksimal tibial osteotomi
Bacağımızdaki tibia kemiğinin üst kısmının dış yan tarafından kama şeklinde bir kemik parçası çıkarılır; böylece vücudun ağırlık merkezinin diz ekleminin daha sağlam dış tarafına kayması sağlanır. Bu şekilde osteoartritte etkilenmiş olan iç kısım üzerindeki yük bir miktar kaldırılmış olur ve ağrı azalır, hastalığın ilerlemesi engellenir. Her zaman başarılı değildir. Avantajı genç, aktif hastaların kendi diz eklemlerini kullanmaya devam etmesidir. Diz protezi konuncaya kadar zaman kazanılır. Eğer başarılı olursa, 6-8 yıl süreyle yarar sağlanabilir.

Diz Protezi
Diz osteoartritinde son çare eklem yüzeylerinin yapay bir eklemle değiştirilmesidir. Genellikle 60 yaş üzeri kişilerde yapılır. Hasta ne kadar genç olursa, ameliyatın ileride başarısızlık oranı o kadar fazladır; ikinci bir ameliyat gerektirebilir. 12-15 yıl süreyle yarar sağlıyabilir
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diz protezi



Dizde diğer tedavi yöntemlerine cevap vermeyen kireçlenmeler diz protezi ile tedavi edilir. Protez denince dizde eklem yapan üç kemiğin eklem yüzeylerinin kesilerek çıkarılması ve bu yüzeylerin metal ve plastik parçalar ile kaplanmasıdır.

En sık soru protez yapım yaşı ve ne kadar ömrü olduğudur. Burada hastanın kişisel özellikleri; yaş, cinsiyet, ağırlık ve hareket seviyesi belirleyicidir. İyi ellerde yapılması şartıyla tüm hastaların %98’inde protez 10 yıl dayanır. 65 yaş üzeri, kadın, 70 kg altı ve az hareketli kişilerde protezin ömrün kalan kısmında idare edebileceği söylenebilir. Genel olarak diz protezi iyi ellerde yapıldığında 15 yıl civarında tamamen ağrısız ve diz fonksiyonlarının tam olduğu bir yaşam süresi elde edilir.

Normal bir dizde dört adet bağ, dizin kemiklerinin birbiri ile bağlantısını ve koordinasyonunu sağlar.Artritli bir dizde bu bağların yapıları bozulabilir.Diz protezi uygulamalarında bu bağlardan bazıları eklem yüzeyleri ile birlikte kaldırılır ve yeni yapma yüzeyler ile değiştirilir.Konulan parçaları yerinde tutmak üzere 2 yol mevcuttur.Bunlardan biri polimetimetakrilat adı verile çimento ile tespittir. Diğeri ise özel hazırlanan ve kemiğin gelişimine uygun olarak kemikle bütünleşen parçalardan oluşan protezlerdir.

Bugün diz protezlerinin büyük çoğunluğu çimentolu olarak yapılmaktadır.Çimentolu protezlerin uyumu mükemmel olup 20 yıl kadar dayanabilmektedir.Bu süreyi hastanın kilosu,genel sağlık koşulları,aktivite düzeyi arttırıp, azaltabilmektedir.Çimentonun avantajı gerek kemikle protezi birbirine bağlayan bir yapı olması gerekse katı bir maddenin ortama kattığı biomekanik güçtür.Bugün için kullanılan materyallerde kırılma olayı son derece azdır,kemikten gevşeyebilmeleri bir sorundur.Gevşeme 2 türlü olabilir.


Diz hareketler esnasında birçok kuvvetin etkisi altında kalır.Protezli dizde aksial olarak gelen yük değiştirilmiş olan kaval kemiğinin eklem yüzeyi ve arta kalan spongiöz kemik tarafından karşılanır.Eğer gelen yük protezin gücünü aşacak olursa protez alta kalan kemiğin içine gömülür,yada gevşemeye başlar.Bu esnada metal parçalar arasına konmuş olan polietilen tabakanın ezilmesi ondan parçaların ayrışmasına ve bu parçaların vücut tarfından yabancı cisim olarak algılanıp biolojik bir yanıt verilmesine neden olur.Bu cevapta gevşemenin biolojik olarak hızlanmasına neden olur.


Polietilen bölgeden kopan parçalar vücudun savunma hücreleri tarafından kaldırılmak istenecektir. Bu amaçla salgılayacakları enzimler sadece bu parçaların değil aynı zamanda protezin kemiğe yapışmış olduğu bölgedeki kemiğin erimesine(osteolisiz) yol açacaktır.Bu olay bir kısır döngü içerisnde devam edip gevşeme ve protezin uyumsuzluğu ile sonlanır.
Yukarıda anlatılanlara karşın çimentolu protezler bugün için başarı ile kulanılmaya devam etmektedir.Özellikle genç aktif,artritli hastalarda tek tedavi seçeneği olarak kabul edilmektedirler.

1980’li yıllarda kemiğe bir çimento materyali olmaksızın uygulanabilen protezler üretilmiştir.Bu implantların yüzeylerinde yeni kemik oluşumunu sağlayabilecek biolojik olarak aktif olan maddeler bulunmaktadır.İmplanları kemiğe tespit etmek üzere çeşitli vida sistemleride geliştirilmiştir.Vidalar yeni kemik gelişimi sağlanana dek protezin tespitinden sorumlu olacaklardır.Bazı modeller çimentolu protezler kadar başarılı olmuşlardır.Ancak ne kadar düzgün yüzeyli olurlarsa olsunlar bu protezlerde de yük altında kalmaya bağlı küçük fragmanların oluşumunun daha fazla olduğu ve biolojik yanıtın daha hızlı geliştiği tespit edilmiştir.Ayrıca bugün için bu tip protezlerin kullanımı ile ilgili uzun dönem sonuçlar henüz elimizde mevcut değildir.

1980’li yılların sonuna doğru femoral komponenti çimentosuz,tibial komponenti çimentolu hybrid protezler üretilmiş olup bügüne kadar ki sonuçları iyidir.

Sonuç olarak diz protezi cerrahisi bazı sorunları olsada bugün için dizin biomekaniğini düzenleme de etkili bir tedavi yöntemidir. Hastaların operasyonun ertesi günü yürümelerine, 2. gün tuvalete oturmalarına izin verilir. Dikişler ortalama 15 günde alınır ve sonrasında banyoya izin verilir. Hasta operasyonun ertesi gününden itibaren diz bükme ve adele güçlendirme akzersizlerine başlanır. Bu ekzersizler diz fonksiyonlarının tamamen kazanılmasına kadar devam eder. Genellikle 6. haftada tüm diz fonksiyonları geri döner. Dizde şişlik ve protezin varlığını hastalar 3-6 ay hissedebilirlerse de yürüme ilk haftadan sonra ağrısızdır.

Diz protezinin iyi ellerde yapılması kadar ameliyathane ve ameliyat sonrası bakım hizmetleride çok önemlidir. Bu operasyonun en önemli komplikasyonu % 1-2 oranında enfeksiyondur.(en iyi ameliyathane şartlarında). Enfeksiyon gelişirse ek cerrahi prosedürler gerekebilir. İyi ameliyathane şartı dendiğinde enfeksiyon kontrolü çok iyi olan, “laminar air flow” lu ameliyathaneler anlaşılmaktadır. Damar ve sinir yaralanması riski neredeyse yoktur.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diz protezi ve yeni diz eklemi

Yeni gelişmeler

Diz çok karmaşık bir eklemdir. Kalça ekleminizden farklı olarak, diz ekleminin çeşitli kısımları birbiriyle çok sıkı bağlantı içinde değildir. Bu nedenle, yakın zamana kadar çevrenizden, diz protezlerinden ziyade kalça protezlerinin daha çok ve başarıyla yapıldığını duyuyor olabilirsiniz. Çünkü kalça protezleri eskiden beri yapılıyordu ve uygulaması daha kolaydı. Ancak modern teknoloji ve yeni materyaller diz protezlerinin de daha sık uygulanmasını ve bunun en az kalça protez ameliyatları kadar başarılı olmasını sağlamıştır.


Dizin yapısı

İlk bakışta, diz eklemi bir menteşe gibi hareket ediyor sanılabilir; ancak bu kısmen doğrudur. Normal diz eklemi bükülme ve doğrulmaya ek olarak, bir miktar kendi etrafında dönme haraketine de izin verir.

Diz eklemini oluşturmak üzere karşılaşan kemik uçlarının kıkırdakla bir arada tutulması sağlanır. Ancak asıl iş, ikisi ortada ikisi birer yanda olan dört bağla sağlanmaktadır. Eğer bu bağlar hasar görürse, diz ekleminiz çok oynak ve güvensiz hale gelebilir. Eğer kaslar egzersiz ve fizyoterapi ile güçlendirilirlerse, hasar gören bu bağların görevi kısmen telafi edilebilir.

Artriti olan birçok kişide yaşam boyu diz protezi hiç gerekmeyebilir. Basit ilaç tedavileri ve fizik tedavi yöntemleri ile şikayetler kontrol altına alınabilir. Cerrahi girişim gerekse bile, bu her zaman için diz protezi olmayabilir. Hastanın şikayetlerini giderecek başka ameliyat şekilleri de olabilir.

Karar verme

Size diz protezi yapılmasına karar verilse bile, başka kararların da alınması gerekebilir. Örneğin, hem diziniz hem de kalçanız etkilenmişse, doktorunuz hangisini önce yapacağına karar verecektir. Eğer her iki diziniz de operasyon gerektiriyorsa ve bir diziniz diğerinden daha kötü durumda ise, daha kötü durumda olan dizinizin daha önce ameliyat edilmesi gerekebilir.

Doktorunuz son kararını vermeden önce, ne kadar acı çektiğinizi, kaç ekleminizin etkilendiğini, genel sağlık durumunuzu, olası komplikasyon riskini ve daha birçok faktörü göz önüne alacaktır.

Ameliyat öncesi

Ameliyat öncesinde, egzersizlere başlamak çok yararlı olur. Eğer kilo fazlalığınız varsa, zayıflamanız önerilecektir. Bu öneriyi çok ciddiye almalısınız; çünkü fazla kilolarınızı vermeniz hem operasyon risklerini azaltacak, hem de başarı oranını yükseltecektir.









Ameliyat

Ameliyat genel anestezi altında ya da bazı hastalarda daha güvenli olduğu için spinal anestezi ile yapılabilir. Bu durumda, bel omurganıza bir iğne yapılacak ve her iki bacağınız da tümüyle uyuşacaktır. Ameliyat sırasında uyanık olacaksınız; ancak ameliyata dair hiçbirşey hissetmiyeceksiniz. Ameliyat 2-3 saat sürer. Ameliyattan sonra, doktorunuz sizi hemen servisteki odanıza almayacak ve bir süre yoğun bakımda gözlem altında tutacaktır. Kol damarınıza serum takılabilir. Bacağınız ise alçı kalıp içinde olabilir. Birçok cerrah diz eklemi içine ince, plastik bir tüp koyar; böylece fazlalık kan eklem içinde birikmez. Kan bir şişe içinde toplanır, birkaç gün sonra lastik borular tamamen çıkarılır.

Ameliyattan sonra biraz ağrınız olabilir; ancak bunun için gerekli tedavi yapılacaktır. Eğer spinal anestezi yapılmışsa, bacaklarınızı ilk başta hareket ettiremezsiniz, fakat bu duygu yavaş yavaş geri döner. Spinal anestezi baş ağrısına neden olabilir.


İyileşme dönemi

Ameliyattan sonraki 2-3 hafta içinde yapılacak tedavi uygulanan protez tipine ve cerrahın tercihine göre değişecektir. Bazen dizinizi 2-3 gün içinde hareket ettirmeniz daha iyi olabilir; bazen de hareket 1 ya da 2 hafta geciktirilebilir.

Dizinizi hareket ettirme zamanı geldiğinde, dizinizin üzerindeki pansuman materyalleri alınacak ya da azaltılacaktır. İlk başta, gerekli egzersizleri yapmada size bir fizyoterapist yardımcı olacaktır. Başlangıçta egzersizleri yapmak ağrılı olabilir; ancak günler geçtikçe çok daha rahat yaptığınızı farkedeceksiniz.

Bu safhada, iyileşmenizde en önemli rolü siz oynayacaksınız. Sonuçta dizinizi tekrar işler hale getirmek sizin elinizdedir. Fizyoterapist size yardımcı olacaktır ancak başarının asıl anahtarı sizsiniz.

Birçok merkezde 'pasif hareket' cihazı kullanılır. Elektrikli bir motoru olan cihaz dizinizi nazikçe büker ve düzleştirir. Günler geçtikçe hareket sınırları yavaş yavaş artırılır. Bu cihazlar çok yararlıdır ancak sizin eforunuzun yerine geçemez. Egzersiz yapmak ve yürüme zamanı için kaslarınızı hazır hale getirmek zorundasınız.

2-3 hafta içinde dikişleriniz alınır ve gösterdiğiniz ilerlemeye göre yürümenize izin verilir. Uygulanan protezler farklı tiplerde olabilir. Çimento kullanılabilir ya da kemik ile kendi kendine kaynaşabilen değişik tasarımı olan protezler kullanılabilir. Her ikisinin de ayrı ayrı avantaj ve dezavantajları vardır. Çimentolu eklemlerde, diğerlerine göre diz üzerine daha erken dönemde yük bindirilebilir. 2-3 hafta hastanede kalmanız gerekebilir. Eğer iyileşme yavaşsa, bu süre biraz daha uzayabilir.

Ayaklarınızın üzerinde ...

Eve gideceğiniz zaman yürüyor olacaksınız. Başlangıçta yürüteç ya da koltuk değnekleri kullanmanız gerekecektir. İyileşme kalça protezlerinde olduğundan daha yavaştır. Başlangıçta merdiven çıkmakta zorluk olabilir. Kaslarınız yeterli gücü kazanıncaya kadar, sandalyeden ya da tuvaletten kalkmak sizin için zor olabilir.

İşinize ne zaman döneceğiniz yaptığınız işe, işe gitmek için katedeceğiniz uzaklığa ve iyileşme hızınıza bağlıdır. Şüphesiz ki, masa başı işlere çok daha çabuk dönebilirsiniz.

Uzun vadeli sonuçlar ...

Birçok diz protezi 20 senedir sorunsuz çalışmaktadır. Başarılı bir diz eklemi ağrınızı geçirecek, birçok normal aktiviteye izin verecek hareket açıklığı sağlayacaktır. Ancak her zaman tam hareket açıklığını sağlamak mümkün olmayabilir. Tam hareket açıklığı normal yürüme için çok önemli olduğu için, dizin tam olarak düzleştirilmesi için tüm çabalar harcanacaktır.

Diziniz tam olarak bükülemeyebilir; bu eksiklik çömelmeyi zorlaştıracaktır. Dizinizin dik açıdan biraz fazla bükülmesi yeterli olacaktır. Bu özellikle her iki dizin etkilenmesi durumunda önemlidir. Çünkü sandalyeden kalkmak için dizinizi bu kadar bükmeniz gerekmektedir.

Diz protezi uygulananlarının %90'dan fazlasında başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bazı ameliyatlar diğerlerine göre daha zor olabilir; doktorunuz bu konuda özel zorluklar varsa sizi önceden uyaracaktır.

Ameliyatta, bacak damarlarınızın birinde pıhtı oluşma riski vardır. Bunun için gerekli önlemler alınacaktır. Ancak eğer olursa, kanın pıhtı oluşturma eğilimini azaltacak bir tedavi uygulanacaktır. Eklemin kendisiyle ilgili sorunlar nadirdir. Ancak diz ekleminin doğası gereği, diz özellikle erken dönemlerde kalça eklemine göre komplikasyonlara daha açıktır.

Bazen yara yavaş iyileşebilir ve dikişler gereğinden fazla kalabilir. Gevşeme çok nadir görülen bir sorundur. Tüm protezlerde, enfeksiyon en çok korkulan komplikasyondur. Bunu engellemek için size antibiyotik verilecek ve diziniz, enfeksiyon bulguları açısından izlenecektir. Çok nadir durumda, enfeksiyon sorun haline gelebilir. Eğer bu olursa, yeni bir cerrahi girişim gerekebilir. Ancak bunun çok çok nadir olduğu unutulmamalıdır. Çoğu hasta yeni ekleminden çok memnun kalmaktadır. Bu nedenle ağrı ve hareket kısıtlılığı açısından böylesine güzel bir sonuç için çok nadir görülebilecek riskleri almaya değer.

Ameliyat Sonrası Öneriler


Ortalama 6 hafta boyunca bir yürüteç ya da koltuk değneği kullanmanız gerekecektir.

Hastaneden ayrılırken size, yapacağınız egzersizlerle ilgili bilgi verilecektir. Bunlara aynen uyunuz.
6 hafta boyunca araba kullanmayınız.
3 ay boyunca uçakla seyahat etmeyiniz.
İstediğiniz mesafe kadar yürüyebilirsiniz.
Eğer doktorunuz başka bir ilaç önermezse, 6 hafta boyunca günde 1 tane aspirin (300 mg) alınız.
Doktorunuz, gerektiğinde kullanmanız için ağrı kesici içeren bir reçete verecektir.
6 hafta boyunca C vitamini ve multivitamin preparatlarını alınız.
2 hafta sonra dikişlerinizi aldırmak için doktorunuza başvurunuz.
Doktorunuz eğer kan sulandırıcı ilaçlar vermeyi uygun görürse, önerileri doğrultusunda kullanınız. Diz Protezi Sonrası Ev Egzersizleri
Her egzersizi günde iki kez yapınız.
Bu egzersizler biraz rahatsızlık hissi yaratabilir. Ancak eğer ağrınız egzersizle artarsa, egzersizleri bırakıp doktorunuza başvurunuz.


Kaba etleriniz için: Sırt üstü yatarken, her iki kaba etinizi kasarak, sıkıştırınız. 5 saniye bu şekilde kasılı kalınız. 10 kez tekrarlayınız.

Diz kaslarınız için: Bu egzersiz sırasında hiçbir hareket olmayacaktır. Dizinizin alt kısmını sıkıca yere doğru bastırınız. Kas içinde, özellikle uyluğunuzun iç kısmında görülebilir bir kasılma olup, olmadığını gözleyiniz. 5 saniye bu şekilde kalınız. Gevşeyiniz. 10 kez takrarlayınız.

Ayak bileği pompalama hareketi: Eklem hareket açıklığınızı artırmak ve dolaşımı düzenlemek için ayak bileğinizi hareket ettirirken, parmaklarınızı önce aşağı, sonra yukarı doğru geriniz. 10 kez tekrar ediniz.



Topuğu kalçaya doğru kaydırma hareketi: Topuğunuzu kalçanıza doğru yerde kaydırırken, dizinizi ortalama 45 derece bükünüz. Bir gerginlik oluşunca, bu şekilde 5 saniye kalınız ve sonra topuğunuzu başlangıç pozisyonunu alacak şekilde aşağı doğru kaydırınız. 10 tekrar yapınız.



Dizi düzleştirme hareketi: Dizinizin altında bir havlu rulo olacak şekilde sırt üstü yatınız. Dizinizi resimdeki gibi düzleştiriniz. Bu sırada yine havlu rulo üzerinde desteklenmiş olmalıdır. 5 saniye süreyle bu pozisyonu devam ettiriniz. Yavaşça başlangıç pozisyonuna dönünüz. 10 kez tekrarlayınız. Daha sonraki dönemlerde bu egzersizin daha ileri bir formu olarak, aynı hareketi ayak bileğinize önce 1 kg, sonra 2 kg ağırlık bağlayarak yapabilirsiniz.



Özel Bilgiler

Diz protezleri ameliyatın birinci gününde de, yıllar sonra da enfekte olabilir. Enfeksiyonu engellemek için aşağıdaki önerilere uymalısınız:

Dişlerinize yapılacak bir girişimden ya da herhangi bir tıbbi girişimden önce koruyucu olarak antibiyotik alınız. Bunun için doktorunuza başvurabilirsiniz.
Tüm şüpheli idrar yolu enfeksiyonlarının tedavisi için doktorunuza başvurunuz.
Dizinizde ağrı, şişlik, kızarıklık ve ısı artışı gibi enfeksiyon bulgularının olup, olmadığını kontrol ediniz.
Diz proteziniz hava alanında metal dedektör saptayıcılarından geçerken, alarm sistemini harekete geçirebilir. Bu nedenle doktorunuzdan alacağınız, ameliyat yapıldığına dair belgeyi görevlilere gösterebilirsiniz.
Uzun süreli, başarılı sonuçlar almak için diz protezinizi korumanız gerektiğini unutmayınız. Aktivitelerinizde gerekli kısıtlamaları yapınız.
Eğer şeker hastası iseniz, kan şekeri düzeyini istenilen düzeyde tutunuz.
Kilo almaktan kaçınınız.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
Diş Çıkarma

Diş çıkarma

Diş çıkarma sıkıntıları öylesine yaygın kullanılan bir terimdir ki, bütün bebeklerin bu sıkıntıları geçirdikleri düşünülebilir. Oysa çoğunlukla, diş çıkarmaya bağlanan sıkıntılar, başka şeylerden kaynaklanıyor olabilir.


Doktorlar hep, diş çıkarmanın hafif bir sızı ve huzursuzluktan başka bir etkiye yol açmadığını söylerler; ama annelerin çoğu bebeklerin diş çıkarma dönemini ağrılı ve sıkıntılarla dolu bir deneyim olarak yaşarlar. Diş çıkarma konusundaki gerçek nedir? Bebeklerin diş çıkarma sıkıntılarını gidermek için anneler ne yapabilir?

Süt dişleri
Sütdişleri, yani çocuğun ilk dişleri, yaşamının ilk birkaç ayından sonra çıkmaya başlar ve üçüncü yaşın ortalarına kadar çıkmayı sürdürürler. Üç yaşın ortalarında, çocuğu süt dişleri takım halinde tamamlanmış olur. Bebeklerin diş çıkarması kabaca aynı düzende olmakla birlikte, diş çıkarma yaşları birinden diğerine göre değişir.

Diş çıkarma yaşı genetik açıdan önceden belirlenmiştir. Eşinizin yada sizin dişleriniz geç çıkmışsa çocuğunuzun dişleri de geç çıkabilir. Bazı uzmanlar geç diş çıkarmanın daha az rahatsızlığa yol açtığını savunmaktadır. Ortalama olarak, bebeğin, ilk dişleri yaklaşık altı aylıkken çıkmaya başlar; ama daha üç aylıkken, erkenden diş çıkaran bebekler bulunduğu gibi ancak bir yaşına doğru diş çıkarmaya başlayan bebekler de vardır. Çok ender olarak, bazı bebekler tek dişleri çıkmış durumda doğarlar; bazı bebeklerdeyse, ilk diş, ancak birinci yaş günlerinden sonra çıkar.

İlk kökler
Bebek doğduğu sırada, bütün süt dişleri dişetlerinin içinde vardır. Hamile kadınların beslenme rejimlerinde yeterince kalsiyum bulunmaması bu yüzden zorunludur. Gerçekte, bebeğin kalıcı dişleri de, yeni doğan bebeğin çene kemiği içinde gelişmeye başlamış durumdadır. Çocukların dişleri genellikle aynı düzende çıkar. İlk çıkan dişler alt ön iki diştir. Onları üst ön iki diş izler. Ardından bebeğinizin üst diş sırası çıkar; bu sırayı ona karşılık gelen alt diş sırası izler.

Azı dişlerin çıkması, oldukça rahatsızlık verir. İlk iki sıra yaklaşık 12-15 aylar arsında çıkar. İkinci azıdişlerinni çıkmaya başlamasından (20.-30.) aylar önce tam bir ara dönem geçirecektir.

Kalıcı dişlerin 32 tane olmalarına karşılık, sütdişleri 20 tanedir ve çocuk altı yaşına geldiğinde düşünmeye başlar. Bazı anneler sonra yerlerine lalıcı dişlerin çıktığını bildiklerinden, sütdişlerinin önemli olmadıklarını düşünürler; oysa süt dişleri olmazsa, kalıcı dişler çarpık çıkabilir. Çocuğunuzun süt dişlerini ihmal ederseniz, bütün yaşamı boyunca dişleriyle sorunları olacaktır.

Bütün suçu dişlere yüklemek
Bebeğin birinci yılındaki bir çok rahatsızlığının ve küçük çocuğun huysuzluklarının, gece uykularının bozulmasını suçu, çoğunlukla dişlere yüklenir. İshal, mide bulantısı, iştahsızlık, ateş yükselmesi, nedeni açıklanamayan ağlamalar, gece uyanmaları ve genel huysuzluktan, hep dişler sorumlu tutulur.

Oysa günümüzde doktorlar ve psikologlar, aslında diş çıkarmanın basit birrahatsızlıktan daha fazla soruna yol açmasının olanaksızlığı konusunda görüş birliğine varmıştır. Küçük bebeğin salyaları da akar ve bulduğu şeyleri de ısırır; ama başka belirtiler gözlemlerseniz, başka nedenler aramanız gerekir.

Olağandışı belirtiler
Uzmanlar, bebeğinizin huysuzluklarına diş çıkarmaya yorulmasının gerçekten tehlikeli olduğunu söylerler. Çocuğunuz aşırı keyifsizse, ateşi yüksekse, ishali yada olağan dışı başka bir belirtisi varsa, doktoruna başvurmanız gerekir.

Bu arada yakınlarınızın önerileri karşısında nesnel bir tutum almaya çalışmanız yerinde olur. Büyükanneler ve büyükbabalar gibi yaşlı insanlara çocukların küçükken yaşadıkları sıkıntıların hep diş çıkarmadan kaynaklandığı söylenmiştir; onlar da bu bilgiyi deneyimsiz yeni anne babalara aktarırlar. Oysa e iyisi, bu durumda kendi sağduyunuza dayanmanızdır.

Diş çıkarma hastalık mı?
Geçmiş yüz yıllarda doktorların çoğu diş çıkarmayı bir hastalık olarak görmüşler ve birçok bebek hastalığına diş çıkarmanın yol açtığına inanmışlardır. Göğüs enfeksiyonlarının, çırpınmaların ve bebeklerde ölüme yol açabilen bir çok hastalığın altında, diş çıkarmanın yattığını düşünmüşlerdir. Ama hastalık nedenleri daha iyi öğrenilmeye başlandıkça, bu görüşler gün geçtikçe geçerliliğini yitirmiş, bilim adamları söz konusu hastalıkların çoğunun virüslerden ve kötü sağlık koşullarından kaynaklandığını bulmuşlardır.

İngiltere’de 1839’da düzenlenen bir genel raporda, 5000’den çok bebek ölümünün, doğrudan doğruya diş çıkarmadan kaynaklandığı belirtlmiştir. Oysa günümüzde, bu ölümlerin, o sırada bilinmeyen yada belirtileri diş çıkarmaya bağlandığı için ihmal edilmiş hastalıklardan ileri geldiği bilinmektedir.

Gerçek belirtiler
Diş çıkarmada anne-babaların beklemeleri gereken belirtiler nelerdir? İlk patlayan (beliren dişler, yani kesicidişler, küçük ve keskin oldukları, dişetinde yalnızca küçük bir alnı etkiledikleri için, bebekte çok az sıkıntıya neden olurlar. Çıkmaya başlamadan hemen önce, dişetinde küçük, soluk bir kitle gibi görünebilir.

Ağız son derece duyarlı bir yer olduğundan, içindeki hre değişme ve rahtsızlık, bebeğinizde sıkıntlara yol açabilir; ama bu sıkıntılar, çocuktan çocuğa büyük ölçüde değişir. Aynı biçimde, bazı yetişkinler kendi akıl dişlerinin (20. yaş dişi) çıktığının farkına bile varmazken, dişleri tam pekişmiş olmayan bu ayrı ele alınması gerekn sorundur.) Bazı çocuklar renkli bir diş oyuncağının katı çubuğunu dişlerine sürtmeye bayılırlar.

Çocuğunuzun hızlı hızlı parmaklarını emdiğini ya da dişetlerini yokladığını farketmeniz dişetlerinde rahatsızlık hissettiği anlamına gelebilir. Bir diş kaşıyıcısı ya da geveleyeceği kura kızarmış ekmek gibi katı bir şey vererek ona yardımcı olmaya çalışın.

Çocuğunuz diş çıkarmaktan rahatsız görünüyorsa, diş etlerine küçük parmağınızla masaj yapmanız onu rahatlatabilir. Bazı anneler çocuklarına, dişlerinin çıkmasının yol açtığı ağrıları dindirmek için "parasetamol şurubu" veriyorlarsa da bu uygulama doğru değildir ve ilacın doktora sorulmadan verilmesi sakıncalıdır.
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
diş çürüğü ve dolgular

Diş çürüğü nedir?

Diş çürükleri daha çok koyu renklenmelerle birlikte görülen oyuklar olarak algılanmaktadır. Önlenebilir bir hastalık olmasına karşın dünyada diş çürüğü deneyimi yaşamayan çok az insan vardır.

Dişler neden çürür?

Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturabilmektedir. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına ve dişhekimlerinin kavite dedikleri oyuklara neden olmaktadırlar.

Kimlerde daha çok çürük olur?

Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin buluşması sonucunda çürükler oluştuğuna göre herkes için bir tehlike var demektir. Ancak beslenmelerinde karbonhidratlı ve şekerli yiyeceklerin oranı çok yüksek olanlar bir de sularında florür oranı çok düşükse çok daha fazla çürük tehlikesi altındadırlar. Bakteri plağı tarafından oluşturulan asite karşı tükürük doğal bir savunma mekanizması oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez.Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar da çürük oluşumunu hızlandırmaktadırlar. Bu nedenle de dişhekimleri tükürük akışını arttırdığı için şekersiz sakızları sıklıkla önerirler.

Diş çürüğü önlenebilir mi?

EVET.
1. Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması ve hergün diş ipliğinin düzenli kullanılması en etkili yoldur. Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, diş fırçaları küçük başlı seçilmelidir. Dişlerin iç yüzeyleri, dış yüzeyleri, çiğneyici yüzeyleri ve dilin üstü fırçalanmalı ve ara yüzlerde diş ipliği kullanılmalıdır. Fırçalar, orta derecede sert ya da yumuşak kıllı olmalı ve belirli aralıklarda değiştirilmelidirler. Fırça kıllarının aşınmamış olması ve bakteri taşımayacak bir şekilde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Asla başkasının diş fırçası kullanılmamalıdır. Diş fırçalama sırasında florürlü bir diş macunu kullanılarak, florürün diş çürüğünü önlemedeki rolünden yararlanılmalıdır. Florürlü macunlara yardımcı olarak aynı zamanda ağız kokusunu gidererek ferahlık ve temizlik hissi veren florürlü gargaralar da kullanılabilir.
2. Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında birşey yememeye gayret etmek de diğer bir önlemdir.
3. Dişhekimine muntazam aralıklarla başvurmak bir çürüğü önlemek ya da erken yakalamada en iyi yoldur. Ayrıca sıcak ve soğuğa duyarlı dişler ya da ağrılı dişlerde veya tebeşirimsi renkte olan başlangıç çürükleri, kahverengi renklemeler ve oyuklar gibi durumlarda vakit geçirilmeden hekime başvurulması tedavinin şeklini değiştirecek ve zorluğunu azaltacaktır.

Amalgam Dolgular (Metal Dolgular)

Amalgam nedir?

Amalgam dolgular gümüş dolgular olarak ta tanımlanır. Amalgam; gümüş, kalay ve bakır alaşımının, cıva ile karıştırılması ile elde edilir. Karışımın %45-50'sini oluşturan civa, metalleri birbirine bağlayarak dayanıklı bir dolgu malzemesi yaratmış olur. 150 yıldan beri geliştirilerek kullanılmakta olan amalgam dolgular, çok sayıda dişin korunarak ağızda kalmasına hizmet etmiştir.

Amalgamdaki civa zararlı mıdır?

Amalgam dolgudaki civa zehirli değildir. Civa diğer metallerle birleştiğinde kimyasal yapısı değişir ve zararsız hale geçer. Çiğneme ve öğütme sonucunda ağızda açığa çıkan civa miktarı su, hava ve yiyeceklerde alınan miktardan çok daha küçüktür. Bütün bilimsel araştırmalarla civanın zararsız olduğu sonucuna varılmıştır. Amalgamlar söküldüğünde civanın oluşturduğu düşünülen bazı hastalıkların iyileştiği iddia edildiği halde bilimsel olarak ispatlanamamıştır.

Dişhekimleri amalgamı niçin tercih ederler?

Amalgam hala en zararsız, en uzun ömürlü ve en ucuz dolgu maddesidir. Yılda, bir milyardan fazkla amalgam dolgu yapıldığı hesaplanmıştır. Diğer dolgu maddelerine oranla çok daha kısa zamanda ve kolay uygulanabilirler. Porselen, altın ve beyaz dolgular gibi dolgu malzemeleri hem daha pahalıdırlar hem de daha çok zaman ve dikkat isterler. Ayrıca altının dışındakiler amalgam kadar uzun ömürlü değildir. Amalgam ancak civaya allerjisi kesin olarak tespit edilenlerde kullanılmamalıdır ki, bu da yüzde birden çok daha düşük bir olasılıktır. Gerekmediğinde amalgam dolgular sökülmemelidir. Çünkü hem gereksiz masraf getirmekte hem de dişe zarar verme olasılığını arttırmaktadır.

Amalgam restorasyon sonrası hastaya uyarılar

Uygulamanın yapıldığı tarafı en az bir saat kullanmaması ve takip eden 24 saat içinde de dikkatli olunarak sert şeyleri o bölgede çiğnememesi hastalardan istenmelidir.Hastaya 24 saat geçtikten sonra polisaj işlemi.,için ikinci bir randevu verilmelidir.Bu uygulama, hem amalgamın metalik özelliklerini iyileştirme hem de kullanım sonrası restorasyonun anatomik ve fonksiyonel olarak tekrar gözden geçirilme olanağını sağlayacaktır.

Amalgam dolgulardan sonra kısa süreli bir sıcak-soğuk duyarlılığı olabilmekte ve bu zamanla kaybolmaktadır.Ancak ender olsa da bazı kişilerde ağızda çeşitli metaller bulunduğunda ya da çatal gibi başka bir metal girdiğinde elektriklenmeden doğan hassasiyetler olabilmektedir.Geçmeyen duyarlılıklarda duyarlılığın yalnızca bu sebebten olduğuna emin olduktan sonra restorasyonu metal olmayan bir restoratif madde ile değiştiımek çözüm olabilir.

Kompozit Reçine nedir?

İçinde silikon dioksit parçacıkları olan bir plastik karışımdır. Diş renginde olduğu için beyaz dolgu olarak tanımlanırlar. 1960'larda yalnızca ön dişlerde kullanıldıkları halde materyalin ileri derecede geliştirilmesiyle çiğneme basınçlarına dayanıklı ve daha az aşınan bir dolgu maddesi larak arka dişlerde de başarılı olarak uygulanabilmektedirler.

Kompozit dolgular nasıl yapılır?

Kompozit dolgular, hazırlanmış kavitelere tabaka tabaka yerleştirilir ve her tabaka özel bir ışık ile sertleştirilir. Bu işlem bitince kompozit dolgular dişe göre şekillendirilir ve düzeltilir. Bütün bu işlemler amalgam dolgu işleminden daha uzun sürer. Ancak amalgamın en az iki katı kadar daha pahalıdır. Kompozit dolguların ağızda kalma süresi de 7-10 yıldır ki bu süre amalgamın ömrüne yakındır. Ancak çok büyük dolgularda durum amalgamın lehinedir.

Avantaj ve dezavantajlar:

Bu dolguların en büyük avantajları estetik olmalarıdır. Ayrıca bu dolgular dişlere iyice bağlandığı için diş dokularını destekler, kırılmaları ve sıcaklık geçmesini engeller. Kompozitler, yalnızca çürükleri restore etmek için değil, dişlerin rengini ve biçimini değişitirerek kozmetik etkileri için de kullanılabilmektedirler. En önemli dezavantajı işlem sonrası duyarlılıkların olmasıdır. Dolguların renkleri, kahve, çay gibi boyayıcı yiyeceklerle de hafifçe değişebilmektedir.

Kompozit restorasyonlar sonrası hastalara uyarılar

Kompozitlerde de artık aynı seansda polisaj işlemi yapılabilmektedir.Ancak çok büyük restorasyonlar ya da çok diş için yapılan seri restorasyonlarda hastayı bir defa daha kontrole çağınp varsa gerekli düzeltmeleri yapmak hem estetik hem fonksiyon açısından çok daha iyi olacaktır.

Bu mateyallerle ön dişlerde çok büyük kayıplar restore edilebilmekte bu nedenle hastaların ısırmada dikkatli olmalarının bu restorasyonların ömrünü uzatacağının da anlatılması gerekmektedir.Özellikle fasial yüzde yapılan uygulamalardan sonra ne kadar iyi polisaj yapılmış olsa da boyayabilen yiyecek ve içeceklerin dolguların renklerini değiştirebileceği yine hatırlatılmalıdır.Aşınma nedeni ile restore edilmiş dişlerde daha çok dikkat edilmesi gereken şey de hastaya çok sert olmayan diş fırçaları önermek ve fırçalama yöntemlerinde düzeltmeler yapabilmelerini sağlamaktır.Bu öneriler geniş fasial yüz restorasyonlan için de geçerlidir.
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 12 Ziyaretçi
  Tarih: 12-23-2024, 05:09 PM