"Zaman durdu
Bir gurbet olmuşken Ankara yüreğimde
Ellerim tutuldu sanki dudaklarım kendime kilitlendi...
Hoşçakal sevgilim..."
"hoşçakal sevgilim..."
bunu söylemek olsa gerek dünyadaki en zor an...
herşeyin bittiğini ifade etmek... ellerinden kopmayı seçmek ve gitmeye çabalamak...
son kez elimi uzatmak istedim, onada ya cesaret edemedim ya da tükendim cesaretimi tetikleyecek gücü bulamadım...
kısacası döndüm arkamı, sessizce gittim...
arkama bile bakmadan gittim...
"hoşçakal sevgilim" bile diyemedim...
ankara'yı terkettim...
"Yüreğim durdu...
Ne de heyecanla çarpardı
Sana dokunurken ellerim
Tenin beni örterken sevgiyle...
Hoşçakal sevgilim..."
ölümüne yürüdüm... yağan yağmura, akan çamura aldırmadan yürüdüm ankara'nın kalabalık yalnızlığında...
her an'ımda bir çığlığım gizliydi ve ben sadece kendime duyuruyordum bunu...
ölüyordum farketmeden, yürüyordum ölürken...
beni boğarken ankara yoklukların,
sessizce vagonuma koşarcasına yürüyordum...
boğularak yürüyordum...
"Yaşam durdu kapanıyor gözlerime dünya
Nerede mavi mutluluklar
Nerede sevdamız ve yarın umutlarımız
Hoşçakal sevgilim..."
kaldırmaz oldu bacaklarım lanet olası bedenimi...
yalnızlığım bürüdü ciğerlerimi ve ağırlaştı damarımda dolaşanım...
bacaklarım durdu, bedenim durdu, bakışlarım dondu...
ruhumun uzaklarına bakarken kapandı gözlerim...
sorular başladı yavaşlayan beynimde...
tek bir düşünce kararan düşümde;
"hoşçakal sevgilim..." diyememenin hüznüyle...
"Zamanım doldu...
Hep birşeyler vermeye çalıştım sana
Bir ömrümü yalnızca sevgi vererek geçirebilirdim
Ama sizin vermeye pek değil hiç vaktiniz olmadı..."
hayatın son gerçekliğini yaşarken anladım...
tek beklentimin "asla"lığını... çözülememiş bir soruydu bir zamanlar...
hep sana sevmenin anlamını vermeye çalıştım... tükettin...
hayatın anlamını yaşatmaya çalıştım... tükettin...
tükendim...
zamanım doldu...
ankara'dan uzaklaştıracak vagonun bi köşesinde,
gözlerim sürekli bi yerlerde,
ararken gözlerini
anladım tüm gerçeklikleri...
sevemedin, sevemezdin...
ne elini tutabildim
ne yüzüne bakabildim
ne senden son bir kelime duyabildim
ne de sana bi "hoşçakal" diyebildim...
o lanet köşemden odama giden yolda,
gözlerini aramaya çalışırken tükendim, eridim, bittim...
sana "hoşçakal sevgilim" diyemedim...
"Hoşçakal sevgilim...
Hoşçakal sevgilim...
Hoşçakal sevgilim..."
"hoşçakal" diyemedim...
arkama bakmadan,
kaçarcasına,
korkmuşcasına,
hiçbir şeyi düşünemeden uzaklaştım...
sensizliğe koştuğumu sandım, koştuğuma inandım
ve her adımda ölümüme yaklaştım...
son kez duy bunu;
"HOŞÇAKAL SEVGİLİM..."
Bir gurbet olmuşken Ankara yüreğimde
Ellerim tutuldu sanki dudaklarım kendime kilitlendi...
Hoşçakal sevgilim..."
"hoşçakal sevgilim..."
bunu söylemek olsa gerek dünyadaki en zor an...
herşeyin bittiğini ifade etmek... ellerinden kopmayı seçmek ve gitmeye çabalamak...
son kez elimi uzatmak istedim, onada ya cesaret edemedim ya da tükendim cesaretimi tetikleyecek gücü bulamadım...
kısacası döndüm arkamı, sessizce gittim...
arkama bile bakmadan gittim...
"hoşçakal sevgilim" bile diyemedim...
ankara'yı terkettim...
"Yüreğim durdu...
Ne de heyecanla çarpardı
Sana dokunurken ellerim
Tenin beni örterken sevgiyle...
Hoşçakal sevgilim..."
ölümüne yürüdüm... yağan yağmura, akan çamura aldırmadan yürüdüm ankara'nın kalabalık yalnızlığında...
her an'ımda bir çığlığım gizliydi ve ben sadece kendime duyuruyordum bunu...
ölüyordum farketmeden, yürüyordum ölürken...
beni boğarken ankara yoklukların,
sessizce vagonuma koşarcasına yürüyordum...
boğularak yürüyordum...
"Yaşam durdu kapanıyor gözlerime dünya
Nerede mavi mutluluklar
Nerede sevdamız ve yarın umutlarımız
Hoşçakal sevgilim..."
kaldırmaz oldu bacaklarım lanet olası bedenimi...
yalnızlığım bürüdü ciğerlerimi ve ağırlaştı damarımda dolaşanım...
bacaklarım durdu, bedenim durdu, bakışlarım dondu...
ruhumun uzaklarına bakarken kapandı gözlerim...
sorular başladı yavaşlayan beynimde...
tek bir düşünce kararan düşümde;
"hoşçakal sevgilim..." diyememenin hüznüyle...
"Zamanım doldu...
Hep birşeyler vermeye çalıştım sana
Bir ömrümü yalnızca sevgi vererek geçirebilirdim
Ama sizin vermeye pek değil hiç vaktiniz olmadı..."
hayatın son gerçekliğini yaşarken anladım...
tek beklentimin "asla"lığını... çözülememiş bir soruydu bir zamanlar...
hep sana sevmenin anlamını vermeye çalıştım... tükettin...
hayatın anlamını yaşatmaya çalıştım... tükettin...
tükendim...
zamanım doldu...
ankara'dan uzaklaştıracak vagonun bi köşesinde,
gözlerim sürekli bi yerlerde,
ararken gözlerini
anladım tüm gerçeklikleri...
sevemedin, sevemezdin...
ne elini tutabildim
ne yüzüne bakabildim
ne senden son bir kelime duyabildim
ne de sana bi "hoşçakal" diyebildim...
o lanet köşemden odama giden yolda,
gözlerini aramaya çalışırken tükendim, eridim, bittim...
sana "hoşçakal sevgilim" diyemedim...
"Hoşçakal sevgilim...
Hoşçakal sevgilim...
Hoşçakal sevgilim..."
"hoşçakal" diyemedim...
arkama bakmadan,
kaçarcasına,
korkmuşcasına,
hiçbir şeyi düşünemeden uzaklaştım...
sensizliğe koştuğumu sandım, koştuğuma inandım
ve her adımda ölümüme yaklaştım...
son kez duy bunu;
"HOŞÇAKAL SEVGİLİM..."
hakan k.
* dörtlükler düş sokağı sakinleri'nin "hoşçakal" adlı şarkısına aittir...