Ne özlenen bir koku
ne de anımsanan bir ten zerafeti olmak istemezdim..
çünkü sevmeyi de, sevilmeyi de dokunmayı da bilmeyen sen
kendi aynanda yansıttığın şeyin
yine kendin olduğunun farkına varmakta gecikmeyeceksin..
ya isteksiz bir hevesle uzanacaksın arzularına,
ya da umutsuz inançlarınla,
"kaybedeceğim" diye diye..
hayat ışığımsın dediklerinde
kendilerini alçalttıklarının değil
beni yücelttiklerinin kanısıyla böbürlenirdim..
oysa günler geceye
geceler günlere karıştıktan sonra
ışıklı bir yolda küçük bir fener olduğumu farkettim..
bazen yalnızlığın zincirsiz esiri olduğuna inanırsın..
bazen de kalabalıklarda yalnız hisseder,
bazense yalnızlıklarında kalabalıklara aldanırsın
sessizce, güvenle..
saf, masum kanarsın gözlere,
kelime oyunları yeterlidir..
unutmak kaçış yolun,
terketmek çaresizliğinse eğer
umutla dopdolu dediğin yüreğin nerede kaldı?
Hani..?
umutların nerede..?
Yoksa yine mi uçurdun onları elinden ..?
gidişine kuşlar da ağlamayacak artık
yıldızlarsa hep aynı bilinen adreste bekleyecekler
göz kırpmak için bağlı - bağsız yüreklere...
ama bil ki
tükenen umutların değil, sen olacaksın
kabullenmek istemesende..
Patikalarda hatırlayacaksın belki,
belki dikenli yollarda inanacaksın günahına..
belkide çıkmaz sokaklarda yenileceksin korkularına..
gözlerin kan ağlayacak perişan, parçalanmış haline..
benimse içim...
ya senin, senin yüreğin kurumayacak mı?
Yoğrulduğun teknede çürüyüp kalmayacak mısın?
Bensiz bir hiç olduğunu
bir kere daha kanıtlamayacak mısın?
Ben küçük el feneri
Sense ışıklı caddelerin gece bekçisi..
Şimdi söyle bana
Kaldırımlarına daha ne kadar güveneyim ...
Alıntı...