Arka sokaklardan şehrin göbeğine doğru fırlayan iki itten biri olarak ben, ayaklarımın kırılması pahasına, uzak ve parfüm kokulu ve kravatlı ve tayyörlü ve pahalı ve şımarık ve doğuştan şanslı herşeyi ama herşeyi ısırmaya doğru koşuyorum. Ve o iki itten biri olan sen, yani ezik kadın, yani varoş güzeli, yani kenar mahalle dilberi, yani ayrı dünyaların kızı, yani arabesk çiçeği, yani başkalarının çelenklerinden çalınmış bir karanfil, yani kibritçi kız, yani ekmekçi kadın, yani Raskolnikov'un önünde diz çöktüğü Sophia, yani sen, itliğime gerekçesin. Bu kibar beyleri ve havalı kadınları senin yüzünden ısırmaktayım. Isırmak ne kelime, parçalamaktayım zihinlerini, göğüslerini, vicdanlarını.
Onların kokuları yüzünden yönünü yitirdiğin bu haritasız karanlıkta, bu kalpsizler şehrinde, bu çamur ve irini gizlemek için atılmış cafcaflı boyaların altında bulduğum her gerçeği, onların iğrenç gerçekliğini, kocaman bir et parçası gibi ağzımla sürükleyerek önüne koydum. Önüne koyduklarım yüzünden bu kadar güzel koşmaktasın ve onları getirirken harcadığım kas gücü yüzünden bu kadar iyi savaşmaktayım ben. İki itten biri ben, iki itten biri sen...
Bu insansız avluları, bu ruhsuz konakları koruyan köpek kulübeleri seni kandırmasın. Kandırmasın seni zehirli et, bedeli ağır kemik ve hatta kemik süsü verilmiş o plastik oyuncaklar. Onların plastik hayatlarına doğru havlamak istiyorsan, ben, gövdemi it dalaşlarında parçalata parçalata giderim yanından. Giderim duvarlarına şehrin yumruklar vura vura. Bu şehir, avuçlarımızın içi kadar küçüktür ve hatta avuçlarımızın içine konmuş bir sinek gibidir. Kapatsak avuçlarımızı ezile ezile ölür bu şehir. Sinek kadar küçük hayatlar için ağlamamalısın. Dev ve kirli bir it ruhunu sürükleyerek ardımız sıra ve kendi dişlerimizle sökerek kalbimizi, meçhul bir kavgada ölünceye kadar koşmayı teklif ediyorum sana. Yön yok. Yol yok. Amaç yok. Ve işte yön bu, yol bu, amaç bu...
Geceyi gövdemizle ikiye yararak ve iki uçuruma da gülen gözlerle bakarak, herhangi birisine atlar mısın benimle? Ben bütün uçurumlara atlarım seninle. Ben koşarak yolu yarılamış topal bir itim, ben hergeleyim, ter içindeyim seni severken ve kalbimi göstersem korkarsın ve işaret parmağımın ucuna direnemez gözlerin ve bütün kalelerini dünyanın tek tek düşürdüm ve artık gördüklerimi yakmak vaktidir. Yakmak vaktidir gövdemizle ikiye ayırdığımız dünyanın her iki ucunu da. Barbarım. Barbarsın. Kırıcıyım. Kırıcısın. İğrencim. İğrençsin. Ahh benim güzel itim, sende bütün itliklerimi sevdim ben ve sende dişlerim diş olmanın keyfini yaşadı. Bu kalır işte benden geri. Bu kalır işte senden geri...
Onların kokuları yüzünden yönünü yitirdiğin bu haritasız karanlıkta, bu kalpsizler şehrinde, bu çamur ve irini gizlemek için atılmış cafcaflı boyaların altında bulduğum her gerçeği, onların iğrenç gerçekliğini, kocaman bir et parçası gibi ağzımla sürükleyerek önüne koydum. Önüne koyduklarım yüzünden bu kadar güzel koşmaktasın ve onları getirirken harcadığım kas gücü yüzünden bu kadar iyi savaşmaktayım ben. İki itten biri ben, iki itten biri sen...
Bu insansız avluları, bu ruhsuz konakları koruyan köpek kulübeleri seni kandırmasın. Kandırmasın seni zehirli et, bedeli ağır kemik ve hatta kemik süsü verilmiş o plastik oyuncaklar. Onların plastik hayatlarına doğru havlamak istiyorsan, ben, gövdemi it dalaşlarında parçalata parçalata giderim yanından. Giderim duvarlarına şehrin yumruklar vura vura. Bu şehir, avuçlarımızın içi kadar küçüktür ve hatta avuçlarımızın içine konmuş bir sinek gibidir. Kapatsak avuçlarımızı ezile ezile ölür bu şehir. Sinek kadar küçük hayatlar için ağlamamalısın. Dev ve kirli bir it ruhunu sürükleyerek ardımız sıra ve kendi dişlerimizle sökerek kalbimizi, meçhul bir kavgada ölünceye kadar koşmayı teklif ediyorum sana. Yön yok. Yol yok. Amaç yok. Ve işte yön bu, yol bu, amaç bu...
Geceyi gövdemizle ikiye yararak ve iki uçuruma da gülen gözlerle bakarak, herhangi birisine atlar mısın benimle? Ben bütün uçurumlara atlarım seninle. Ben koşarak yolu yarılamış topal bir itim, ben hergeleyim, ter içindeyim seni severken ve kalbimi göstersem korkarsın ve işaret parmağımın ucuna direnemez gözlerin ve bütün kalelerini dünyanın tek tek düşürdüm ve artık gördüklerimi yakmak vaktidir. Yakmak vaktidir gövdemizle ikiye ayırdığımız dünyanın her iki ucunu da. Barbarım. Barbarsın. Kırıcıyım. Kırıcısın. İğrencim. İğrençsin. Ahh benim güzel itim, sende bütün itliklerimi sevdim ben ve sende dişlerim diş olmanın keyfini yaşadı. Bu kalır işte benden geri. Bu kalır işte senden geri...