
Satılık düşler ülkesinden geliyorum...!
Sol yanımda taşımaya mecbur olduğum soğuk bir et parçası…
Adına kalp diyorlar… Bıkmış



Sağ yanımda ise kendimden çaldığım umutlarım ve “olmazsa olmaz” dediğim hayallerimle yüklü bir valiz…
Yürüyorum ıssız kalabalıklarda… Yön




Derken bir çocuk fark ediyorum karanlığın köşesinde çökmüş halde oturan... Yanına gidiyorum çocuğun


Bir yağmur başlıyor… Çığlıklar atan şeytani gülümseyişlerle donatılmış yüzler birden somurtuyor sanki… Yağmuru sevmiyorlar anlaşılan… Ortalık tenha ve sessiz sadece yağmur sesi hakim geceye…
Çocuk yağmurla beraber başını kaldırıyor gökyüzüne… Gökyüzünü süzdükten sonra gözbebekleri bana takılıyor… Çöküyorum yanına bir cigara yakıyorum zulamdan… İkinci nefesten sonra beynimde fırtınalar…
-“Kimsen yok mu?” diyorum
Susuyor…
-“Gidecek yerin yok mu? “diyorum
Ağlamaya başlıyor…
Çocuk başını yaslıyor omzuma…
Beynimde binlerce soru işareti ve ünlem içinde anlam bulmaya çalışıyorum…
Bu köpeklerin içinde ne işin var çocuk… Ne işin var ..!
Yağmur dinmeye başlıyor…
-“Bak” diyorum… “Al bu valizi ve ardına bile bakmadan git buralardan…Al..! Bütün umutlarım

Çocuk tedirgin… Yağmur dinmek üzere… Tek bir şansı vardı…
Kurtulması lazımdı buralardan biliyordu…
Çocuk baktı yüzüme minik elleriyle valizi alıp kalktı ayağa…Ağlayan gözleri yıldız yıldız parlıyordu…
-“Ama sen…” dedi…
-“Sus” dedim… “Bilme…”
Baktı yüzüme uzun uzun… Yaklaştı

… Ve gitti.
Şimdi ben o çocuğun bıraktığı yerde her şeye meydan okurcasına dimdik ayaktayım…
O çocuk benim… O çocuk benim umudum…
Şimdi çocuk büyümekte gün ve gün…