
Özgür bırakalıdan beri özgürlüğümü ve umudumu
yarınımı
buz kesti hayat
soğuk vurdu şefkat ve merhamete
taşıyacak gücüm kalmadı hayatı
yaslanacak
tutunacak
ve ellerim titriyor
her geçen gün yüzleri seçilemeyecek kadar yakınlaşırken yakınlarım itiraf etmek zor geliyor ben mi ağır kaldım yoksa onlar mı beni terk etti

buz kesti hayat







bitkinim
sürünerek kurtulabilir miyim yetişebilir miyim
kan kaybederken
artık bir tek cesedim ruhuma - ruhum cesedime yoldaş kalmışken
levhalar gösteriyor aşamayacağım kaç dağ ardında kaldığımı
sesler geliyor; akbaba bayramının habercisi
kurtların neşesi…
düşüp geride kalanları düşünce hatırlıyorum ve ilerde düşecek olanları…
umursanmadığım bu durakta ne yazık ki gülmek bile ‘acı acı’
ağlamak gözyaşısız
konuşmak dilsiz
aşksız sevgisiz
öfke yersiz…






düşüp geride kalanları düşünce hatırlıyorum ve ilerde düşecek olanları…
umursanmadığım bu durakta ne yazık ki gülmek bile ‘acı acı’




oysa varabilseydim varmak istediğim kırmızı halılar düşüne yetişebilseydim taç giyme törenime
siyah takım elbisem
beyaz gömleğim ve kırmızı kravatım bu kadar balçığa bulanmasaydı
eksiltmeyecektim alfabemdeki i. s. y. a. n. harflerini
oysa yolun sonunu bilenler yolun yarısından hiç bahsetmemişlerdi ki nereden bilebilirdim revan olmadan uğrunun nisyan ve hüsran parantezinde olduğunu…




artık faydası olmayan bir sabrı değil
kimseye zararı olmayan bir isyanı seçiyorum.
haykıramıyorum
utancımdan
fısıltılar dökülüyor dudaklarımdan tutamadığım
aşk yalanmış düşene sevda…
nankörmüş umut yitip gidene
mutluluk çokmuş sevmeyi bilene
onca hissiyat arasında inancım bir tek hüzne
yani hiçbir zaman terk etmeyene….

haykıramıyorum







yaşanan sessiz senfoni havasındaki kıyamet kimsenin ilgisinden uzak
rüzgara karşı olmalı ki dualarım harf harf dağılıp yüzüme çarpmakta
… mavisi çekilmeye başladımı gökyüzünün
karanlığa ve kararmışlığa yüz tutmuş bulutların baskın ihtilali ardı gelecek olan rahmet değildir ki bu mevsimde bilinir ki tufandır
yakındır
ve tek mevsim vardır
özlediğim nisan’ımı ararken yolumun çıktığı coğrafyada
dört ay eylül
dört ay ekim
dört ay kasım






dört ay eylül

dört ay ekim
dört ay kasım
acının öznesi olmuş ruha acıyan bakışlar vız geliyor artık üzerimde ilk zamanların acemiliği kalmadı ki paylaştıkça azalır yalanına kendimi inandırayım… dillendir(e)miyorum…
‘‘ dile kolay ’’
kaybedecek hiçbir şeyi olmayanın cesaretini hiçbir şeyim kalmadıktan sonra yüklendim
en ağır sözleri sürdüm dilimin namlusuna tetiğin parmağa yakınlığında artık yüreği ile bağlantısı kesilmiş aklımın ölümü
kendimi son bir kez daha yoracağım
kovulduğum
incindiğim
bu diyarda ve isyanın en ahlaklısını kuşanarak…
gözlerim açık olacak
dilimin suskunluğunda etrafımı seyredeceğim inlerken dönüp bakmayanların etrafıma nasıl toplandıklarına
rövanşını alırken tanımazlıktan gelmenin hazzına en son ben varmış olacağım…
ve hep susacağım
‘susmaktan başka isyanım yok’ demiştim.





gözlerim açık olacak


ve hep susacağım
‘susmaktan başka isyanım yok’ demiştim.