Vesile-i Aşk
Aşk ne zaman, ne de mekân arar. İlle de mekân derseniz kalbim derim. Zaman ise; geldiği andır. . . O gelmeden hissettirir kendini, olaylarla belli eder geleceğini. Sanki geleceğini bilir gibi beklerim onu. Bir hassasiyet bir durgunluk başlar yüreğimde, fırtına öncesindeki sessizlik gibi bir sükûn kaplar etrafımı. Sanki bir şeyleri hisseder ama ne olduğunu kestiremem bir türlü. İşte o an aşk kapıdadır, içeri girmek için davet bekler benden.
Ben aşkı bilsem de O’nun kadar aşkı hiç kimse bilemez. O sevenlerin en sevenidir, çünkü aşkı yaratan O’dur. O aşkın ta kendisidir. Sevmeseydi zaten yaratmazdı beni. O, istenmeyi istemeseydi, istemeyi içime vermezdi. O sevilmeyi ister, o istenmeyi bekler. Ve yine insanla ayna tutar insana.
Aslında aynada o dur, sevgide o dur, aşk da odur. O benim kapıma gelen deli sevdamdır.
“İnsan benim sırrımdır. Ben insanın sırrıyım ”der.
Sır nedir? Aslında aşktır kâinattaki en büyük sır.
Sev der, çok sev ama en çok beni sev. Sevdirir birleştirmez, gösterir yaklaştırmaz, özletir hasret bırakır, âşık eder kavuşturmaz. Zaten kavuşsa adı aşk olmaz. Yan ama tutuşma der, tutuşacaksan sadece benim için tutuş.
Bir baş eğmezliktir insanın hayata karşı hırçınlığı. Ve kendini bildiği andan itibaren aşkı arar. Kâinattaki her şey onu arayıştır aslında, onu keşfetmek üzere programlanmıştır hayat.
Her şeye rağmen
AŞK tektir.