:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Güney Kutbu'na yürüyüşün hikayesi
Pessimist
#1
İki savaş muhabiri, Bengüç Özerdem ve Hakan Kumuk bu defa bambaşka bir savaş için yola koyulmuşlardı. Güney Kutbu'nun sıfır noktasına, diğer bir deyişle "dünyanın dibine" bu ülkeden ilk gidenler olmak istiyorlardı. 1 Ocak'ta başlayan ve bir ay süren bu zorlu yolculuğu başarıyla tamamladılar. Artık o noktada Türk bayrağı da var. İşte Özerdem ve Kumuk'un en zor yanını "sessizlik içinde bilinmeze doğru yürümek" diye anlattıkları maceraları.

apaz.jpg

"İdrarınızı torbalarda biriktirip yanınızda taşıyacaksınız"

Bengüç Özerdem yıllar önce de Kuzey Kutbu'na gitmiş, Bering Boğazı'nı yürüyerek geçmişti. Bu defa proje, dünyanın ekolojik dengesinin bozulduğu, küresel ısınmanın kıyamet senaryoları yazdırdığı günlerde "sıfır noktası"nda araştırma yapan bilim adamlarını ziyaret etmek hem de o bölgeye Türkiye'den giden ilk isimler olmaktı. Bunun için gazeteci Hakan Kumuk'la yıllar süren hazırlıklar ve yazışmalar yaptılar.
Tabii en önemli noktalardan biri sponsor bulmaktı. Ekibin Güney Kutbu'na gitmesine imkan sağlayan maddi destek Güral Porselen'den geldi. Malzemeler hazırlandı, sürekli spor yaparak kondisyon sağlandı ve yolculuk için geri sayım başladı.

Ayakkabıları geçer not alamadı
Savaş muhabiri olarak yıllarca dünyanın en sıcak noktalarında görev yapan Özerdem ve Kumuk, bu defa dünyanın en soğuk noktalarından birine gitmek üzere 1 Ocak 2007 günü yola çıktılar. Sırasıyla İstanbul-Madrid, Madrid-Santiago, Santiago-Punta Arenas arasındaki mesafeleri katettiler.
Bu yolculuk tam 18 saat sürdü. Kutup noktasına vardıklarında, seyahatlerin organizasyonunu yapan Adventure Network International yetkilileri ekibin Türkiye'den getirdiği malzemeleri kontrol etti. Özerdem ve Kumuk'u da performans testine tabi tuttular. İki gazeteci bu testten geçti ama buza dayanıklı diye aldıkları ayakkabı ve anoraklar geçer not alamadı. Zaman zaman eksi 60 dereceyi bulan doğal koşullara dayanıklı malzemeler Punta Arenas'tan temin edildi.
Burada, tam da Güney Kutbu'na uçma hazırlıkları yaparken başlayan fırtına nedeniyle bir süre mahsur kaldılar. Bu süre içinde amaçları Güney Kutbu'na gitmek olan çeşitli gruplarla kaynaşıp fırtınanın geçmesini beklediler.
Bu arada malzemeler de yeniden düzenlendi. Ekibe "Kutupta hayatta kalma kuralları" konulu brifing verildi. Antarktika'nın tepesindeki ozon tabakasında, gitgide büyüyen delik nedeniyle "Ne olursa olsun buz üstündeyken yüzünüzü açmayın, gözlüğünüzü çıkarmayın" dendi. Donmamanın ipuçları anlatıldı ve son olarak en önemli bilgi eklendi. "Tuvaletinizi çadırda yapacaksınız, yanınızda götürdüğünüz özel torbalarda biriktireceksiniz, geri döndüğünüzde bize teslim edeceksiniz ve biz; özel kargo uçağımızda yine buraya, Antarktika kıtasına en yakın yer olan Şili'deki Punta Arenas'taki bu üsse getireceğiz" dendi.

"Pamuklu giyecek yasak"
Özerdem ilk konaklama yeri olan Punta Arenas'taki günlerini anlatırken "Doğaya rağmen değil, doğayla birlikte yaşamanın kurallarını öğreniyorduk.
O an fark ediyorsunuz ki aslında sizi hayatta tutacak her türlü teknolojik destek aslında doğadan esinlenerek yaratılmış. Örneğin, tıpkı ayıların deri özelliklerinde olduğu gibi, terin sırtınızda kalmadan dışarı atılmasını sağlamak gibi. Asla pamuklu giyecek giyilmiyor. Giysiler üç kat üst üste giyiliyor. Giysiler arasında biriken hava da ısınmanızı sağlıyor. Yani hayatta kalmanın kurallarını ipuçları doğada saklı aslında. Dikkatli bakılırsa, iyi gözlem yapılırsa ve doğaya karşı çıkmak değil de doğayla uzlaşmak öğrenilirse her şey daha kolay oluyor" diyor.
Tüm hazırlıkları tamamlayıp gerekli teknik donanımı da yanlarına alan Özerdem ve Kumuk, Punta Arenas'ta fırtınalı hava diner dinmez altı saatlik bir uçuşla Antarktika'daki Amerikan üssü Petriot Hill'e uçtular.
Artık, dünya üzerindeki "hiçbir devlete ait olmayan tek kara parçası"ndaydılar. Uçaklarının tekerleği cam gibi parlayan buza konduğunda zorlu yolculuğun ikinci etabı başlamıştı. Petriot Hill'in 14 kişilik ekibi, çeşitli amaçlarla Antarktika'ya gelen ekipleri amaçlarına bağlı olarak ikinci bir eğitimden geçirdiler. Zira kimileri buzul yürüyüşü yapmak için gelmişti bu beyaz kıtaya, kimileri kutupta rüzgar sörfü yapabilmek için...
"Buradaki eğitim altı gün sürdü. Bu arada, içinde çadırımız, yedek giysilerimiz, teknik destek malzemelerimiz, yiyeceklerimiz, GPS, telsiz gibi vazgeçilmezlerimizin olduğu kızaklarımızı çektik. Antrenman yaptık. Özel besinlerle beslenerek güç depoladık. Sonra da 10 Ocak günü, Güney Kutbu'nun sıfır noktasına doğru yola koyulduk" diyor Hakan Kumuk.

apaz1.jpg Hakan Kumuk anlatıyor

"Eksi 55 derecede mikrop olmadığı için hasta olmadık, buraya döndük şifayı kaptık"
Yol haritamız elektronik pusula GPS'ti. Verilen koordinatları, güzergahımızı GPS ile takip ettik. Yolunuzu şaşırdığınızda pusula ana kampa yolladığı sinyalle oradakileri haberdar ediyor. Ana kamptaki uzmanlar telsizle hemen sizi arıyor ve "Güzergahın dışına çıktınız. 30 derece sağa dönün" diye uyarıyor. Biz de bir-iki kez uyarı aldık, fazla açılmışız çünkü. Ana kampta rüzgarın durumunu uydu fotoğraflarıyla izliyorlar. "Çadır kurmaya başla" talimatı geldiğinde "Hava güzel. Biraz daha yürüyelim henüz yorulmadık" dedik. Ama fırça yedik. Petriot Hill'de yakalandık fırtınaya. Güney Amerika'dan uçak gelemedi. Ana kampta mahsur kaldı herkes, çadırlardan dışarı çıkmak imkansızdı. Ve bunlar hep ekstraya giriyor orada. Yolculuğun maliyeti artıyor. Taksimetre tekrar yazmaya başladı.

Yazın sadece üç kez uçuluyor
Sıfır noktasına gidebilmek için iki yıl öncesinden sıraya girdik. İki yıllık bir yazışma sonunda sıra bize geldi. Antartika kıtasına gitmek isteyen bilim adamı ve dağcıların sayısı çok. Ama Antartika'ya yaz döneminde sadece üç kez uçuş oluyor. Her seferinde en fazla 30-40 kişilik grupları götürebiliyor uçak.
En büyük problemimiz tuvaletti. Tüm atıklarını yanınızda taşımak ve geri götürmek zorundasınız. Araştırma merkezine vardığımızda atıklarımızı bıraktık. Kıtada, tüm atıklar merkezlerden, üslerden toplanıyor ve uçakla Güney Amerika'ya gönderiliyor. Küresel ısınmayla birlikte dünyanın gidişatı belli. Antarktika bir su deposu olarak görülüyor. En ufak bir atığın bile bırakılmaması gerekiyor. Ayrıca yolculuk sırasında karı ısıtıp içtiğiniz için atık bulunmaması lazım.

Buz çölünde kaybolabilirdik
Eğer verilen talimatlara uymasaydık, kurallara aykırı davransaydık 12,4 milyon kilometrelik buz çölünde kaybolurduk. En büyük tehlike bu olurdu. Gökyüzü ve buz... Etraf bembeyaz. Beyaz bir sonsuzlukta yürümek sizi şaşırtabilir. Telsizdeki uyarıları dinlemek, GPS'i iyi kullanmanız gerekiyor. Nefes almak, konuşmak zor. Elleriniz, yüzünüz donuyor. Psikolojik bir gerilim yaşıyorsunuz. Manevi bir işkence çekiyorsunuz sanki. Ama keyifli bir işkence.
Sponsor bulsak hiç düşünmeden tekrar gideriz. Uçurtmayla snowboard yapanları gördük. Çok hoşumuza gitti. Buzların üstünde sörf yapmak çok güzel olurdu.

apaz2.jpg Fotoğraflar moralimizi bozdu
Küresel ısınmanın etkilerine şahit olduk. Sıfır noktasındaki istasyonda, uzaydan çekilen fotoğrafları incelerken gördük ki Antarktika kıtasının batısından her ay, her biri Fransa büyüklüğünde üç adet buzul parçası kopuyor. Her iki günde bir de Büyükada büyüklüğünde parçacıklar okyanusa karışıyor. Bilim adamlarıyla konuştuk. Erimeden ötürü 2 bin metre kalınlığındaki buz tabakasının iç kısımlarında nehirler oluştuğunu söylediler. Plazma ekrandan sismik hareketleri izledik. Türkiye'nin de etrafı pembe çizgilerle çevrili. Yarım saat önce sıfır noktasında bayrak açtığımızda çok mutluyduk ama bilim adamlarıyla konuştuktan ve fotoğrafları gördükten sonra moralimiz bozuldu.
Orada eksi 55 derece havada hasta olmadık. Mikrop yaşamıyor çünkü o derecede. Türkiye'ye döner dönmez sürekli değişen hava nedeniyle şifayı kaptık.

Güneş sağdaysa gece, soldaysa gündüz

Ekip artık asıl hedefe doğru yola çıkmaya hazırdı. Enerji depolanmış, kondisyon en üst seviyeye çekilmiş, eksik malzemeler tamamlanmıştı.
Günlerdir süren fırtına da dinince; artık yolculuğun başlaması an meselesiydi. Organizatörler, ekibi kutup şartlarına göre donatılmış, tekerlek yerine kızak üstüne inen özel uçağa bindirip 88'inci paralele kadar götürdüler.
Asıl yolculuk işte bu noktada başladı. İki adam, bir kızak, buz üzerinde 104 kilometrelik bir yürüyüş...
O anki duygularını "Sonsuz bir beyazlığın içindeydik. Elimizde koordinatları önceden girilmiş rotamızı gösteren GPS cihazımız vardı. Onun ekranındaki kırmızı çizgiyi izleyerek yola koyulduk. İnsan böyle bir ortamda hiç konuşmadan adım atıyor. Sadece kızağın buzda kayarak çıkardığı ses ve soluklarımız... Arada telsizimizin cızırtısı. Telsiz hep açık zaten. Petriot Hill'deki telsizin başındaki sorumlu soru sorduğunda yanıt vermek zorundayız. Aksi halde uçak yollayıp hemen sizi geri getiriyorlar. İnsan bu kadar sessiz bir ortamda kendisiyle hesaplaşıyor galiba" diye anlatıyorlar.
Bu mevsimde Güney Kutbu'nda hava hep aydınlık. Güneş sağdaysa gece, soldaysa gündüz demek. Ama ortam hep aydınlık. "İyi ki de aydınlıktı" diyor Bengüç Özerdem. "Belki de bu kadar ıssız ve soğuk bir yerde; zaman zaman bozulan moralimizi düzeltmekte havanın hiç kararmaması etkili oldu" diye ekliyor.

apaz3.jpg Eksi 55 derecede yürüyüş
Bengüç Özerdem yıllar önce, Alaska'dan Sibirya'ya uzayıp giden buz yolunu 22 günde yürüyerek geçtiği için buza, soğuğa, sessizliğe, ıssızlığa, yalnızlığa alışkın. Üstelik her iki gazeteci de dünyanın çeşitli bölgelerinde en acımasız savaşlara tanıklık etmişlerdi; yani morallerini yüksek tutmanın ipuçları genlerine kazınmış olmalıydı ama öyle olmadığı ortaya çıktı. Güney Kutbu'nda, 88'inci paralelden 90'ıncı paralele doğru yaptıkları iki kişilik yürüyüşte zaman zaman duygulanıp ağladıkları bile oldu.
"Bu duyguyu, duygusallığı anlatmak mümkün değil" değil diyor her ikisi de. İlk gün tam beş saat yürüyüp 22 kilometre yol teptiler. Bu rakam, yürüyüş boyunca gösterdikleri en iyi performans olarak not defterlerinde kayıtlı. Ardından yorulup kamp kurdular.
Sıfırın altında 55 derecelik bir sıcaklıkta yapılan ilk günlük yürüyüşün sonunda, 15 dakikada kurulan çadırlarının içine girip uyku tulumlarına sığındılar. Çadırın içindeki sıcaklık eksi 10 dereceydi. Kurutulmuş geyik etiyle karınlarını doyurdular. Kar eritip su elde ettiler, dağcı ocaklarında çay yapıp sohbete koyuldular.
Sonra da sekiz saatlik kesintisiz bir uyku çekmişler.
"O yorgunluktan sonra, üstelik daha önümüzde yürüyecek çok yolumuz olduğunu da bildiğimizden hiç vakit geçirmeden uyumamız gerektiğini biliyorduk. Ancak böyle güç toplayabilirdik" diyorlar.
İyi ki erken uyumuşlar. Çünkü ikinci gün doğa onlara bir sürpriz hazırlamıştı. Gün erken başladı ve erken bitti. Dört saatlik yürüyüşün ardından merkezden gelen "Fırtına yaklaşıyor. Derhal durun, çadırınızı kurun, çadır çivilerini buza iyi çakın ve bizden komut gelene kadar asla dışarı çıkmayın" emriyle oldukları yerde kalmışlar. Fırtına gerçekten de bir saat içinde gelmiş ve tam bir gün sürmüş.
Bir süre sonra yolculukları rutin bir hal almış.
"Çadır kurduk, yürüdük, beslendik, uyuduk ve yine çadır kurduk" diye özetledikleri yedi günlük yürüyüşün bir noktasında telsizden "Bir süre sonra karşınızda kamp belirecek. Artık sıfır noktasına çok yaklaştınız" müjdesi geldi.
Gerçekten de kısa bir süre sona; 1900'lü yıllarda, Güney Kutbu'na ulaşma yarışı yapan Norveçli Amudsen ile İngiliz kaptan Scott'un adlarını taşıyan araştırma merkezi göründü.
İki gazeteci "Direkler üzerinde yükselen dev bir uzay üssüydü adeta" diye tanımladıkları merkezini çevreleyen ve kalın siyah borulardan oluşan çemberin içine adım attıklarında, "Güney Kutbu'na ilk ayak basan Türkler" unvanını da elde ettiler.

"Buraya geldiler" damgası
Artık "sıfır noktası"na ulaşan Özerdem ve Kumuk, uzay üssü gibi düşünülmüş araştırma merkezinde misafir edildiler. Üsse adım atar atmaz, ev sahipleri, her ziyaretçiye yaptıkları gibi ilk iş olarak tuvaletlerin yerini gösterdiler. Çünkü dışkısını taşımaya alışık olmayan insanoğlu, tuvalet ihtiyacını günlerce erteleme yolunu seçiyormuş ve böylesi modern bir tesise ulaşınca bağırsaklarına bir armağan vermek istiyormuş.
Tuvalet molasından sonra küresel ısınmaya çare arayan araştırmalar konusunda bilgi aldılar. Bu üs, dünyanın geleceğini kurtarmak için çok pahalı araştırmaların yapıldığı, yüzlerce bilim adamının görev yaptığı bir yer.
İkiliye, Türkiye haritası ve çevresinde çalan tehlike çanlarını gösteren kırmızı kuşak gösterildi bilgisayar ekranından. Dünyanın en gelişmiş uzay teleskobuyla uzayı izleme çalışmaları anlatıldı, seralarda yetiştirilen bitkiler tanıtıldı.
Özerdem ile Kumuk'un pasaportlarına "Buraya geldiler" damgası vuruldu, yemekler yendi, hatıra fotoğrafları çekildi. Özerdem ve Kumuk, arkalarından "Buzullar şeker gibi eriyor. Böyle giderse 100 yıl sonra Antarktika diye bir yer kalmayacak. Bu da dünya için felaket. Bu mesajı ülkenize ve dünyaya duyurun" diyen bilim adamlarını bırakıp dönüş yolculuğuna başladılar.
Cevapla
itü.cü
#2
walla yası cook güsell;
sanki onları yasıomus gibi oldum;
ii ki almıssın buraya;
ellerine saglık....
Ara
Cevapla
*TATLI BELA*
#3
tşklr fatih emeğine sağlık.....
Cevapla
Pessimist
#4
rica ederim Smile
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Kuzey Kutbu’nda bir ‘T?rkiye’ eridi Ñ•qρα кJмя 1 565 10-01-2006, Saat: 03:11 PM
Son Yorum: Pessimist
  bir kursunun hikayesi..... toxique_lierre&b.b.k 0 460 08-22-2006, Saat: 10:27 PM
Son Yorum: toxique_lierre&b.b.k

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi
  Tarih: 11-22-2024, 12:14 PM