Bütün kıyıları kurşunlamış, bütün suları bıçaklanmış bir denizdeyim. Rengine rehin edilmiş bir gece giydiriyorum üstüme.
Şakacı bir sitem iliştiriyorum usulca yokluğuna.
Bir bilsen aklımdakini! Sustumsa alıngan bir cümlenin kahrını düğümlemeyesin diye.
Sen ki ilk vazgeçemeyişim, ilk kıskançlığım, ilk ömrüme yazdığım, uzaklardan sevdalandığım, kızdığım, affetmediğim, affedemediğim. Olmayacak bir duaya âmin demek gibi sevdiğim, hep geç kaldığım.
Saatini şaşırmış dönüşlerin bir anlamı yok. Şimdi sen geç kaldın.
Say ki bu kız gidiyor, karanlığın ve kalabalığın zifirine savurmuş yüreğini...
Aklında hep cehennem, ateş, yalan, ayaklarında bir eşkıya sessizliği, yüreğinde ihanetin fısıltıları olan bir adam sevdim ben. Bir intihar cesaretiydi bomboş varlığına, dopdolu varlığına tutulmak. Sevdikçe bir yıkımı çoğaltıyordum içimde darağacı lezzetinde.
Say ki bu kız gidiyor, ayrılığın izini sessizliğe gürültüsünü yüreğine savurmuş.
Yağmurda yağıyordu ölüm kadar sevdiğim senden giderken ve ben tıpkı ölüm gibi haklıysam ve ölüm gibi gidiyorsam ve sen ölüm kadar acımasızsan anladım ve ilk durakta indim aşkından.
Say ki bu kız gidiyor, aklı şaşmış yollarının, ıssızlığın orta yerine demirlemiş yüreğini.
Senin ki sesin rüzgâr, varlığın hayal, renklerin uçuk ve tebessümlerin kaçamaktı. Küçük bir hıçkırıktın gecemin sessizliğine damlayan. Sen ki yaşanılmaya çalışılan bir düş yangını.
Çek gemilerini benim sularımdan...
Say ki bu kız gidiyor, gölgelerinden sıyrılıp, yol yordam bilmez düşlerini adımlıyor.
Sen ki mavi bir abdest alıp tesbihi eksik gecelerimde içimde namaza duran sevdam. Sen ki bütün yansımana günah duygusu bulaştıran adam.... Ben ki hiçliğe açılan kapının eşiğinden gitmeye geç kalmış kız...
Say ki bu kız gitti, ve masal bitti.
Şakacı bir sitem iliştiriyorum usulca yokluğuna.
Bir bilsen aklımdakini! Sustumsa alıngan bir cümlenin kahrını düğümlemeyesin diye.
Sen ki ilk vazgeçemeyişim, ilk kıskançlığım, ilk ömrüme yazdığım, uzaklardan sevdalandığım, kızdığım, affetmediğim, affedemediğim. Olmayacak bir duaya âmin demek gibi sevdiğim, hep geç kaldığım.
Saatini şaşırmış dönüşlerin bir anlamı yok. Şimdi sen geç kaldın.
Say ki bu kız gidiyor, karanlığın ve kalabalığın zifirine savurmuş yüreğini...
Aklında hep cehennem, ateş, yalan, ayaklarında bir eşkıya sessizliği, yüreğinde ihanetin fısıltıları olan bir adam sevdim ben. Bir intihar cesaretiydi bomboş varlığına, dopdolu varlığına tutulmak. Sevdikçe bir yıkımı çoğaltıyordum içimde darağacı lezzetinde.
Say ki bu kız gidiyor, ayrılığın izini sessizliğe gürültüsünü yüreğine savurmuş.
Yağmurda yağıyordu ölüm kadar sevdiğim senden giderken ve ben tıpkı ölüm gibi haklıysam ve ölüm gibi gidiyorsam ve sen ölüm kadar acımasızsan anladım ve ilk durakta indim aşkından.
Say ki bu kız gidiyor, aklı şaşmış yollarının, ıssızlığın orta yerine demirlemiş yüreğini.
Senin ki sesin rüzgâr, varlığın hayal, renklerin uçuk ve tebessümlerin kaçamaktı. Küçük bir hıçkırıktın gecemin sessizliğine damlayan. Sen ki yaşanılmaya çalışılan bir düş yangını.
Çek gemilerini benim sularımdan...
Say ki bu kız gidiyor, gölgelerinden sıyrılıp, yol yordam bilmez düşlerini adımlıyor.
Sen ki mavi bir abdest alıp tesbihi eksik gecelerimde içimde namaza duran sevdam. Sen ki bütün yansımana günah duygusu bulaştıran adam.... Ben ki hiçliğe açılan kapının eşiğinden gitmeye geç kalmış kız...
Say ki bu kız gitti, ve masal bitti.