Onbirinci Pencere
اَلاَ بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ Bütün ervah ve kulûbün dalaletten neş'et eden ızdırabat ve keşmekeş; ve ızdırabattan neş'et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlık'ı tanımakla olur. Bütün mevcûdâtı, birtek Sâni'a vermekle necat buluyorlar, birtek Allah'ın zikriyle mutmain olurlar. Çünki: Hadsiz mevcûdât birtek zâta verilmezse (Yirmiikinci Söz'de kat'î isbat edildiği gibi) o zaman her birtek şey'i, hadsiz esbaba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şey'in vücudu, umum mevcûdât kadar müşkil olur. Çünki: Allah'a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder; belki daha ziyade müşkil olur. Çünki; nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer, bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de: Çok muhtelif esbabın birtek şeyin îcadında ittifakları, yüz derece müşkilâtlı olur. Ve pek çok eşyanın îcadı, birtek zâta verilse yüz derece kolay olur. İşte mahiyet-i insâniyyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ızdırabdan kurtaracak yalnız tevhid-i Hâlık ve mârifet-i İlahiyyedir. Mâdem küfürde, ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ızdırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikatı yoktur. Mâdem tevhidde, mevcûdâtın yaratılışındaki sühulete ve kesrete ve hüsn-ü
sh: » (S: 704)
san'ata muvafık olarak nihayetsiz sühulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâcibdir, hakikattır.
İşte ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak: Dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli!. Ne zorun var ki, oradan gidiyorsun? Hem bak: İman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı.. Oraya gir, kurtul...
اَلاَ بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ Bütün ervah ve kulûbün dalaletten neş'et eden ızdırabat ve keşmekeş; ve ızdırabattan neş'et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlık'ı tanımakla olur. Bütün mevcûdâtı, birtek Sâni'a vermekle necat buluyorlar, birtek Allah'ın zikriyle mutmain olurlar. Çünki: Hadsiz mevcûdât birtek zâta verilmezse (Yirmiikinci Söz'de kat'î isbat edildiği gibi) o zaman her birtek şey'i, hadsiz esbaba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şey'in vücudu, umum mevcûdât kadar müşkil olur. Çünki: Allah'a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder; belki daha ziyade müşkil olur. Çünki; nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer, bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de: Çok muhtelif esbabın birtek şeyin îcadında ittifakları, yüz derece müşkilâtlı olur. Ve pek çok eşyanın îcadı, birtek zâta verilse yüz derece kolay olur. İşte mahiyet-i insâniyyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ızdırabdan kurtaracak yalnız tevhid-i Hâlık ve mârifet-i İlahiyyedir. Mâdem küfürde, ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ızdırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikatı yoktur. Mâdem tevhidde, mevcûdâtın yaratılışındaki sühulete ve kesrete ve hüsn-ü
sh: » (S: 704)
san'ata muvafık olarak nihayetsiz sühulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâcibdir, hakikattır.
İşte ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak: Dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli!. Ne zorun var ki, oradan gidiyorsun? Hem bak: İman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı.. Oraya gir, kurtul...