Çoktular... ellerinde çiviler... boğazın için için akan suları...
Ellerinde paslı çiviler... boğazın manzarasına... çivilediler bizi.
Emirgan'da... korulukta çarmıha gerdiler ikimizi...
Bir ceset nasıl gülümserse... sessiz... derin...
Boğazın puslu gecesinde... avuçlarımızdan...
Bir ceset nasıl ağlarsa... sessiz... tane tane
Boğazın en güzel sabahında... ciğerlerimizden...
...farkında bile değildik öldüğümüzün... öldürüldüğümüzün.
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri.
...azdılar... ellerinde kör bıçaklar... boğazımızdan kestiler...
Ellerinde paslı kör bıçaklar... boğaza akıttılar... kirli güdülerini.
Leşimizi Taksim'e bırakmışlar bir Cumartesi gecesi...
Çiğnediklerinin... çiğnendiğimizin farkında bile değildik...
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri...
İstanbul'da ararlarken hala bizi.... biz o kentte bulduk birbirimizi...
Ben o zaman şehrin aynalarında tararım saçlarımı...
Şehrin duvarlarına başımı gömer uyurum.
Şehrin yıldızlarından yol sormak,
Şehrin sularından su içmek aklıma gelmez.
Şehrin insanları anlatamaz bana senin masalını.
Benim sana anlattığım masallar derin yaralar bırakıyor insanların yüreğinde.
Ben şehrin aynalarında tarıyorum gözlerimi.
Ve gözlerimi sana adıyorum.
Yaşadıklarım beni şaşırtıyor...
Konuştuklarım, dinlediklerim, sevdiklerim,
Uğruna ölümlere geldiklerim beni şaşırtıyor.
Olmadık yerlerde heyecanlanmalar,
Paniğe kapılmalar, bunalmalar şaşırtıyor beni.
Şaşırmak tuhafıma gidiyor.
Hiç kimsenin şaşırması benim şaşırmama benzemiyor. Ben bir insanım...
Şaşkınlığımı bağışlayın...
Tuhaflığımı, yalnızlığımı, ıssızlığımı, kimsesizliğimi, kabalığımı bağışlayın.
Beni bana bağışlayın. Yaşadıklarıma, inandıklarıma, sevdiklerime bağışlayın.
Bütün şarkıları size bırakıyorum, bütün şiirleri, öyküleri, romanları bırakıyorum size.
Beni bağışlayın... hazır bir ölüm verin deneyeyim kendime...
Hazır bir aşk verin yaşayayım.
Bir yudum su, bir bardak çay verin paylaşayım sizinle.
İzin verirseniz çekilirim aranızdan...
Sevgilerinize, düşlerinize el sürmeden giderim.
Kadınlarınıza, çocuklarınıza, kızlarınıza, oğlanlarınıza isyan şiirleri bırakmadan veda ederim.
Bir daha kirletmem göğünüzü, sularınıza taş atmam, denizler bulandırmam.
Yağmalanmış bir hayatı size bırakabilirim.
Ümidini yitiren insanlar benimle gelsin.
Horlanmış, parçalanmış, kovulmuş taraflarınızı bana verin.
Kapılar üstüne kapanmış taraflarınız benim olsun.
Benim olsun işinize yaramayan ne varsa. Çoktular... ellerinde çiviler... boğazın için için akan suları...
Ellerinde paslı çiviler... boğazın manzarasına... çivilediler bizi.
Emirgan'da... korulukta çarmıha gerdiler ikimizi...
Bir ceset nasıl gülümserse... sessiz... derin...
Boğazın puslu gecesinde... avuçlarımızdan...
Bir ceset nasıl ağlarsa... sessiz... tane tane
Boğazın en güzel sabahında... ciğerlerimizden...
...farkında bile değildik öldüğümüzün... öldürüldüğümüzün.
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri.
...azdılar... ellerinde kör bıçaklar... boğazımızdan kestiler...
Ellerinde paslı kör bıçaklar... boğaza akıttılar... kirli güdülerini.
Leşimizi Taksim'e bırakmışlar bir Cumartesi gecesi...
Çiğnediklerinin... çiğnendiğimizin farkında bile değildik...
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri...
İstanbul'da ararlarken hala bizi.... biz o kentte bulduk birbirimizi...
Ben o zaman şehrin aynalarında tararım saçlarımı...
Şehrin duvarlarına başımı gömer uyurum.
Şehrin yıldızlarından yol sormak,
Şehrin sularından su içmek aklıma gelmez.
Şehrin insanları anlatamaz bana senin masalını.
Benim sana anlattığım masallar derin yaralar bırakıyor insanların yüreğinde.
Ben şehrin aynalarında tarıyorum gözlerimi.
Ve gözlerimi sana adıyorum.
Yaşadıklarım beni şaşırtıyor...
Konuştuklarım, dinlediklerim, sevdiklerim,
Uğruna ölümlere geldiklerim beni şaşırtıyor.
Olmadık yerlerde heyecanlanmalar,
Paniğe kapılmalar, bunalmalar şaşırtıyor beni.
Şaşırmak tuhafıma gidiyor.
Hiç kimsenin şaşırması benim şaşırmama benzemiyor. Ben bir insanım...
Şaşkınlığımı bağışlayın...
Tuhaflığımı, yalnızlığımı, ıssızlığımı, kimsesizliğimi, kabalığımı bağışlayın.
Beni bana bağışlayın. Yaşadıklarıma, inandıklarıma, sevdiklerime bağışlayın.
Bütün şarkıları size bırakıyorum, bütün şiirleri, öyküleri, romanları bırakıyorum size.
Beni bağışlayın... hazır bir ölüm verin deneyeyim kendime...
Hazır bir aşk verin yaşayayım.
Bir yudum su, bir bardak çay verin paylaşayım sizinle.
İzin verirseniz çekilirim aranızdan...
Sevgilerinize, düşlerinize el sürmeden giderim.
Kadınlarınıza, çocuklarınıza, kızlarınıza, oğlanlarınıza isyan şiirleri bırakmadan veda ederim.
Bir daha kirletmem göğünüzü, sularınıza taş atmam, denizler bulandırmam.
Yağmalanmış bir hayatı size bırakabilirim.
Ümidini yitiren insanlar benimle gelsin.
Horlanmış, parçalanmış, kovulmuş taraflarınızı bana verin.
Kapılar üstüne kapanmış taraflarınız benim olsun.
Benim olsun işinize yaramayan ne varsa.
Ellerinde paslı çiviler... boğazın manzarasına... çivilediler bizi.
Emirgan'da... korulukta çarmıha gerdiler ikimizi...
Bir ceset nasıl gülümserse... sessiz... derin...
Boğazın puslu gecesinde... avuçlarımızdan...
Bir ceset nasıl ağlarsa... sessiz... tane tane
Boğazın en güzel sabahında... ciğerlerimizden...
...farkında bile değildik öldüğümüzün... öldürüldüğümüzün.
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri.
...azdılar... ellerinde kör bıçaklar... boğazımızdan kestiler...
Ellerinde paslı kör bıçaklar... boğaza akıttılar... kirli güdülerini.
Leşimizi Taksim'e bırakmışlar bir Cumartesi gecesi...
Çiğnediklerinin... çiğnendiğimizin farkında bile değildik...
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri...
İstanbul'da ararlarken hala bizi.... biz o kentte bulduk birbirimizi...
Ben o zaman şehrin aynalarında tararım saçlarımı...
Şehrin duvarlarına başımı gömer uyurum.
Şehrin yıldızlarından yol sormak,
Şehrin sularından su içmek aklıma gelmez.
Şehrin insanları anlatamaz bana senin masalını.
Benim sana anlattığım masallar derin yaralar bırakıyor insanların yüreğinde.
Ben şehrin aynalarında tarıyorum gözlerimi.
Ve gözlerimi sana adıyorum.
Yaşadıklarım beni şaşırtıyor...
Konuştuklarım, dinlediklerim, sevdiklerim,
Uğruna ölümlere geldiklerim beni şaşırtıyor.
Olmadık yerlerde heyecanlanmalar,
Paniğe kapılmalar, bunalmalar şaşırtıyor beni.
Şaşırmak tuhafıma gidiyor.
Hiç kimsenin şaşırması benim şaşırmama benzemiyor. Ben bir insanım...
Şaşkınlığımı bağışlayın...
Tuhaflığımı, yalnızlığımı, ıssızlığımı, kimsesizliğimi, kabalığımı bağışlayın.
Beni bana bağışlayın. Yaşadıklarıma, inandıklarıma, sevdiklerime bağışlayın.
Bütün şarkıları size bırakıyorum, bütün şiirleri, öyküleri, romanları bırakıyorum size.
Beni bağışlayın... hazır bir ölüm verin deneyeyim kendime...
Hazır bir aşk verin yaşayayım.
Bir yudum su, bir bardak çay verin paylaşayım sizinle.
İzin verirseniz çekilirim aranızdan...
Sevgilerinize, düşlerinize el sürmeden giderim.
Kadınlarınıza, çocuklarınıza, kızlarınıza, oğlanlarınıza isyan şiirleri bırakmadan veda ederim.
Bir daha kirletmem göğünüzü, sularınıza taş atmam, denizler bulandırmam.
Yağmalanmış bir hayatı size bırakabilirim.
Ümidini yitiren insanlar benimle gelsin.
Horlanmış, parçalanmış, kovulmuş taraflarınızı bana verin.
Kapılar üstüne kapanmış taraflarınız benim olsun.
Benim olsun işinize yaramayan ne varsa. Çoktular... ellerinde çiviler... boğazın için için akan suları...
Ellerinde paslı çiviler... boğazın manzarasına... çivilediler bizi.
Emirgan'da... korulukta çarmıha gerdiler ikimizi...
Bir ceset nasıl gülümserse... sessiz... derin...
Boğazın puslu gecesinde... avuçlarımızdan...
Bir ceset nasıl ağlarsa... sessiz... tane tane
Boğazın en güzel sabahında... ciğerlerimizden...
...farkında bile değildik öldüğümüzün... öldürüldüğümüzün.
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri.
...azdılar... ellerinde kör bıçaklar... boğazımızdan kestiler...
Ellerinde paslı kör bıçaklar... boğaza akıttılar... kirli güdülerini.
Leşimizi Taksim'e bırakmışlar bir Cumartesi gecesi...
Çiğnediklerinin... çiğnendiğimizin farkında bile değildik...
İstanbul'da bir yel aldı ruhlarımızı... vermedi bir daha geri...
İstanbul'da ararlarken hala bizi.... biz o kentte bulduk birbirimizi...
Ben o zaman şehrin aynalarında tararım saçlarımı...
Şehrin duvarlarına başımı gömer uyurum.
Şehrin yıldızlarından yol sormak,
Şehrin sularından su içmek aklıma gelmez.
Şehrin insanları anlatamaz bana senin masalını.
Benim sana anlattığım masallar derin yaralar bırakıyor insanların yüreğinde.
Ben şehrin aynalarında tarıyorum gözlerimi.
Ve gözlerimi sana adıyorum.
Yaşadıklarım beni şaşırtıyor...
Konuştuklarım, dinlediklerim, sevdiklerim,
Uğruna ölümlere geldiklerim beni şaşırtıyor.
Olmadık yerlerde heyecanlanmalar,
Paniğe kapılmalar, bunalmalar şaşırtıyor beni.
Şaşırmak tuhafıma gidiyor.
Hiç kimsenin şaşırması benim şaşırmama benzemiyor. Ben bir insanım...
Şaşkınlığımı bağışlayın...
Tuhaflığımı, yalnızlığımı, ıssızlığımı, kimsesizliğimi, kabalığımı bağışlayın.
Beni bana bağışlayın. Yaşadıklarıma, inandıklarıma, sevdiklerime bağışlayın.
Bütün şarkıları size bırakıyorum, bütün şiirleri, öyküleri, romanları bırakıyorum size.
Beni bağışlayın... hazır bir ölüm verin deneyeyim kendime...
Hazır bir aşk verin yaşayayım.
Bir yudum su, bir bardak çay verin paylaşayım sizinle.
İzin verirseniz çekilirim aranızdan...
Sevgilerinize, düşlerinize el sürmeden giderim.
Kadınlarınıza, çocuklarınıza, kızlarınıza, oğlanlarınıza isyan şiirleri bırakmadan veda ederim.
Bir daha kirletmem göğünüzü, sularınıza taş atmam, denizler bulandırmam.
Yağmalanmış bir hayatı size bırakabilirim.
Ümidini yitiren insanlar benimle gelsin.
Horlanmış, parçalanmış, kovulmuş taraflarınızı bana verin.
Kapılar üstüne kapanmış taraflarınız benim olsun.
Benim olsun işinize yaramayan ne varsa.