Geceya ses... Dudağıma sus... Yüreğimin en ince teli şimdi... Deniz mavi... Martıya çığlık... Saçlarıma lodos... Tenimde üşüten sisli bir şehir kokusu...
Yalnızlık...
Her solukta yalnızlık... Her gözyaşında bir ölüm... Her yürek kanamasında bir atım...
Koca bir lodos geçti saçlarımdan... O zamanlarda denize daha doymamıştım... şimdilerde de... O engin mavilikte beni kendine çeken neydi bilmiyorum... Mavi olması belki... Belki bir dostun yüzünü ancak onda görebilmem...Belki de....
Hayır, hayır...'' belki de'' yanlış kelime... Kesin ve net...
Ben maviyim....
Ve deniz kadar deniz...
çığlık kadar martı...
köpük kadar dalga olan...
benim...
Koca bir lodos geçti yüreğimden... Martılar o zamanlarda, uzak bir deniz kızı masalı söylüyordu kulağıma...Şimdilerde ise.... martılar daha çok çatıların üstünden uçmaya başladı...
Suların maviliğini yüreğime koyduğum kadar, koyamam gökyüzünün maviliğini... Gözlerimi kapadığımda görebildiğim bir hayal şimdilerde o deniz....
Uçsuz, bucaksız Karadeniz...
Yosun kokulu, demli çay kıvamlı, efkar dumanlı bir bakış, gözlerimden geceye damla damla inen...
Marmara... gözlerimi aldatamıyorum baktıkça... karşı sahilli deniz....
Yüreğim gecenin lacivertine kanadı kanayacak derken... Acil servis müpdelası ellerim, yaralarımın üstüne parmağını bastırıyor....
Gözbebeklerimde Kız Kulesi sureti.... Dudağımdaki ıslık... çok eski zamanlardan bir hüzün...
Ben, dudaklarımı susturdum da... mürekkep izlerim susmadı geceye...
Geceye ses... Dudağıma sus...
Yüreğimin en ince teli şimdi...
Denize mavi... martıya çığlık....
Tenimde üşüten bir şehir kokusu....
Yalnızlık...
Her solukta yalnızlık....
Her göz yaşında bir ölüm...
Her yürek kanamasında bir atım...
Koca bir ''SUS'' olurum sonra geceye...
Sus!
Susar dudaklarım susmasına da... Parmaklarım gecenin en matemli yerine susuşlarımı konuşturur....