Gidişinin sessizliğinde karanlık çöktü üzerime. Ben geceyi sana bırakıyorum çok mu geldi diline. Şimdi acılarımı düzenliyorum alfabetik sıraya göre. Belki bu yüzden en acılarım “A” ile başlamakta. AŞK, AYRILIK, ACIM…
Bişeyler oldu. Bi ses duydum sanki, bi renk gezindi başucumda. Kırmızımıydı seçemedim. Korktum bilinçsizliğimden. Koşup açmak istedim lambayı bu oyunu bozmak için. Olmadı. Gelen sensindir belki diye yapamadım. Ama korktum. Saklandım ürkek bir çocuk gibi yüreğimin arkasına. Sensen nasılsa acıtamazdın yüreğimi, acıtacak bi şey bırakmamıştın ki…
Sesin geldi mutfaktan… koştum… ışık yanmıyordu, karanlıktı, yoktun… oturma odasında yoktun, balkonda yoktun, karanlıktı her yer… çöktüm dizlerimin üstüne…terlemiş miydim… üşüyordum… yemin ederim sesin vardı ama sen yoktun…
Sonra ; Bi otobüsün ter kokan koltuğunda buldum ağırlaşmış bedenimi. Anımsıyorum… yürüyordum…yürürken, ayaklarımın altı acıyordu… paçalarım ıslanıyordu… yağmur yoktu… kocaman bi şehre vardı yüreğimi acile yetiştirecek olan otobüs. Yerim bir balkon altıydı, bir park gölgesi…dar geldim dört duvara…kovdu beni gözlerin… ellerin itti göğsümün kafesini. Göğsüm kaldı elinde. Hadi yıka ellerini, kan yakışmıyor senin ellerine…baksana gözlerime; gelmiştim ama Hoş gelmemiş miydim?
Anadolu’nun en iç şehri, sevdiğimin şehri, kabullenmedi surlarının dibinde ağlamamı. “İçsiz bedenler kabul edilmez” yazıyordu resmi banklarda. Sonrası yine otobüs, yine yol, yine göç, yine ter kokusu… kucaklaşmadan bir veda… içilemeyen son sigara… ey yar!!! Yolum açık m’ola?
En mutluluk için umudum var daha bu şizofrenyamda. Nasılsa 29 harf sırayla. Nasılsa diyorum “A”şk ile yandığım gecelerde “F” tipi bir “Ö” lümü atlatabilirsem, ne kalır ki, biliyorum sen saklısın bu alfabenin son harfinde…
Bişeyler oldu. Bi ses duydum sanki, bi renk gezindi başucumda. Kırmızımıydı seçemedim. Korktum bilinçsizliğimden. Koşup açmak istedim lambayı bu oyunu bozmak için. Olmadı. Gelen sensindir belki diye yapamadım. Ama korktum. Saklandım ürkek bir çocuk gibi yüreğimin arkasına. Sensen nasılsa acıtamazdın yüreğimi, acıtacak bi şey bırakmamıştın ki…
Sesin geldi mutfaktan… koştum… ışık yanmıyordu, karanlıktı, yoktun… oturma odasında yoktun, balkonda yoktun, karanlıktı her yer… çöktüm dizlerimin üstüne…terlemiş miydim… üşüyordum… yemin ederim sesin vardı ama sen yoktun…
Sonra ; Bi otobüsün ter kokan koltuğunda buldum ağırlaşmış bedenimi. Anımsıyorum… yürüyordum…yürürken, ayaklarımın altı acıyordu… paçalarım ıslanıyordu… yağmur yoktu… kocaman bi şehre vardı yüreğimi acile yetiştirecek olan otobüs. Yerim bir balkon altıydı, bir park gölgesi…dar geldim dört duvara…kovdu beni gözlerin… ellerin itti göğsümün kafesini. Göğsüm kaldı elinde. Hadi yıka ellerini, kan yakışmıyor senin ellerine…baksana gözlerime; gelmiştim ama Hoş gelmemiş miydim?
Anadolu’nun en iç şehri, sevdiğimin şehri, kabullenmedi surlarının dibinde ağlamamı. “İçsiz bedenler kabul edilmez” yazıyordu resmi banklarda. Sonrası yine otobüs, yine yol, yine göç, yine ter kokusu… kucaklaşmadan bir veda… içilemeyen son sigara… ey yar!!! Yolum açık m’ola?
En mutluluk için umudum var daha bu şizofrenyamda. Nasılsa 29 harf sırayla. Nasılsa diyorum “A”şk ile yandığım gecelerde “F” tipi bir “Ö” lümü atlatabilirsem, ne kalır ki, biliyorum sen saklısın bu alfabenin son harfinde…