Katıksız bir sevginin esiriydim
Ki ben sen gidene dek hep böyle bilmekteydim Kırbacını eline alan hayat kamçılamak için benliğimi sıraya soktu beni de diğer geride kalan sevdalılar gibi… Yemedim değil hani yüreğimin en sol yanından o kırbacı acıdı da canım Yine de isyan etmedim sana kızamadım beni benden alan hayata…
Hükmü yok tesiri yok tümcelerimin;
Olmasını da beklemiyordu ki sen yanlarımın örtülü yerleri… Zaten kâfi gelmedi onca çırpınarak kurduğum cümlelerim “kalmana”… Öyle ya; tümcelerimi kıstırıp bir kenarda gitmeyi seçmiştin çoktan Ayağının hep bir yanı gideceğin yola çevrilmişti; çelme atsaydım düşmenle değişir miydi ki yönü? Düşünmekle yetinenlerdenim
Sarhoş ederdim düşlerimi sonra bozguna uğratıp izlerdim düşüşlerini… Saçma geliyor yaptıklarım şimdi sana; ama saçmalamaya da ihtiyacım var be elzem
Sessizdim;
Sessizliğimin yırtan cümlelerin kurulana kadar Yüklemsiz tümcelere emanet ederken seslenişlerimi öznesini cebimde sakladım Hatta yazım kılavuzunu bırakarak bir kenara noktalama imlerine takılmadan seni sana anlattım Aşkımız noktayla noktalanırken virgüllerle bağlandı yaşanmışlıklar ünlemlerle son buldu korkular ayraçlarla kayboldu umutlar geride kalansa bolca soru imleri… Şimdi kullanıyorum kullanabildiğim kadar; “neden niçin nasıl” diye soru imlerini…
Hasretin;
Hücrelerimin uğrak yeri olurken nasıl olurda yokluğunda prangaya vurulmam Susmalardayım sana her susuşlarımda… Sinesi çatlamış duvarlarımın asi halleri devrilirken masum bir çocuk kaplar açık kalan yanları… İki yanağını dolduran GaMZesi kocaman umutla bakan gözleri birden anımsatır seni… Keza ne çok isterim o an saksımda büyüttüğüm kirpiklerinin gözlerinde anlam kazanmasını; çünkü en çok gözlerinin buğulu yanlarını severdim griye çalındıktı hani
Sahi senin gözlerin en çok hangi rengi benimserdi?
Düşümsün düşüşlerimde; şimdi kal öylece gri gözlerinle gri odamın penceresinde…
Ki ben sen gidene dek hep böyle bilmekteydim Kırbacını eline alan hayat kamçılamak için benliğimi sıraya soktu beni de diğer geride kalan sevdalılar gibi… Yemedim değil hani yüreğimin en sol yanından o kırbacı acıdı da canım Yine de isyan etmedim sana kızamadım beni benden alan hayata…
Hükmü yok tesiri yok tümcelerimin;
Olmasını da beklemiyordu ki sen yanlarımın örtülü yerleri… Zaten kâfi gelmedi onca çırpınarak kurduğum cümlelerim “kalmana”… Öyle ya; tümcelerimi kıstırıp bir kenarda gitmeyi seçmiştin çoktan Ayağının hep bir yanı gideceğin yola çevrilmişti; çelme atsaydım düşmenle değişir miydi ki yönü? Düşünmekle yetinenlerdenim
Sarhoş ederdim düşlerimi sonra bozguna uğratıp izlerdim düşüşlerini… Saçma geliyor yaptıklarım şimdi sana; ama saçmalamaya da ihtiyacım var be elzem
Sessizdim;
Sessizliğimin yırtan cümlelerin kurulana kadar Yüklemsiz tümcelere emanet ederken seslenişlerimi öznesini cebimde sakladım Hatta yazım kılavuzunu bırakarak bir kenara noktalama imlerine takılmadan seni sana anlattım Aşkımız noktayla noktalanırken virgüllerle bağlandı yaşanmışlıklar ünlemlerle son buldu korkular ayraçlarla kayboldu umutlar geride kalansa bolca soru imleri… Şimdi kullanıyorum kullanabildiğim kadar; “neden niçin nasıl” diye soru imlerini…
Hasretin;
Hücrelerimin uğrak yeri olurken nasıl olurda yokluğunda prangaya vurulmam Susmalardayım sana her susuşlarımda… Sinesi çatlamış duvarlarımın asi halleri devrilirken masum bir çocuk kaplar açık kalan yanları… İki yanağını dolduran GaMZesi kocaman umutla bakan gözleri birden anımsatır seni… Keza ne çok isterim o an saksımda büyüttüğüm kirpiklerinin gözlerinde anlam kazanmasını; çünkü en çok gözlerinin buğulu yanlarını severdim griye çalındıktı hani
Sahi senin gözlerin en çok hangi rengi benimserdi?
Düşümsün düşüşlerimde; şimdi kal öylece gri gözlerinle gri odamın penceresinde…