Vakit gece yarısı
Hüzün kar beyaz iniyor gökyüzünden kimsesizliğimin üstüne
İç çekişlerimden buğulanmış gözlerimin ardından insanlar geçiyor,telaşlı
Ömrümün en derin uçurumunun kıyısındayım bu gece
Ve ölüm bir ;ayrılık; ötemde
Yürüyorum;
Her adımda kentin ayaza durmuş nefesi işliyor içime
Hadi yâr tut gözlerimden;
(d)üşüyorum!
Neredesin?
Gittiğinden beri gelmeyişlerinin kapı eşiklerinde nöbet tutuyor gözlerim
Ve hiç tanımadığım çocukların isimsizliğinde arıyorum seni
Belki hâlâ aynı şehrin sokaklarını tüketmekteyiz
Az önce yanımdan geçip gittin belki de! Kim bilir?
Yahut binlerce kilometre var aramızda
Ve bir yerlerde bana benzemeyen birini beklemektesin
Ama sen bil!
Bülbül gülce,ben sence konuşuyorum nicedir; Unuttun mu?
Birbirine koşan cümlelerimiz vardı
Dudaklarımızın kelepçe yüklü şehirlerinden kaçan
Ne vakit aşk düşse geceye;
Mısra mısra sevda damlardı parmaklarımızdan
Ve kafiyeler dökülürdü uykusuzluğumuzun üstüne;
Karanlığa sarılır,ağlardık;
Sonra kelimelerimiz kesişirdi aşkın parantez içlerinde
Söylesene kandırdın mı beni?
Yüreğinin tüm acılarını içime saldın ve benliğimi çalıp gittin mi benden?
Öyleyse sen de yalancı çıktın yâr!
Sen de aşkı var zannettirdin bana ve gittin!
Sonrası hiçlik,sonrası acı,sonrası bir yokluğun başlangıcı;
Yoksun!
El ele yürüdüğümüz tüm yokuşları devirdim dilimin üstüne ve sustum!
Sesim yokluğunun ayak izinde gömülü durur şimdi
Ve yüzümde kırılgan gülümseyişleri çocukların;
Var mı haberin?
Parmaklarım Şehirlerarası hüzün taşıyan bir trenin tozlu camında
Yüreğimde müebbete hüküm giydi adın!
Adın ki dilimin ucunda küf tutmuş altı kurşun
Adın ki her harfinde uçurumlarından düşüyorum
Ama bil ve unutma!
Kan kaybından değil
"SEN" KAYBINDAN OLACAK SONUM!
Vakit yokluğunun ilkbaharı
Umudu sende kalmış yarınlara göçüyorum
Ceplerimde yağmurlarla boyanmış düşlerim var
Ve ellerimde yalanlara batırılmış parmaklarının izi
Bu gece bir "ben" daha tükettim tütünlerin gölgesinde
Ve bir gün daha tükendim gözlerinsiz
Tükenmiş zamanların zemherisinde kayıbım şimdi
Takvimler benden,ben gözlerinden habersiz
Kentin üşüyen sokaklarını soluklarımla ısıtarak yürüyorum sensizliğe
Bir çift ayak izinden ibaret yas karası istasyonlara bırakabildiğim
Ben zaten hep kendimi uğurluyorum tren garlarının veda sahnelerinde
Hep kendimden gidiyorum
Ve en çok düşlerimden vuruluyorum İstanbul'un eteklerinde
Kimse bilmiyor; tükeniyorum!
Sen-sizce ölüyorum gözlerimin önünde
Ve sessizce karşılıyorum aşka boyanmış gül rengince toprağın bedenine
öylece kayıp giderken ellerimden bir adım bile atamıyorum kendime
İçime işleyen sevdanın raylara mimlenmiş intihar eylemlerinden kurtaramıyorum yüreğimi
Ve vagonları yokluğunla dolu trenlere ezdiriyorum bensizliğimi
Biliyorum çaresi yok bu hastalığın
Biliyorum yokluğum yokluğuna vurgun
Ve anladım ki alfabesi yok yokluğun
Susuyorum!
Dönmeyeceksen ateşe ver senli düşlerimi
Ve ört üstüme geceyi
Uyuyacağım!
Yolum çok, çook uzun
Ve yine söylüyorum;
Kan kaybından değil
"SEN" KAYBINDAN OLACAK SONUM!
Hüzün kar beyaz iniyor gökyüzünden kimsesizliğimin üstüne
İç çekişlerimden buğulanmış gözlerimin ardından insanlar geçiyor,telaşlı
Ömrümün en derin uçurumunun kıyısındayım bu gece
Ve ölüm bir ;ayrılık; ötemde
Yürüyorum;
Her adımda kentin ayaza durmuş nefesi işliyor içime
Hadi yâr tut gözlerimden;
(d)üşüyorum!
Neredesin?
Gittiğinden beri gelmeyişlerinin kapı eşiklerinde nöbet tutuyor gözlerim
Ve hiç tanımadığım çocukların isimsizliğinde arıyorum seni
Belki hâlâ aynı şehrin sokaklarını tüketmekteyiz
Az önce yanımdan geçip gittin belki de! Kim bilir?
Yahut binlerce kilometre var aramızda
Ve bir yerlerde bana benzemeyen birini beklemektesin
Ama sen bil!
Bülbül gülce,ben sence konuşuyorum nicedir; Unuttun mu?
Birbirine koşan cümlelerimiz vardı
Dudaklarımızın kelepçe yüklü şehirlerinden kaçan
Ne vakit aşk düşse geceye;
Mısra mısra sevda damlardı parmaklarımızdan
Ve kafiyeler dökülürdü uykusuzluğumuzun üstüne;
Karanlığa sarılır,ağlardık;
Sonra kelimelerimiz kesişirdi aşkın parantez içlerinde
Söylesene kandırdın mı beni?
Yüreğinin tüm acılarını içime saldın ve benliğimi çalıp gittin mi benden?
Öyleyse sen de yalancı çıktın yâr!
Sen de aşkı var zannettirdin bana ve gittin!
Sonrası hiçlik,sonrası acı,sonrası bir yokluğun başlangıcı;
Yoksun!
El ele yürüdüğümüz tüm yokuşları devirdim dilimin üstüne ve sustum!
Sesim yokluğunun ayak izinde gömülü durur şimdi
Ve yüzümde kırılgan gülümseyişleri çocukların;
Var mı haberin?
Parmaklarım Şehirlerarası hüzün taşıyan bir trenin tozlu camında
Yüreğimde müebbete hüküm giydi adın!
Adın ki dilimin ucunda küf tutmuş altı kurşun
Adın ki her harfinde uçurumlarından düşüyorum
Ama bil ve unutma!
Kan kaybından değil
"SEN" KAYBINDAN OLACAK SONUM!
Vakit yokluğunun ilkbaharı
Umudu sende kalmış yarınlara göçüyorum
Ceplerimde yağmurlarla boyanmış düşlerim var
Ve ellerimde yalanlara batırılmış parmaklarının izi
Bu gece bir "ben" daha tükettim tütünlerin gölgesinde
Ve bir gün daha tükendim gözlerinsiz
Tükenmiş zamanların zemherisinde kayıbım şimdi
Takvimler benden,ben gözlerinden habersiz
Kentin üşüyen sokaklarını soluklarımla ısıtarak yürüyorum sensizliğe
Bir çift ayak izinden ibaret yas karası istasyonlara bırakabildiğim
Ben zaten hep kendimi uğurluyorum tren garlarının veda sahnelerinde
Hep kendimden gidiyorum
Ve en çok düşlerimden vuruluyorum İstanbul'un eteklerinde
Kimse bilmiyor; tükeniyorum!
Sen-sizce ölüyorum gözlerimin önünde
Ve sessizce karşılıyorum aşka boyanmış gül rengince toprağın bedenine
öylece kayıp giderken ellerimden bir adım bile atamıyorum kendime
İçime işleyen sevdanın raylara mimlenmiş intihar eylemlerinden kurtaramıyorum yüreğimi
Ve vagonları yokluğunla dolu trenlere ezdiriyorum bensizliğimi
Biliyorum çaresi yok bu hastalığın
Biliyorum yokluğum yokluğuna vurgun
Ve anladım ki alfabesi yok yokluğun
Susuyorum!
Dönmeyeceksen ateşe ver senli düşlerimi
Ve ört üstüme geceyi
Uyuyacağım!
Yolum çok, çook uzun
Ve yine söylüyorum;
Kan kaybından değil
"SEN" KAYBINDAN OLACAK SONUM!
alıntı