ANITTAKI FUZE
İsa peygamberi çarmıhtan indiren havarilerinden biri el ve ayaklarındaki çivileri söktükten sonra saklamış. Bu çiviler daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu'na teslim edilmiş. Bizans imparatorlarından biri sonsuza kadar korunabilmesi için Hz İsa'nın çivilerini Çemberlitaş'ın temeline gömdürtmüş. Bu paha biçilmez çiviler hala Çemberlitaş'ın temelinde gömülüymüş.
İsa peygamberi çarmıhtan indiren havarilerinden biri el ve ayaklarındaki çivileri söktükten sonra saklamış. Bu çiviler daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu'na teslim edilmiş. Bizans imparatorlarından biri sonsuza kadar korunabilmesi için Hz İsa'nın çivilerini Çemberlitaş'ın temeline gömdürtmüş. Bu paha biçilmez çiviler hala Çemberlitaş'ın temelinde gömülüymüş.
Beşiktaş'taki sütuna benzeyen ne idüğü belirsiz anıt aslında bir füze rampasıymış. O yüzden silindir şeklinde yapılmış. Nüfus sayımı yapılırken sabaha karşı kimsenin göremeyeceği bir saatte içine füze yerleştirilmiş. Füze yerleştirme harekatı çok gizli yapılmış ama bir şekilde bu bilgi sızdırılmış. Bu dedikodunun doğruluğunu araştırmak isteyen iki kafadar anıtı incelemeye karar vermiş. Ancak anıtın etrafında dolanırlarken iki sivil polis tarafından anında gözaltına alınmışlar
O YASAK BU YASAK
4. Murat devri. Padişah tarafından mey (şarap) afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya başlamış. 4. Murat bi gece tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.
4. Murat devri. Padişah tarafından mey (şarap) afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya başlamış. 4. Murat bi gece tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.
Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. İpin ucunda bi testi! Sultan "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp[/url] "Bak bari" demiş.
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı "Efendi sorunu sor bakalım" demiş. Padişah "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip "Sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp "Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. Sandalcı sevinçle "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış.
4. Murat sandalcıya "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş "Hünkarım şimdi ben hangi kapıyı söylesem siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.
Padişah kağıdı alır almaz daha bakmadan yanındaki fedaisine "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
ISTANBULUN DIBI KIVRIM KIVRIM
Efsaneye göre İstanbul’un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarayı’nın gizli bi yerinden de giriliyomuş ve tünel denizin dibinden devam edip taaa Kınalıada’ya kadar gidiyomuş.
Tüneller Kapalıçarşının altından da geçiyomuş taabi. Hatta şu an Çarşı’nın gizli tutulan bi yerinden girilebiliyomuş bu tünellere. Buralarda yemek takımı üzerine çalışan gümüş kaplama atölyeleri varmış. Yerin dibindeki yere ruhsat verir mi belediye? Heepsi kaçakmış bunların. Çalışanlara da işe başladıkları gün dehlizlerden kimseye bahsetmeyeceğine dair Kur’an’a el bastırılıyomuş.
Efsaneye göre İstanbul’un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarayı’nın gizli bi yerinden de giriliyomuş ve tünel denizin dibinden devam edip taaa Kınalıada’ya kadar gidiyomuş.
Tüneller Kapalıçarşının altından da geçiyomuş taabi. Hatta şu an Çarşı’nın gizli tutulan bi yerinden girilebiliyomuş bu tünellere. Buralarda yemek takımı üzerine çalışan gümüş kaplama atölyeleri varmış. Yerin dibindeki yere ruhsat verir mi belediye? Heepsi kaçakmış bunların. Çalışanlara da işe başladıkları gün dehlizlerden kimseye bahsetmeyeceğine dair Kur’an’a el bastırılıyomuş.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyomuş ama buraları kullanmak kesinkes yasakmış. Bi keresinde biraz Kolomb ruhlarından çokça da hazine meraklarından[url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif] (çünkü hep “ilerler hazinelerle dolu o’lum” geyiği yapılırmış bu atölyelerde) üç-dört işçi çocuk denemiş ilerilere gitmeyi.
Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarmış diğerleri yollarını bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da (Allah muhafaza) aklını oynatmış. Çünkü ileriki kısımlar iskeletlerle insan boyunda böceklerle farelerle filan doluymuş. Bu çocuk bi daha hiç “yeryüzüne” çıkmamış. Büttün gün dehlizlerdeki atölyelerde filan dolaşıyomuş kim ne verirse onu yiyip gece de artık ner’de sızarsa or’da uyuyomuş. Arada da yine tünellerin ilerilerine gidip bi’kaç gün kayboluyomuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bi’şey yiyip içmeden ööyle bi noktaya bakıp duruyomuş günlerce.
PAHA BICILEMEZ CAMUR
Caponlar zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a gelip “Bey’fendicim bizim için Haliç’i temizlemek çoook çok kolay. Bi aylık iş. He deyin hemen başlayalım. Sizden bi kuruş da istemeyiz” teklifini yapmış. Ama karşılığında da “Haliç’in dibinden çıkan büttüün çamur bizim olacak Caponya’ya götüreceğiz” demişler. Teklif çok cazip ama Dalan deyip geçme akıllı adam hemen atlar mı hiç öyle? “Siz bana 2 gün müsaade edin biraz düşüneyim sonra size kararımı bildiririm” demiş.
Abicim Dalan accayip pirelenmiş taabi. “Yahu bu işin içinde bi bit yeniği var. Elin Caponu napıcak bu balçığı?” diye diye kafayı sıyırmış. O ara nerden aklına geldiyse bizim Güzel Sanatlar’ı aramış. “Hocalara bi danışayım bakayım ne diy’cekler?” diye düşünmüş. Üstadım hocalar daha mevzuyu duyar duymaz “Amman sayın Dalan hemmmen bu teklifi reddedin. Haliç’in dibindeki çamur dünyanın en değerli seramik çamurudur. Bunun 100 gramı havada karada enn az 10 bin dolar eder. Bu Caponlar sizi kazıklamaya çalışıyo” diye feryat etmiş. Dalan ertesi gün sınırdışı ettirmiş Capon grubu. Teresler avuçlarını yalaya yalaya binmişler uçağa. Valla bu Caponlardan korkulur abicim. Adamlar neyin hesabını yapıp gelmiş taa buralara...
Caponlar zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a gelip “Bey’fendicim bizim için Haliç’i temizlemek çoook çok kolay. Bi aylık iş. He deyin hemen başlayalım. Sizden bi kuruş da istemeyiz” teklifini yapmış. Ama karşılığında da “Haliç’in dibinden çıkan büttüün çamur bizim olacak Caponya’ya götüreceğiz” demişler. Teklif çok cazip ama Dalan deyip geçme akıllı adam hemen atlar mı hiç öyle? “Siz bana 2 gün müsaade edin biraz düşüneyim sonra size kararımı bildiririm” demiş.
Abicim Dalan accayip pirelenmiş taabi. “Yahu bu işin içinde bi bit yeniği var. Elin Caponu napıcak bu balçığı?” diye diye kafayı sıyırmış. O ara nerden aklına geldiyse bizim Güzel Sanatlar’ı aramış. “Hocalara bi danışayım bakayım ne diy’cekler?” diye düşünmüş. Üstadım hocalar daha mevzuyu duyar duymaz “Amman sayın Dalan hemmmen bu teklifi reddedin. Haliç’in dibindeki çamur dünyanın en değerli seramik çamurudur. Bunun 100 gramı havada karada enn az 10 bin dolar eder. Bu Caponlar sizi kazıklamaya çalışıyo” diye feryat etmiş. Dalan ertesi gün sınırdışı ettirmiş Capon grubu. Teresler avuçlarını yalaya yalaya binmişler uçağa. Valla bu Caponlardan korkulur abicim. Adamlar neyin hesabını yapıp gelmiş taa buralara...
HALICIN DIBI ALTIN DOLU
Bedrettin Dalan’ın Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu zamanlar... Hani “Haliç’in suyu benim gözlerimin rengiyle aynı olacak” filan da demişti. İşte tam o sıralarda Caponlar Dalan’a gelip “Bey’fendi bizim teknolojimizle Haliç’i temizlemek çocuk oyuncağı. Burayı 6 ayda temizleriz ama tek şartımız var: Haliç’in dibinden çıkan heeerşey bizim olacak” demiş. Taabi Dalan yılların kurdu yutar mı hiç küçücük Capon’un cinliğini. “Olmaz” demiş “Gidin kendinize başka bi aptal bulun!”
Neden? Çünkü Dalan da Caponlar gibi biliyomuş ki Haliç’in dibi silme tonlarca altınla dolu. Zamanında Fatih İstanbul’u fethettiğinde bütün Bizanslılar altınlarını “Türko’lara yedireceğime denize atarım daha iyi” diyerek Haliç’e sallamış. Osmanlı’dan kaçmaya çalışan o zamanın Bizans İmparatoru Justinyen’in gemisi de Haliç’ten çıkamadan batırılmış. Bizans sarayının büttüüün hazineleri denizin dibini boylamış. Yine Osmanlı zamanında seferden dönen bi’kaç kalyon da getirdikleri ganimetleri boşaltamadan batmışlar Haliç’te. Yağni yer gök altınmış dipte. Bu altınların şimdiki değeri de öyle böyle değil bizim hazineyi yüze katlarmış. E altın bu çamurun içinde de olsa paslanacak değil ya hala ilk günkü değerindeymiş hepsi.
Bedrettin Dalan’ın Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu zamanlar... Hani “Haliç’in suyu benim gözlerimin rengiyle aynı olacak” filan da demişti. İşte tam o sıralarda Caponlar Dalan’a gelip “Bey’fendi bizim teknolojimizle Haliç’i temizlemek çocuk oyuncağı. Burayı 6 ayda temizleriz ama tek şartımız var: Haliç’in dibinden çıkan heeerşey bizim olacak” demiş. Taabi Dalan yılların kurdu yutar mı hiç küçücük Capon’un cinliğini. “Olmaz” demiş “Gidin kendinize başka bi aptal bulun!”
Neden? Çünkü Dalan da Caponlar gibi biliyomuş ki Haliç’in dibi silme tonlarca altınla dolu. Zamanında Fatih İstanbul’u fethettiğinde bütün Bizanslılar altınlarını “Türko’lara yedireceğime denize atarım daha iyi” diyerek Haliç’e sallamış. Osmanlı’dan kaçmaya çalışan o zamanın Bizans İmparatoru Justinyen’in gemisi de Haliç’ten çıkamadan batırılmış. Bizans sarayının büttüüün hazineleri denizin dibini boylamış. Yine Osmanlı zamanında seferden dönen bi’kaç kalyon da getirdikleri ganimetleri boşaltamadan batmışlar Haliç’te. Yağni yer gök altınmış dipte. Bu altınların şimdiki değeri de öyle böyle değil bizim hazineyi yüze katlarmış. E altın bu çamurun içinde de olsa paslanacak değil ya hala ilk günkü değerindeymiş hepsi.