Seni özlemenin ne demek olduğunu sor bana...
Yetmiş iki dilde anlatabilirim...
Kitabını yazabilirim sayfalarca...
Yalnızlığın rezilliğini kokuşmuşluğunu ve çıplaklığını da. ..
Ama hiç kimse
Kavuşmanın güzelliğini sormasın bana / anlatamam...
Ben sana hiç kavuşmadım ki..!
Bilmiyorum dudakların nasıldır...
Sıcak mı ateş topu kadar yoksa soğuk mu
Buza kesmiş bir bardak su gibi
Kıvrımlarına kırmızı karanfiller mi tutunmuş
Küle gizlenmiş kor mu var
Tenime değdiğinde dudakların cemre mi düşer bedenime...
Mızrap değen bir saz teli gibi titrer mi yüreğim bilmiyorum...
Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki...!
Bir kadını sardığında kolların
Ürkek ceylânlar nasıl kurtulur tuzağından...
Dolu yemiş yaprak gibi nasıl titrer bir yürek...
Ellerin nasıl okşar bir bedeni...
Goncalar nasıl güle döner sıcaklığınla / bilmiyorum...
Hiç sana sarılıp yatmadım ki...!
Kısacası: tatmadım kavuşmayı / anlatamam...
Ama...
Seni özlemenin kitabını yazabilirim...
Anlatabilirim daldaki kuşa / topraktaki solucana...
Yokluğunda yıllardır özlemine dayanmayı öğrendim...
Yokluğuna katlanmayı aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa ...
Ustası oldum beklemenin tükenmek pahasına...!
Ama hiç kimse / kavuşmayı...
İki derenin birbirine karışıp sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu
Sormasın bana anlatamam...
Çünkü seninle ben ayrı kaynaktan doğmuş
Sularında hasretleri taşıyan başka denizlere koşan iki ırmağız...
Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları aynamızda ayrı gökleri yansıtırız. ..
İşte onun için
İki dere nasıl karışır birbirine asıl sığar iki nehir bir yatağa /bilmiyorum...
Seninle hiç aynı yatakta coşmadım ki...!
Sen bana /yalnızca
Ve sadece kahpe sensizliği sor ...
Rezil beklemeyi özlemeyi sor...
Tanrı şahidimdir kurda kuşa dağa taşa bile anlatabilirim...
Demem o ki uzaktaki yakınım vuslatlara yabancıyım
Ama...
Seni özlemenin kitabını yazabilirim...!
Yetmiş iki dilde anlatabilirim...
Kitabını yazabilirim sayfalarca...
Yalnızlığın rezilliğini kokuşmuşluğunu ve çıplaklığını da. ..
Ama hiç kimse
Kavuşmanın güzelliğini sormasın bana / anlatamam...
Ben sana hiç kavuşmadım ki..!
Bilmiyorum dudakların nasıldır...
Sıcak mı ateş topu kadar yoksa soğuk mu
Buza kesmiş bir bardak su gibi
Kıvrımlarına kırmızı karanfiller mi tutunmuş
Küle gizlenmiş kor mu var
Tenime değdiğinde dudakların cemre mi düşer bedenime...
Mızrap değen bir saz teli gibi titrer mi yüreğim bilmiyorum...
Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki...!
Bir kadını sardığında kolların
Ürkek ceylânlar nasıl kurtulur tuzağından...
Dolu yemiş yaprak gibi nasıl titrer bir yürek...
Ellerin nasıl okşar bir bedeni...
Goncalar nasıl güle döner sıcaklığınla / bilmiyorum...
Hiç sana sarılıp yatmadım ki...!
Kısacası: tatmadım kavuşmayı / anlatamam...
Ama...
Seni özlemenin kitabını yazabilirim...
Anlatabilirim daldaki kuşa / topraktaki solucana...
Yokluğunda yıllardır özlemine dayanmayı öğrendim...
Yokluğuna katlanmayı aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa ...
Ustası oldum beklemenin tükenmek pahasına...!
Ama hiç kimse / kavuşmayı...
İki derenin birbirine karışıp sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu
Sormasın bana anlatamam...
Çünkü seninle ben ayrı kaynaktan doğmuş
Sularında hasretleri taşıyan başka denizlere koşan iki ırmağız...
Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları aynamızda ayrı gökleri yansıtırız. ..
İşte onun için
İki dere nasıl karışır birbirine asıl sığar iki nehir bir yatağa /bilmiyorum...
Seninle hiç aynı yatakta coşmadım ki...!
Sen bana /yalnızca
Ve sadece kahpe sensizliği sor ...
Rezil beklemeyi özlemeyi sor...
Tanrı şahidimdir kurda kuşa dağa taşa bile anlatabilirim...
Demem o ki uzaktaki yakınım vuslatlara yabancıyım
Ama...
Seni özlemenin kitabını yazabilirim...!