[INDENT][SIZE="3"]
Ne mutludur o çocuklar ki, dünyayı onlara babaları tanıştırmıştır! Ne mutludur o çocuklar ki, "iç dünyaları" nı anneleri emzirmiştir!
***
Bir erkek nasıl olgunlaşır? Önce babasıyla çatışarak, sonra babasını anlayarak, daha sonra babasıyla anlaşarak... Üstelik bazıları en sonunda şaşılacak biçimde babasına benzer. Evli olmayan erkekler bu tuhaf süreci pek fark etmezler. Evli olanlarda ise fark eden karılarıdır!
***
Kızlarda süreç tersten işler. Pek erken babalarıyla anlaşırlar, daha sonra (ya şiddetle ya da istemeye istemeye) çatışırlar! Babayı anlamak mı? Kızlar için bu imkânsızdır. Babalarını anlayışla karşılamak yeter onlara!
***
Babayı sevmek ve baba tarafından sevilmek var bir de... Bu sevginin temel özelliğini Oğuz Atay ne güzel ifade etmiştir: "Galiba, biz babacığım, birbirimizi hep böyle anlamadan sevdik." (Babama Mektup)
***
Bir babayla 30'lu yaşlardaki oğlunu uzaktan gözlemlerseniz, genellikle birbirine tahammül etmeye çalışan iki adam görürsünüz. İlginçtir ama verdikleri ilk izlenim budur. Aralarındaki sevgi bağı hemen ele vermez kendini...
***
Kızlar ve babaları... Çok yazdım, bir daha yazayım. Galiba bir kızın henüz çocuk veya ergenken babası tarafından kırılmış kalbinin onarılması imkânsız bir şey! Çok sonraları sevgililerin bunu becerebileceğini sanıyorlar. Oysa bir hayalden öteye gidemiyor bu!
***
Babalığın değerlerini; iyi baba olmakla "iyi insan" olmak arasındaki derin bağları çok ihmal ediyoruz. Günümüz toplumlarında "erkeklik" hâlâ çok güçlü, hâlâ iktidarı elinde tutuyor. Ama gelen vuruyor, giden vuruyor babalara!
***
Alberto Moravia erkeklerin anneliğe çok önem vermelerine karşın evlenirken kendilerine bir "eş" seçtiklerini fakat kadınların evlenirken gayet bilinçli olarak kendine bir "eş" değil, çocuklarına baba seçtiğini söylemişti. Haklı mıydı?
***
Israrla boşanmayı seçen kadınlara bakın! Kötü bir "koca" olsaydı, yine de katlanıp değiştirmeye çalışabilecekleri adamlardan kötü bir "baba" olduklarına inandıkları için ayrılmak isterler. Henüz çocukları yoksa bile...
***
Yaşamak beklemektir. Ama kalabalıklar değil "ne beklediklerini", beklediklerini bile bilmezler!
***
"Sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız, kanımız senden/ ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller, kimin elleri." (Turgut Uyar)
***
Belki sadece âşıklar "bekleyiş"in farkındadır. Hayatın, doğanın, evrenin beklediğini bilirler. Çünkü onlar yan yanayken bile olmayan bir şey vardır! Tamamlanmayan!.. [/SIZE][/INDENT]
Ne mutludur o çocuklar ki, dünyayı onlara babaları tanıştırmıştır! Ne mutludur o çocuklar ki, "iç dünyaları" nı anneleri emzirmiştir!
***
Bir erkek nasıl olgunlaşır? Önce babasıyla çatışarak, sonra babasını anlayarak, daha sonra babasıyla anlaşarak... Üstelik bazıları en sonunda şaşılacak biçimde babasına benzer. Evli olmayan erkekler bu tuhaf süreci pek fark etmezler. Evli olanlarda ise fark eden karılarıdır!
***
Kızlarda süreç tersten işler. Pek erken babalarıyla anlaşırlar, daha sonra (ya şiddetle ya da istemeye istemeye) çatışırlar! Babayı anlamak mı? Kızlar için bu imkânsızdır. Babalarını anlayışla karşılamak yeter onlara!
***
Babayı sevmek ve baba tarafından sevilmek var bir de... Bu sevginin temel özelliğini Oğuz Atay ne güzel ifade etmiştir: "Galiba, biz babacığım, birbirimizi hep böyle anlamadan sevdik." (Babama Mektup)
***
Bir babayla 30'lu yaşlardaki oğlunu uzaktan gözlemlerseniz, genellikle birbirine tahammül etmeye çalışan iki adam görürsünüz. İlginçtir ama verdikleri ilk izlenim budur. Aralarındaki sevgi bağı hemen ele vermez kendini...
***
Kızlar ve babaları... Çok yazdım, bir daha yazayım. Galiba bir kızın henüz çocuk veya ergenken babası tarafından kırılmış kalbinin onarılması imkânsız bir şey! Çok sonraları sevgililerin bunu becerebileceğini sanıyorlar. Oysa bir hayalden öteye gidemiyor bu!
***
Babalığın değerlerini; iyi baba olmakla "iyi insan" olmak arasındaki derin bağları çok ihmal ediyoruz. Günümüz toplumlarında "erkeklik" hâlâ çok güçlü, hâlâ iktidarı elinde tutuyor. Ama gelen vuruyor, giden vuruyor babalara!
***
Alberto Moravia erkeklerin anneliğe çok önem vermelerine karşın evlenirken kendilerine bir "eş" seçtiklerini fakat kadınların evlenirken gayet bilinçli olarak kendine bir "eş" değil, çocuklarına baba seçtiğini söylemişti. Haklı mıydı?
***
Israrla boşanmayı seçen kadınlara bakın! Kötü bir "koca" olsaydı, yine de katlanıp değiştirmeye çalışabilecekleri adamlardan kötü bir "baba" olduklarına inandıkları için ayrılmak isterler. Henüz çocukları yoksa bile...
***
Yaşamak beklemektir. Ama kalabalıklar değil "ne beklediklerini", beklediklerini bile bilmezler!
***
"Sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız, kanımız senden/ ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller, kimin elleri." (Turgut Uyar)
***
Belki sadece âşıklar "bekleyiş"in farkındadır. Hayatın, doğanın, evrenin beklediğini bilirler. Çünkü onlar yan yanayken bile olmayan bir şey vardır! Tamamlanmayan!.. [/SIZE][/INDENT]