Yalnızlığın o soğuk sesini her duyuşumda ürperiyor tüylerim. Koca bir sonsuzluk gibi yokluğun, hani şeytan yokladı derler ya, onun gibi titreyerek içine düşüyorum.
İnsan değişiyor acılarda, büyüyor. Yüreğini terbiye ediyor. Susmayı, sabretmeyi, kanamayı, parçalanmayı öğreniyor.
Beni yokluğunla sınıyor hayat, rendeliyor her yanımı. Bir bıçakla kesip yalnızlıklarımı, aşka yenik düşürüyor. O zaman daha çok kanıyorum.
Alışılmıyor yokluklara denir ya; aksine en kolay yokluklara alışıyor insan. Parasızlığa, yoksunluğa, azlığa, kanaat etmeye, idare etmeye çabuk alışılıyor çünkü akıl yokluk nedir anlıyor. Sevda hariç!
En zor şartlarda hayatta kalmayı başaran insanoğlunun, konu aşk olduğunda eriyip gitmesi tuhaf değil mi? Aşk dediğin, demir olsa eritiyor!
Ben de alışmaya çalışıyorum bu yalın halime. Masaya iki tabak koymadan akşam yemekleri hazırlamaya, korkulu bir rüyaya uyandığımda sarılacak kimse olmadığı gerçeğine, uyurken istediğim kadar kitap okuyup ışığı açık bırakabileceğime alışmaya çalışıyorum.
Gereksiz bir özgürlük bu! Pazar günleri futbol yorumları dinlemeye de razıydım aslında…
Hala alışmaya çalışıyorum sensizliğe…. Bir yanım eksikken yaşamanın güzel yönlerini düşünüp kendimi teskin etmeye uğraşıyorum. Bulamıyorum…
Gecenin o soğuk ve koyu yalnızlığında yıkanıyor yüreğim, her yanımı kanatıyor ayrılık. Hala gidişine alışmaya çalışıyorum… Başaramıyorum….
Candan Ünal