Asrevya! (I)
(As-rev-ya! İlk heceye düşmüş yangın… İlk hecelere
düşmüş matem…)
Asrevya! Yorgunluğunun bilmem kaçıncı gecesi. Ve
kaçıncı satırda silindi hayallerin bilmem. Esaretin ellerindesin. Özgürlüğün
için kaç nefes feda etmelisin bilmem. Bildiğim; ölüme dek yaşama direnmelisin.
Sen ki kırık olan her hayali temize çekmelisin.
Asrevya!
Kilit
vurma diline. Konuşâ€¦ Haykır… Yalancı baharlara kendini böyle teslim etme.
‘düşlerini ben katletmedim hayatın’ diyemeyecek kadar öksüz müsün kendine? Bir
ibrişimle dik benliğini hayallerine.
Asrevya!
Hayatına düşen tüm
sükûtların yerine konuş. Konuş ki sesini yazayım defterime, konuş ki sesinin
sesteşini bulayım Asrevya!
Esaretin ellerindeyim. Özgürlüğe santim santim
uzaklaşıyorum. Umuda bir dalga boyu yakınken çıkan hengâmede kayboluyorum.
Geldiğim yerin adı; bilinmez… Asrevya! Çek kurtar beni
bilinmezimden.
Asrevya!
Öyle kolay değildir vakitsiz vedaları hiçe
saymak. Kaç veda bağışladın ki böyle habersiz gidişin çaldı kapımı? Oysa gitmek
her babayiğidin harcı değil. Söylendiği gibi iki hecelik bir basitlik değil.
Gitmedim de Asrevya. Gitmedim de, gitme…
Hayata iz sürdüm, sonra bir
nefes boyu sürüldüm. Düşlerin ardında kalan bir sürgündüm Asrevya. Nedendi
sürgünlüğüm bilmedim. Elime koca bir acı sıkıştırıldı hayat tarafından. Yollarım
çizilmişti artık. Yabancı bir rotada günden güne özgürlük biriktiriyorum
mahkûmluğumun içinde…
Her yazı hayatımdan kayan bir yıldız… Sen bu
yazıların hangi durağısın Asrevya? Sen hayatımın hangi köşe taşısın?
Elvedalarımın hangi düş limanısın?
Asrevya!
Uzun bir hayattan
yaşamak biçildi payıma. Birilerinin insafına kalmıştı gülmelerim. Seni bana bu
denli bağlayan, seni benden böylesi ayıran neydi Asrevya? Kalın çizgilerle mi
çizilmişti sınırlarımız?
Asrevya!
Kalemine takılan ‘sus’ları
ayıklamakla için ayakta tuttum kendimi. Sen yazmalıydın bense, yazdıklarına bir
sus payı niyetinde ağlamalıydım. Bu yıl gitmek yılıydı Asrevya. Giderken yanıma
seni de almalı mıydım? Sonbahar görünüşlü yüzün bu şehirden ayrı kalemlere
çarpar mıydı? Asrevya! Sesin soluksuzluğa mı hüküm giyerdi
uzaklarda…
Asrevya! Sen miydin hayat cümlemin bozuk imlası?
Neresinden düzeltmeliydim bu imlâ hatasını?
İki direk arası tel
örgüler içindeyim. Yürümem yasak, düşünmem yasak, nefesler ödünç. Yaşamak yasağa
eş değerde Asrevya. Sen kadar direnemiyorum artık hayata…
Hayat,
yaşa tüketiliyormuş. Bir yerlerde belli bir sebepten eksik kalıyormuş
hep insan. Benim eksikliğim neydi? Ya çokluğum, çokluğum sen miydin
Asrevya?
Yangınların söndüğü ana dek yaşarım, küllenecek kadar
kalamam. Ki gelmesi gereken hiç gelmemişken böylesi bir yokluğa katlanamam.
Asrevya! Seni silmeye kalksam içimden geriye aklanmış bir ben kalır mı? Saf suya
batırılmış bir duyguyla ayakta durabilir mi günler? Bir sen eksik yaşayabilir
miyim? Üç isim, üç hece eksik? Senin isminin harflerini çıkarıp alfabemden YİRMİ
DOKUZ HARFTEN DÜŞÜREBİLİR MİYİM HAYATI?
Yamaya yamaya giyerim
günleri. Ayağı gözyaşlarına takılan gülmelerimi ıslaklığıyla yakarım. Bir söz
varsa dilimin ucuna sıkışan, yutarım…
Yaralarıma tuz basma
niyetindeyim Asrevya. Adım adım azad olmuş firaklara çarpar bedenim. Sen ki
kalmalarımın en asi yüzü… Sus Asrevya…
Aşk hecelerin cellâtların
elinde artık... Ve sevda bildiğin bir efsanenin kalıntıları… Şimdi; bir ‘ahh’
uzunluğundaki pişmanlıkların ardına saklanma. İki olumsuzluk arası
uçurumlardasın. Bilmem ki bu harf sesleri ne zaman yutarsın?
Asrevya!
Bin bir zırhı büründüm ve sana yazdım. Bir daha seni
kalemime dolayacak kadar cesurluk payı biçemem
kendime.
Asrevya!
Bilinmez satırlardan düştün hüzne. Kalkmaya
çalışsan her yanın acıya sarılır. Eline yüzüne bulaşır aşk öldüren cellâtların
kini…
Seni, düşlerimde kalmış o masum kız aklayamaz artık. Seni,
düşsüzlüğünde kalmış yalnızlık aklasın…
(As-rev-ya! İlk heceye düşmüş yangın… İlk hecelere
düşmüş matem…)
Asrevya! Yorgunluğunun bilmem kaçıncı gecesi. Ve
kaçıncı satırda silindi hayallerin bilmem. Esaretin ellerindesin. Özgürlüğün
için kaç nefes feda etmelisin bilmem. Bildiğim; ölüme dek yaşama direnmelisin.
Sen ki kırık olan her hayali temize çekmelisin.
Asrevya!
Kilit
vurma diline. Konuşâ€¦ Haykır… Yalancı baharlara kendini böyle teslim etme.
‘düşlerini ben katletmedim hayatın’ diyemeyecek kadar öksüz müsün kendine? Bir
ibrişimle dik benliğini hayallerine.
Asrevya!
Hayatına düşen tüm
sükûtların yerine konuş. Konuş ki sesini yazayım defterime, konuş ki sesinin
sesteşini bulayım Asrevya!
Esaretin ellerindeyim. Özgürlüğe santim santim
uzaklaşıyorum. Umuda bir dalga boyu yakınken çıkan hengâmede kayboluyorum.
Geldiğim yerin adı; bilinmez… Asrevya! Çek kurtar beni
bilinmezimden.
Asrevya!
Öyle kolay değildir vakitsiz vedaları hiçe
saymak. Kaç veda bağışladın ki böyle habersiz gidişin çaldı kapımı? Oysa gitmek
her babayiğidin harcı değil. Söylendiği gibi iki hecelik bir basitlik değil.
Gitmedim de Asrevya. Gitmedim de, gitme…
Hayata iz sürdüm, sonra bir
nefes boyu sürüldüm. Düşlerin ardında kalan bir sürgündüm Asrevya. Nedendi
sürgünlüğüm bilmedim. Elime koca bir acı sıkıştırıldı hayat tarafından. Yollarım
çizilmişti artık. Yabancı bir rotada günden güne özgürlük biriktiriyorum
mahkûmluğumun içinde…
Her yazı hayatımdan kayan bir yıldız… Sen bu
yazıların hangi durağısın Asrevya? Sen hayatımın hangi köşe taşısın?
Elvedalarımın hangi düş limanısın?
Asrevya!
Uzun bir hayattan
yaşamak biçildi payıma. Birilerinin insafına kalmıştı gülmelerim. Seni bana bu
denli bağlayan, seni benden böylesi ayıran neydi Asrevya? Kalın çizgilerle mi
çizilmişti sınırlarımız?
Asrevya!
Kalemine takılan ‘sus’ları
ayıklamakla için ayakta tuttum kendimi. Sen yazmalıydın bense, yazdıklarına bir
sus payı niyetinde ağlamalıydım. Bu yıl gitmek yılıydı Asrevya. Giderken yanıma
seni de almalı mıydım? Sonbahar görünüşlü yüzün bu şehirden ayrı kalemlere
çarpar mıydı? Asrevya! Sesin soluksuzluğa mı hüküm giyerdi
uzaklarda…
Asrevya! Sen miydin hayat cümlemin bozuk imlası?
Neresinden düzeltmeliydim bu imlâ hatasını?
İki direk arası tel
örgüler içindeyim. Yürümem yasak, düşünmem yasak, nefesler ödünç. Yaşamak yasağa
eş değerde Asrevya. Sen kadar direnemiyorum artık hayata…
Hayat,
yaşa tüketiliyormuş. Bir yerlerde belli bir sebepten eksik kalıyormuş
hep insan. Benim eksikliğim neydi? Ya çokluğum, çokluğum sen miydin
Asrevya?
Yangınların söndüğü ana dek yaşarım, küllenecek kadar
kalamam. Ki gelmesi gereken hiç gelmemişken böylesi bir yokluğa katlanamam.
Asrevya! Seni silmeye kalksam içimden geriye aklanmış bir ben kalır mı? Saf suya
batırılmış bir duyguyla ayakta durabilir mi günler? Bir sen eksik yaşayabilir
miyim? Üç isim, üç hece eksik? Senin isminin harflerini çıkarıp alfabemden YİRMİ
DOKUZ HARFTEN DÜŞÜREBİLİR MİYİM HAYATI?
Yamaya yamaya giyerim
günleri. Ayağı gözyaşlarına takılan gülmelerimi ıslaklığıyla yakarım. Bir söz
varsa dilimin ucuna sıkışan, yutarım…
Yaralarıma tuz basma
niyetindeyim Asrevya. Adım adım azad olmuş firaklara çarpar bedenim. Sen ki
kalmalarımın en asi yüzü… Sus Asrevya…
Aşk hecelerin cellâtların
elinde artık... Ve sevda bildiğin bir efsanenin kalıntıları… Şimdi; bir ‘ahh’
uzunluğundaki pişmanlıkların ardına saklanma. İki olumsuzluk arası
uçurumlardasın. Bilmem ki bu harf sesleri ne zaman yutarsın?
Asrevya!
Bin bir zırhı büründüm ve sana yazdım. Bir daha seni
kalemime dolayacak kadar cesurluk payı biçemem
kendime.
Asrevya!
Bilinmez satırlardan düştün hüzne. Kalkmaya
çalışsan her yanın acıya sarılır. Eline yüzüne bulaşır aşk öldüren cellâtların
kini…
Seni, düşlerimde kalmış o masum kız aklayamaz artık. Seni,
düşsüzlüğünde kalmış yalnızlık aklasın…