Çok uzaklarda dört yanı uçsuz bucaksız denizlerle çevrili, bir ada ülkesi varmış. Uzaktan su değirmenini andırdığı için Değirmen Adası derlermiş. Adanın kralı yaşlı bilge bir değirmenciymiş. Yolunu kaybeden gezgin denizciler ve rotasını şaşırmış korsanlar hariç pek ziyaretçisi olmazmış. Ülkesini ve değirmenci kralı seven halkın çok iyi korumasından dolayı tek bir altın paraları dahi korsan hazinesine girmemiş.
Kralın çok güzel bir kızı varmış. Saçları başak sarısı, buğday tenli, baktı mı insanı alıp denizin en dibindeki havalı havalı bir sağa, bir sola dans eden, o eşsiz güzellikte ki yosunları hayal ettiren yemyeşil gözleri varmış. Adı Bulut Prensesmiş. Yedi düvele nam salmış, prensesin yosun gözleri. Bulut prenses bunun farkında değilmiş. Çok alçakgönüllüymüş. Öyle saatlerce aynanın karşısında altın taraklarla vakit geçirmezmiş. Başkasıyla güzelliğini kıyaslamadan sarayın cennet bahçesini andıran yaşlı zerdali ağaçları arasında gezermiş. Kimi zaman da sandal ile adanın çevresindeki küçük adacıklara gider orda ki tek ve yaşlı Çömlekçi Gök Dede ’den masallar dinler, papatyalar toplar, uğur böceği yakalayıp dilekler tutup uçuşunu izlermiş. Ve her dilekten sonra, uçan uğur böceğinin arkasından bakar, huzurla gözlerini kaparmış; duası kabul olmuşcasına...
Gök Dede, sadece bu küçük adada yaptığı çömleklerle herkesin takdir ettiği iyi bir ustaymış. Korsanlardan canını zor kurtarmış ve değirmen adasına sığınmış bir gemiden annesini babasını kaybeden küçük bir çocuğu evlat edinmiş. Bütün hünerini, sanatını Toprak adını verdiği oğluna öğretmiş. Toprak, Gök Dede ’yi babası bilirmiş. Zamanla babasından daha iyi çömlekler ve hatta heykeller yapar olmuş ve Toprak Usta adını duymayan kalmamış. Toprak ise babasını dinlemeye gelen prensese kara sevdalı ama onun bundan haberi yokmuş. Toprak;
- ” O prenses, ben ise çömlekçinin oğluyum, ” dermiş. Babasından masallar dinlemeye gelen prensesi gördükçe yüreği yangın yerine dönen Toprak Usta denize atlar ve yosunların denizin en güzel canlısı benim dercesine dans edişini gördükçe kızarmış onlara;
- “ Siz Bulut Prensesin gözlerini gördünüz mü? “ dermiş. Onlarda gururlarından taviz vermeden pervasızca, ukala ukala kendilerinden daha güzel bir canlı yok, derlermiş. Bu durum Toprağı çılgına döndürürmüş. Ama Toprak Usta ümitsiz sevdasıyla kayalara verdiği şekillerle kendini avutmaya çalışırmış. Onun aşkla şekil verdiği heykeller herkes tarafından beğenilir olmuş.
Çömlekçi Gök Dede ’nin oğlunun yaptığı heykelleri merak eden kral huzuruna çağırmış. Toprak Ustadan sarayın bahçesine bu güne kadarki en güzel heykeli yapmasını istemiş. Öyle yaa madem ustası kendi ülkesindeydi kralın, en güzel heykeli de sarayın bahçesine yaptırmalıydı. Toprak Usta kralın isteğini daha duyar duymaz ne yapacağına karar vermiş. Atölyesinde dışarı çıkmadan, kimseye, babası Gök Dede ‘ye bile göstermeden dünyanın en güzel heykelini yapmaya başlamış. Kral aradan günler haftalar geçtikçe daha fazla merak eder olmuş ama sanatçıya ve sanata saygısından soramamış Toprak Ustaya,
- “ Ne heykeli yapıyorsun? ” diye. Kızına;
- “ Sen Gök Dede ’ye masallar dinlemeye gidiyorsun ordayken bak bakalım sarayımızın bahçesine ne heykeli yapılıyor? “ demiş.
Prenses kendisinin de çok merak ettiği heykeli bir an önce görmek için atölyeye gitmiş.
Toprak Usta bunlardan habersiz büyük bir titizlikle ve sadece yosunlara söylediği ama onların en güzel canlı benim demekte ısrar etmelerine kızdıkça öfkesini sevdasıyla yoğurup heykeli nakış gibi işlemeye devam ediyormuş. Yosunlar prensesi görmedikleri sürece bu iddialarından vazgeçmeyeceklerini düşünür dururmuş ama bunu nasıl yapacağını kendiside bilmiyormuş.
Prenses atölyenin önüne geldiğinde içerde Gök Dede‘nin oğlunun heykel için çalıştığını görmüş. Kimsenin olmadığını farkedince içeri girmiş. Prenses, Toprak Usta ile göz göze gelmiş ama bu Toprak Ustanın bittiği anmış. Prenses, Toprak Ustanın yaptığı heykelin kendisi olduğunu farkedince şaşırıp kalmış. Ve o an anlamış Toprak Ustanın kendisine aşık olduğunu. Soramadan edememiş;
- “ Dünyanın en güzel şeyi ben miyim ki benim heykelimi yaptın? Toprak Usta artık dayanamıyormuş ve sırrının açığa çıkması ile kaybedeceği hiçbir şeyde kalmamış.
- “ Evet, sensin prensesim ama bunu bir tek yosunlara anlatamadım, artık onlarda bu güzelliği görsün artık ,” deyip denize dalmış. Prenses Bulut, Toprak Ustanın ne yapmak istediğini anlamadan beklemiş.
Toprak Usta denizden yosunları topladığı gibi bir çırpıda çıkıp atmış prensesin önüne. Prenses ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş. Dayanamamış sormuş.
O da;
- “ Yosunları bu güzelliği görüpte denizin dibinde öyle havalı havalı bir sağa bir sola dans etmesinler diye topladım. ” O güne kadar, en güzel canlı olduğunu iddia eden yosunların rengi atıverir ve kurt yemiş yaprağa dönerler ve bugünkü şeklini alırlar; cansız ve ruhsuz. Yosunlar bu eşsiz gözlerin güzelliğinde kaybolur giderler. Ve bir daha güzellik iddiasında değil bulunmak canlarının bağışlanması için yalvarmışlar, Toprak Ustaya;
- “ Tekrar bizi denize at, ” diye. Ve o gün bu gündür güzellikte nice kraliçelere ve prenseslere güzellik ürünü olarak hizmet etmek sözünü vererek yaşamlarına denizin en dibinden çıkmamak üzere izin vermiş...
Kendilerini güzelleştirmeye adamışlar. Toprak Usta denizin derinliklerinden yosunlarla yükselirken vurgun yemiş ama o aşkla prensesin yanında buluvermiş kendini... Prensesin gözlerinden mi? Yoksa denizden mi? Bilinmez vurgun yediği. Bilinen bir gerçek o günden sonra Toprak Ustanın bir daha gözlerini açamadığı...
Bu durum karşısında Bulut Prenses gözlerini açmadan yerde yatan Toprak Ustanın başını kollarına almış ve kendisi için canını hiçe sayan bu âşık karşısında gözlerinden sadece bir damla yaş akmış önce. Yanaklarından süzülüp çenesinden kayan bu ilk damla yaş düşmüş Toprak Ustanın tam kalbinin üstüne. Prenses Toprak Ustanın cansız bedenine sımsıkı sarılıp başlamış iki gözü iki çeşme ağlamaya. Ve o an taş kesilmişler. Gök Dede içeri girdiğinde prensesle oğlunun birbirine sarılmış taş bedenlerini gördüğünde öyle bir gürlemiş ki yedi cihan duymuş. Bu sesten deniz yükselmiş dalgalar oluşmuş ve küçük adayı yutuvermiş...
Ve derler ki her gök gürlemesinde çömlekçi Gök Dede ’nin sesidir o aslında ve buluttan düşen ilk damla prensesin gözyaşıdır ve düşer toprağın tam kalbine...
__________________
iyiki varsın ve iyiki yanımdasın Seni seviyorum bitanem
Kralın çok güzel bir kızı varmış. Saçları başak sarısı, buğday tenli, baktı mı insanı alıp denizin en dibindeki havalı havalı bir sağa, bir sola dans eden, o eşsiz güzellikte ki yosunları hayal ettiren yemyeşil gözleri varmış. Adı Bulut Prensesmiş. Yedi düvele nam salmış, prensesin yosun gözleri. Bulut prenses bunun farkında değilmiş. Çok alçakgönüllüymüş. Öyle saatlerce aynanın karşısında altın taraklarla vakit geçirmezmiş. Başkasıyla güzelliğini kıyaslamadan sarayın cennet bahçesini andıran yaşlı zerdali ağaçları arasında gezermiş. Kimi zaman da sandal ile adanın çevresindeki küçük adacıklara gider orda ki tek ve yaşlı Çömlekçi Gök Dede ’den masallar dinler, papatyalar toplar, uğur böceği yakalayıp dilekler tutup uçuşunu izlermiş. Ve her dilekten sonra, uçan uğur böceğinin arkasından bakar, huzurla gözlerini kaparmış; duası kabul olmuşcasına...
Gök Dede, sadece bu küçük adada yaptığı çömleklerle herkesin takdir ettiği iyi bir ustaymış. Korsanlardan canını zor kurtarmış ve değirmen adasına sığınmış bir gemiden annesini babasını kaybeden küçük bir çocuğu evlat edinmiş. Bütün hünerini, sanatını Toprak adını verdiği oğluna öğretmiş. Toprak, Gök Dede ’yi babası bilirmiş. Zamanla babasından daha iyi çömlekler ve hatta heykeller yapar olmuş ve Toprak Usta adını duymayan kalmamış. Toprak ise babasını dinlemeye gelen prensese kara sevdalı ama onun bundan haberi yokmuş. Toprak;
- ” O prenses, ben ise çömlekçinin oğluyum, ” dermiş. Babasından masallar dinlemeye gelen prensesi gördükçe yüreği yangın yerine dönen Toprak Usta denize atlar ve yosunların denizin en güzel canlısı benim dercesine dans edişini gördükçe kızarmış onlara;
- “ Siz Bulut Prensesin gözlerini gördünüz mü? “ dermiş. Onlarda gururlarından taviz vermeden pervasızca, ukala ukala kendilerinden daha güzel bir canlı yok, derlermiş. Bu durum Toprağı çılgına döndürürmüş. Ama Toprak Usta ümitsiz sevdasıyla kayalara verdiği şekillerle kendini avutmaya çalışırmış. Onun aşkla şekil verdiği heykeller herkes tarafından beğenilir olmuş.
Çömlekçi Gök Dede ’nin oğlunun yaptığı heykelleri merak eden kral huzuruna çağırmış. Toprak Ustadan sarayın bahçesine bu güne kadarki en güzel heykeli yapmasını istemiş. Öyle yaa madem ustası kendi ülkesindeydi kralın, en güzel heykeli de sarayın bahçesine yaptırmalıydı. Toprak Usta kralın isteğini daha duyar duymaz ne yapacağına karar vermiş. Atölyesinde dışarı çıkmadan, kimseye, babası Gök Dede ‘ye bile göstermeden dünyanın en güzel heykelini yapmaya başlamış. Kral aradan günler haftalar geçtikçe daha fazla merak eder olmuş ama sanatçıya ve sanata saygısından soramamış Toprak Ustaya,
- “ Ne heykeli yapıyorsun? ” diye. Kızına;
- “ Sen Gök Dede ’ye masallar dinlemeye gidiyorsun ordayken bak bakalım sarayımızın bahçesine ne heykeli yapılıyor? “ demiş.
Prenses kendisinin de çok merak ettiği heykeli bir an önce görmek için atölyeye gitmiş.
Toprak Usta bunlardan habersiz büyük bir titizlikle ve sadece yosunlara söylediği ama onların en güzel canlı benim demekte ısrar etmelerine kızdıkça öfkesini sevdasıyla yoğurup heykeli nakış gibi işlemeye devam ediyormuş. Yosunlar prensesi görmedikleri sürece bu iddialarından vazgeçmeyeceklerini düşünür dururmuş ama bunu nasıl yapacağını kendiside bilmiyormuş.
Prenses atölyenin önüne geldiğinde içerde Gök Dede‘nin oğlunun heykel için çalıştığını görmüş. Kimsenin olmadığını farkedince içeri girmiş. Prenses, Toprak Usta ile göz göze gelmiş ama bu Toprak Ustanın bittiği anmış. Prenses, Toprak Ustanın yaptığı heykelin kendisi olduğunu farkedince şaşırıp kalmış. Ve o an anlamış Toprak Ustanın kendisine aşık olduğunu. Soramadan edememiş;
- “ Dünyanın en güzel şeyi ben miyim ki benim heykelimi yaptın? Toprak Usta artık dayanamıyormuş ve sırrının açığa çıkması ile kaybedeceği hiçbir şeyde kalmamış.
- “ Evet, sensin prensesim ama bunu bir tek yosunlara anlatamadım, artık onlarda bu güzelliği görsün artık ,” deyip denize dalmış. Prenses Bulut, Toprak Ustanın ne yapmak istediğini anlamadan beklemiş.
Toprak Usta denizden yosunları topladığı gibi bir çırpıda çıkıp atmış prensesin önüne. Prenses ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş. Dayanamamış sormuş.
O da;
- “ Yosunları bu güzelliği görüpte denizin dibinde öyle havalı havalı bir sağa bir sola dans etmesinler diye topladım. ” O güne kadar, en güzel canlı olduğunu iddia eden yosunların rengi atıverir ve kurt yemiş yaprağa dönerler ve bugünkü şeklini alırlar; cansız ve ruhsuz. Yosunlar bu eşsiz gözlerin güzelliğinde kaybolur giderler. Ve bir daha güzellik iddiasında değil bulunmak canlarının bağışlanması için yalvarmışlar, Toprak Ustaya;
- “ Tekrar bizi denize at, ” diye. Ve o gün bu gündür güzellikte nice kraliçelere ve prenseslere güzellik ürünü olarak hizmet etmek sözünü vererek yaşamlarına denizin en dibinden çıkmamak üzere izin vermiş...
Kendilerini güzelleştirmeye adamışlar. Toprak Usta denizin derinliklerinden yosunlarla yükselirken vurgun yemiş ama o aşkla prensesin yanında buluvermiş kendini... Prensesin gözlerinden mi? Yoksa denizden mi? Bilinmez vurgun yediği. Bilinen bir gerçek o günden sonra Toprak Ustanın bir daha gözlerini açamadığı...
Bu durum karşısında Bulut Prenses gözlerini açmadan yerde yatan Toprak Ustanın başını kollarına almış ve kendisi için canını hiçe sayan bu âşık karşısında gözlerinden sadece bir damla yaş akmış önce. Yanaklarından süzülüp çenesinden kayan bu ilk damla yaş düşmüş Toprak Ustanın tam kalbinin üstüne. Prenses Toprak Ustanın cansız bedenine sımsıkı sarılıp başlamış iki gözü iki çeşme ağlamaya. Ve o an taş kesilmişler. Gök Dede içeri girdiğinde prensesle oğlunun birbirine sarılmış taş bedenlerini gördüğünde öyle bir gürlemiş ki yedi cihan duymuş. Bu sesten deniz yükselmiş dalgalar oluşmuş ve küçük adayı yutuvermiş...
Ve derler ki her gök gürlemesinde çömlekçi Gök Dede ’nin sesidir o aslında ve buluttan düşen ilk damla prensesin gözyaşıdır ve düşer toprağın tam kalbine...
__________________
iyiki varsın ve iyiki yanımdasın Seni seviyorum bitanem