:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
'Gözümüzdeki Uyum Mekanizmalari ..
ÐŽeşaren
#1
Görmek için, aydınlık kadar karanlığa da ihtiyacımız olduğunu hiç düşündünüz mü?
Gözümüzün cisimleri görebilmesi için, cisimlerden yansıyan ışığın göze girmesi gereklidir. Bu iki şekilde olur. Ya cisim ışık kaynağıdır (güneş gibi) veya kendisinin ışığı yoktur, başka bir kaynaktan aldığı ışığı yansıtır. Ancak görmek için sadece ışık yetmez, karanlığın da olması gereklidir. Beyindeki görme merkezi ışığın gelmediği noktaları siyah olarak algılar. Siyahın algılanması gerçekte görme değil, tam tersine görmemedir. Siyah cisimler, kendilerine gelen bütün ışığı emer; dolayısıyla ışığı yansıtmaz, yani görülemez.
Yoğun ışık ile koyu karanlık, âni durumlarda görme için geçici bir engel teşkil eder. Bunu şöyle misallendirebiliriz: Güneşe baktığımızda gözlerimiz kamaşır ve nesneleri göremez hâle gelir. Sinemadan çıkınca da karanlığa alışmış gözümüz, dışarıdaki ışıktan dolayı bir müddet net göremez. Ancak göz hem fazla ışığı (meselâ güneş ışığını), hem de yıldızların uzaklardan geldiği için çok zayıflamış ışığını aynı netlikte görebilir. Bu mükemmel intibak, insanın beynindeki görme merkezine ve bütün bir görme sistemine verilmiş olan uyum mekanizmalarıyla gerçekleşir. Gözün yoğun ışıklı ve koyu karanlık ortama belli bir zaman sonra uyum sağlaması, göz bebeği (pupilla) açıklığını değiştirerek, reseptör (ışığa hassas duyu hücreleri) ve sinir uyumu mekanizmaları ile gerçekleşir.

Gözbebeği (pupilla) açıklığı

Fotoğraf makinesi ile göz arasında çok büyük bir benzerlik vardır. Fotoğraf makinesi, ilâhî bir mucize olan göz model alınarak gerçekleştirilmiştir.
Gözbebeği açıklığı, gözün ön bölgesindeki siyah olarak görülen yuvarlak kısımdır. Işık buradan gözün içine girer ve mercek sisteminden geçerek retinada algılanır. Fotoğraf makinesindeki objektif, belli ölçüde göz bebeğimize benzer. Gözbebeğinin etrafında düz kaslarla sarılmış gözün renkli kısmı (iris) bulunur. Bunun en önemli vazifesi, göze giren ışık miktarını düzenlemektir. Fotoğraf makinesinde ise, iris kadar mükemmel olmasa da aynı vazifeyi diyafram görür. Göze giren ışık miktarı, göz bebeği açıklığı alanının karesi ile doğru orantılıdır. Gözbebeği çapının 1,5-8 mm arasında değişebilmesi sayesinde, göze giren ışık miktarı 30 kat artırılıp azaltılabilir. Göz şiddetli ışığa maruz kaldığında, refleks olarak gözbebeği daralır ve göze giren ışık miktarı azaltılır. Doktorlar göze ışık tutarak bu refleksin çalışıp çalışmadığını kontrol ederler. Eğer gözbebeği aşırı geniş ise ve ışık tutunca daralmıyorsa, hastada beyin hasarı veya ölüm hâli var demektir.
Işığa hassas hücrelerin uyumu (reseptör adaptasyonu)

Gözün ışığa duyarlı hücreleri, koni ve çubuk şekilliler olmak üzere ikiye ayrılır. Koni şekilliler renkli ve ayrıntılı görmede, çubuk şekilliler ise, karanlıkta ve siyah-beyaz görmede rol alır. Bu iki hücrede bulunan ışığa duyarlı rhodopsin isimli maddenin (fotokimyevî madde) yapısında A vitamini bulunur. Bu maddenin azalması ışığa olan hassasiyeti azaltır. Yoğun ışıkta bu madde parçalandığında gözün ışığa duyarlılığı azalır ve karanlık noktaların da görülmesi sağlanır. Aksi halde aşırı ışıkta her taraf parlak görünür ve kişi net göremezdi. Karanlıkta ise, A vitamini ile opsinler çok hızlı şekilde bileşerek fotokimyevî maddeyi oluşturur. Fotokimyevî madde yapımı karanlıkta artırılarak gözün ışığa hassasiyeti artırılır. Bu durumdaki bir göz, az bir ışığa bile duyarlıdır. Meselâ karanlık bir odada veya gece yıldızları seyrederken bu durum oluşur. Bütün bunlar saniyenin çok küçük birimlerinde gerçekleşir, fakat beynin bu durumu algılaması biraz daha geç olur.
Şiddetli ışıkta A vitaminine fazla ihtiyaç olmamakla birlikte, karanlıkta görme için A vitamini çok önemlidir. Bu sebeple A vitamini eksikliği daha çok gece görmesine tesir eder. Gündüz görmesi fazla etkilenmezken gece körlüğü ortaya çıkar. Gece görme keskinliği az olan kişilere, damardan A vitamini verilirse enjektör çıkarılmadan görme keskinliğinin arttığı fark edilir.

Reseptör adaptasyonunu bir misalle açıklarsak, sinema salonundan çıkışta gözümüz kamaşır ve hiçbir şey göremeyiz. Bunun sebebi, karanlıkta görme reseptörlerinin en zayıf bir ışık hüzmesine bile uyumlu olmasıdır. Dışarıda ise sanki karanlık noktalar ışık yayıyormuş gibi algılanır ve normal ışık bile kişiyi rahatsız eder. Bunun tersi bir durum karanlık bir odaya girdiğimizde veya ışıklar kesildiğinde ortaya çıkar. Bu durumda önce hiçbir şey göremeyiz. Çünkü görme reseptörleri ışıkta görmeye uyumludur.
Aydınlığa ve karanlığa uyum açısından koniler ve çubuklar farklılık gösterir. Koniler hızla uyum sağlar; fakat uyum dereceleri düşüktür. Çubuk şekilliler ise, yavaş uyum gösterir; fakat adaptasyon dereceleri kat kat fazladır. Konilerin adaptasyonu, aşırı aydınlığa veya karanlığa ani geçişte kişiyi tehlikelerden korumak için verilmiştir. Çubuklara ise, bu uyumun derecesini güçlendirme görevi verilmiştir. Bunlar 25.000 kat aydınlık ve karanlığa uyum sağlayabilir.

Görme sinirlerinin uyumu

Bu mekanizma göz ile beyin arasındaki sinir yollarında çalıştırılır. Göze giren ışık miktarı fazla olduğunda, gözden beyne ulaşan sinyal sayısı azaltılır. Çünkü bu, ayrıntılı ve net görme için gereken bir işlemdir. Göze giren ışık miktarı az olduğunda ise, beyne gönderilen sinyal sayısı artırılır.
En koyu karanlık ile en şiddetli aydınlığa uyum sırasında gözün ışığa hassasiyeti 500.000 ile 1.000.000 kat artıp azalabilir. Yokluğunda bütün dünyanın zenginliğini bir araya getirsek, yerine koyamayacağımız bu mükemmel sistemi, lutfedip yaratan ve bu mekanizmayı yine irademiz dışında sürekli çalıştıran Kerim ve Rahim Zât'a ne kadar şükretsek azdır.

Uzağa ve yakına uyum

Göz ayrıca uzak ve yakına hızla uyum sağlar. Buradaki uyumun hızı o kadar yüksektir ki, bir cismi hızla göze yaklaştırsak bile, göz ânında uyum sağladığı için kişi sürekli görebilir. Kişi ufuklara bakarken bakışını birden önündeki kitaba çevirse veya bunun tersi durumda yine görmesi bozulmaz. Görme sistemimizin dış dünyaya açılan kapısı olan göz, bakılan cismin uzaklığını sürekli algılar ve beyinde ilgili bölgeyi uyarır. Beyinden göze ulaşan sinir uyarılarının miktarı ile uzağa ve yakına uyum sağlanır.
Uzağa bakarken, gözün yakına bakarken kasılı durumda olan bir grup özel kaslarına (ciliar kaslarına) beyinden gelen emirler azalır ve bu kaslar gevşer. Böylece küre halini alma eğiliminde yaratılmış mercek düzleşerek, kırıcılığı azalır. Merceğin kırıcılığının azalması, uzaktan gelen ışıkların retina üzerinde odaklanmasını sağlar. Yakına bakarken ise, beyinden gelen uyarılar artar. Daha önce gevşemiş olan kaslar tekrar kasılır ve mercek yine bombeleşerek kırıcılığı artar. Bu durumda da, yakından gelen ışıkların daha çok kırılması gereklidir ki, retina üzerinde odaklansınlar ve görme mükemmel olsun.
Şöyle bir soru sorabiliriz: Gözümüzü dinlendirmek istesek uzağa mı, yakına mı bakmamız gerekir? Cevabı gayet basittir; uzağa bakmak gözlerimizi dinlendirir ve baş ağrılarımızı azaltır. Çünkü uzağa bakarken, merceği tutan kaslar dinlenir.
Yaşlanınca, uzağa ve yakına adaptasyon kabiliyeti azaldığından, genellikle gözler sabit bir uzaklığa odaklanır. Ne daha uzağı ne de daha yakını net görebilir. Bundan dolayı, yaşlılar hem yakın, hem de uzak için gözlük kullanmak mecburiyetinde kalırlar. Bütün bir hayat boyu hiçbir ücret almadan hizmet veren bu muhteşem organlar artık yaşlanmıştır ve sanki başka bir âleme yönelmiştir.
Ara
Cevapla
CaNaT
#2
SevDa YürekLi Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Bütün bir hayat boyu hiçbir ücret almadan hizmet veren bu muhteşem organlar artık yaşlanmıştır ve sanki başka bir âleme yönelmiştir.


Yaradan kusursuz yaratmış bizde okudukça şaşırıp kalıyoruz böle paylaşımın için teşekkürler
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
#3
Evet aynen öyLe...

Tesekkürler bendenWink
Ara
Cevapla
GCLRNFNS
#4
evet katılıyorum sana canat yaratan yaratmışta bis

onun yaratıığı nimetlere ne kadar şükür ediyoruzzz

bunu da düşünmek lasımmm önce kendimmme sonraa başkalarına bu lafım allah affetsin bizlerii tşk lerrrr sevda yüreklii konu içinn .....
Ara
Cevapla
ÐŽeşaren
#5
Eyv...Atilla, ben tesekkür ederim...

Haklisin öyLe, Rabbimin yarattigi nimetlere ne kadar sükrediyoruz?
Bu Konu hakkinda simdik yazacaklarim cok sey var, ama Konuyu saptirmayaLim..Wink

Tesekkürler...
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 12-04-2024, 11:46 AM