YAPRAKLARIM DÖKÜLÜYOR ÖNÜME; siyah ve beyaz… Beyazı siyaha galip gelmek üzere olan ömür tellerim saçılıyor eteklerime… Tutamıyorum ve tutunamıyorum rüzgârların önünde savrulmaktan… Azalan ve ağaran saçlarım değil; ömrün imbikleri çözülüyor…
Aşinası olduğum hıyabanda yürürken yaprakların sarı şarkısı kulaklarımı dolduruyor. Hüzünden kırılıyor, kıvrılarak uçuşan sarı sundukçalar… Durakta dururken ayağıma takılan bir yaprak direniyor; ne ki uçmaktan kendini kurtaramıyor yine de…
Bakakalıyorum ardından, geleni beklerken… Hep bekliyorum zaten; yürürken de otururken de… Kıskanç bir sevgili gibi geçti geçen bahar, sonunu tutabildik sarı baharın… Yağmur gözlerden hüzün yağıyor akşamlarıma… Kışa kaç kaldı?
Kırk yaprak uçtu başımdan… Yarısına yakını ak, kalanı kara kaldı… Kar yağacak biraz sonra, eteklerinde biriktirdiğim güneş rengi yapraklar beyazlara bürünecek…
Kıştan kaçılır mı? Korkunun kışa faydası var mı? Kim kurtulmuş ki kıştan? Uyuma mı, ayılma mevsimi mi kış? Kışların kışkırttığı düşünceler nerelere uçurtuyor?
Dışım sarı, içim sarı sorularla uçuşuyor. Her bahar soru yapraklarını okutmak için geliyor. Cevap meyvelerini yiyen çam yeşili zeytin dalıyla karşılar kışları… Bal hakikatleri tadan üşümez kışta-kıyamette… Kavurucu rüzgârlar koparamaz çınar köklü kalpleri…
Ne gam dışarıda kış varmış, içimin çiçekleri bahar yağmurlarıyla besleniyorsa… Sarı sundukçalar sıra sıra önümden giderken gidiş adreslerini okuyabiliyorsam; ne keder…
Baharda dirilen, kış kederinde ölmez. Yaprakların yazdığını okuyan, kışta kardelenleri koklar… Gönlünü sarı yapraklarla saran, soğukta solmaz.
Yazı yiyerek yitiren, sarı baharın solgun yaprakları gibi kışa üşüyerek girer... Kaçamadığı kışa sürüklenerek gitmek ne acı… Aç yürekle kış kıtlığı katlanılır mı?
“An” yaprağını malaniyat kurtları kemiriyorsa ömür ağacı meyvesiz girecektir kışa… Kalın kütüklerin külleri savrulacak kışın ayazında… Ne bir nefes sevgi, ne bir dost yüz görebilecek karanlıkta…
Ah, sarı sandıkların sakladığı sırlar, sararttınız benzimi…
Yaprak yaprak dökülen yıllarda yoruluyor yüreğim… Çam yeşili çınar kuytularda örtünmek istiyorum… Kaçamadığım kışa kaç kaldı bilmem ama kıymet bilemedim geçen yazların, baharların…
Soru sordum sarı yaprağa, dayanamadı uçtu gitti, beni izle der gibi… Titrek dizle yürüyorum ardından yalnız be yalnız… Hüzünle bakıyorum geriye, umutla bakmak istiyorum ileriye… Beyaz ümitler belirsin başımda, karamsarlıklar dökülsün kalmasın kışlara…
Bir yaprak uçtu önümden; soluk soluğa sürükledi sarı sokağa doğru… Sarı sorular sordum, yeşil cevaplar verdi yeşil yolda yürümem için… Yürüyorum servilerin dökülmeyen yapraklı yollarında… Yalnız ve de yalnız bir yaprak misali…
{Alinti}
Aşinası olduğum hıyabanda yürürken yaprakların sarı şarkısı kulaklarımı dolduruyor. Hüzünden kırılıyor, kıvrılarak uçuşan sarı sundukçalar… Durakta dururken ayağıma takılan bir yaprak direniyor; ne ki uçmaktan kendini kurtaramıyor yine de…
Bakakalıyorum ardından, geleni beklerken… Hep bekliyorum zaten; yürürken de otururken de… Kıskanç bir sevgili gibi geçti geçen bahar, sonunu tutabildik sarı baharın… Yağmur gözlerden hüzün yağıyor akşamlarıma… Kışa kaç kaldı?
Kırk yaprak uçtu başımdan… Yarısına yakını ak, kalanı kara kaldı… Kar yağacak biraz sonra, eteklerinde biriktirdiğim güneş rengi yapraklar beyazlara bürünecek…
Kıştan kaçılır mı? Korkunun kışa faydası var mı? Kim kurtulmuş ki kıştan? Uyuma mı, ayılma mevsimi mi kış? Kışların kışkırttığı düşünceler nerelere uçurtuyor?
Dışım sarı, içim sarı sorularla uçuşuyor. Her bahar soru yapraklarını okutmak için geliyor. Cevap meyvelerini yiyen çam yeşili zeytin dalıyla karşılar kışları… Bal hakikatleri tadan üşümez kışta-kıyamette… Kavurucu rüzgârlar koparamaz çınar köklü kalpleri…
Ne gam dışarıda kış varmış, içimin çiçekleri bahar yağmurlarıyla besleniyorsa… Sarı sundukçalar sıra sıra önümden giderken gidiş adreslerini okuyabiliyorsam; ne keder…
Baharda dirilen, kış kederinde ölmez. Yaprakların yazdığını okuyan, kışta kardelenleri koklar… Gönlünü sarı yapraklarla saran, soğukta solmaz.
Yazı yiyerek yitiren, sarı baharın solgun yaprakları gibi kışa üşüyerek girer... Kaçamadığı kışa sürüklenerek gitmek ne acı… Aç yürekle kış kıtlığı katlanılır mı?
“An” yaprağını malaniyat kurtları kemiriyorsa ömür ağacı meyvesiz girecektir kışa… Kalın kütüklerin külleri savrulacak kışın ayazında… Ne bir nefes sevgi, ne bir dost yüz görebilecek karanlıkta…
Ah, sarı sandıkların sakladığı sırlar, sararttınız benzimi…
Yaprak yaprak dökülen yıllarda yoruluyor yüreğim… Çam yeşili çınar kuytularda örtünmek istiyorum… Kaçamadığım kışa kaç kaldı bilmem ama kıymet bilemedim geçen yazların, baharların…
Soru sordum sarı yaprağa, dayanamadı uçtu gitti, beni izle der gibi… Titrek dizle yürüyorum ardından yalnız be yalnız… Hüzünle bakıyorum geriye, umutla bakmak istiyorum ileriye… Beyaz ümitler belirsin başımda, karamsarlıklar dökülsün kalmasın kışlara…
Bir yaprak uçtu önümden; soluk soluğa sürükledi sarı sokağa doğru… Sarı sorular sordum, yeşil cevaplar verdi yeşil yolda yürümem için… Yürüyorum servilerin dökülmeyen yapraklı yollarında… Yalnız ve de yalnız bir yaprak misali…
{Alinti}