sen benim düşünce suçumsun!!
Kurşuna dizilmiş yanlarımı gecenin günahkar sesine asarak aşka beraat sunuyorum. Dilsiz karanlıkların ucubeliğinde düşüyorum hayat hattından vurgunluğun satır aralarına.
Derme-çatma bir hayatın gönüllü yeniğiyim.
Eylül bulaşığı saçlarımda ebabil kuşları...
Düş vardiyalarımda ele avuca sığmaz kabuslar... Susarken kentin gözleri elemli üşümüşlüklerde ben lacivert kanıyorum yıldızların koynunda.
[SIZE=4]Sen bilmiyorsun...
Ben Aşk gözlü deli... RÜZGAR... [/SIZE]
Sensizlikten üşüyen ellerimi en kızıl acılara batırırken acımadan nefes nefese yanıyorum. Yalan yok acımda yanıyor. Kırgın ve kötürüm kahkahalar kadar açmazda umutlarım... Yüzümün düştüğü yerde katlediyorum dokuz'a denk düşen tekmil baharları. Kendimden büyük sözcüklerle kanıyorum sensizliğin alfabesinde. Mor defterlere düşüyorum kefenlere gizlediğim tebessüm kırıklarını.
Suretimde cellatlardan kalan yarım bir ölüm...
[SIZE=4]Ey Aşk! [/SIZE]
Melekler beni çağırıyor. Ağrılı sancılarla dokunupta kirpiklerine ağlama.
Ölümümden ben sorumluyum...
Eyvah bir nakarattan yatıştırılamayan cümleler alırken günceme dilimdeki yaralı hecelerde vuruyorum esişimi. İsimle ateş arasındakinden vazgeçmişken ben zevalin ötesinde gözlerim.
Sevdiğim!
Başa sardım ömrümü yeniden ölmek için.
Oysa elden düşme bir ağlayış değildi içimin karanlık koridorlarında oyalanan yalnızlık... Bilirim sen beni yaralarımdan tanırsın en çok. Ve bilirsin ki sevdiğim hiçbir ayrılık ödeyemez bu aşkın bedelini.
Dört duvar hayata sığmaz bu kent soylu aşk.
Ömrüm!
Saçlarında boğ beni. Gülüşlerimiz buz tutmasın dudaklarında kan dilli bir keder üstü. Ağlama bizi yedi iklimin berisinde ay düşünce denize...
Şiirlerimden başlamışken beni silmeye göğün yakınındaki sana nefti yakalanmalar ayakta hala. Nefesi çatlayan sürgün bir akşamsa sensizlik; bedeli ömür olan altı susuştur aşk.
Ey Yeşil gözlüm !
Hüznümden başla enkazımı taşlamaya. İpe götür bu sicilli suretsizliği. Kır zincirlerimi! Sana azatlığımı esirgeme benden. Ama şimdi ölsem beş para eder mi denenmemiş intiharlarım? İstanbul kadar ağlasam kafi gelir mi suçüstü suskunluğuna?
Ey Aşk!
''Sen bende cennet. Cinnete en yakın...''
Geldim Molla Cünun'un delilik kapısına.
Ateşimde ateşlerde.
KURTARMA!..
Bütün dönüş biletlerini yaktım aşkın.
Yüreğimin zifiriliğinde kayıpsada rüyalar şimdi Mecnunluğuma senden özge Leyla Çölü bulamam. İsmim isminle bilinir. Bense sana ancak önsöz. Çatırdasın gökkubbe. Kahrolsun yatağını üşüten ırmak. Paralansın kitabesi dikilmeyen şaibeli aşklar. Kendinden habersiz ıslansın mağrur yağmurlar ben esişime sığabileceksem eğer!..
Sevdiğim!
Sabaha kan kırmızı tan yerine ve aşka andolsun ki; benim bildiğim tek ben sensin.
Hoş geldin,
yokluğunun varlığına.
Hoş geldin
ateşimin gül yüzü...
Kurşuna dizilmiş yanlarımı gecenin günahkar sesine asarak aşka beraat sunuyorum. Dilsiz karanlıkların ucubeliğinde düşüyorum hayat hattından vurgunluğun satır aralarına.
Derme-çatma bir hayatın gönüllü yeniğiyim.
Eylül bulaşığı saçlarımda ebabil kuşları...
Düş vardiyalarımda ele avuca sığmaz kabuslar... Susarken kentin gözleri elemli üşümüşlüklerde ben lacivert kanıyorum yıldızların koynunda.
[SIZE=4]Sen bilmiyorsun...
Ben Aşk gözlü deli... RÜZGAR... [/SIZE]
Sensizlikten üşüyen ellerimi en kızıl acılara batırırken acımadan nefes nefese yanıyorum. Yalan yok acımda yanıyor. Kırgın ve kötürüm kahkahalar kadar açmazda umutlarım... Yüzümün düştüğü yerde katlediyorum dokuz'a denk düşen tekmil baharları. Kendimden büyük sözcüklerle kanıyorum sensizliğin alfabesinde. Mor defterlere düşüyorum kefenlere gizlediğim tebessüm kırıklarını.
Suretimde cellatlardan kalan yarım bir ölüm...
[SIZE=4]Ey Aşk! [/SIZE]
Melekler beni çağırıyor. Ağrılı sancılarla dokunupta kirpiklerine ağlama.
Ölümümden ben sorumluyum...
Eyvah bir nakarattan yatıştırılamayan cümleler alırken günceme dilimdeki yaralı hecelerde vuruyorum esişimi. İsimle ateş arasındakinden vazgeçmişken ben zevalin ötesinde gözlerim.
Sevdiğim!
Başa sardım ömrümü yeniden ölmek için.
Oysa elden düşme bir ağlayış değildi içimin karanlık koridorlarında oyalanan yalnızlık... Bilirim sen beni yaralarımdan tanırsın en çok. Ve bilirsin ki sevdiğim hiçbir ayrılık ödeyemez bu aşkın bedelini.
Dört duvar hayata sığmaz bu kent soylu aşk.
Ömrüm!
Saçlarında boğ beni. Gülüşlerimiz buz tutmasın dudaklarında kan dilli bir keder üstü. Ağlama bizi yedi iklimin berisinde ay düşünce denize...
Şiirlerimden başlamışken beni silmeye göğün yakınındaki sana nefti yakalanmalar ayakta hala. Nefesi çatlayan sürgün bir akşamsa sensizlik; bedeli ömür olan altı susuştur aşk.
Ey Yeşil gözlüm !
Hüznümden başla enkazımı taşlamaya. İpe götür bu sicilli suretsizliği. Kır zincirlerimi! Sana azatlığımı esirgeme benden. Ama şimdi ölsem beş para eder mi denenmemiş intiharlarım? İstanbul kadar ağlasam kafi gelir mi suçüstü suskunluğuna?
Ey Aşk!
''Sen bende cennet. Cinnete en yakın...''
Geldim Molla Cünun'un delilik kapısına.
Ateşimde ateşlerde.
KURTARMA!..
Bütün dönüş biletlerini yaktım aşkın.
Yüreğimin zifiriliğinde kayıpsada rüyalar şimdi Mecnunluğuma senden özge Leyla Çölü bulamam. İsmim isminle bilinir. Bense sana ancak önsöz. Çatırdasın gökkubbe. Kahrolsun yatağını üşüten ırmak. Paralansın kitabesi dikilmeyen şaibeli aşklar. Kendinden habersiz ıslansın mağrur yağmurlar ben esişime sığabileceksem eğer!..
Sevdiğim!
Sabaha kan kırmızı tan yerine ve aşka andolsun ki; benim bildiğim tek ben sensin.
Hoş geldin,
yokluğunun varlığına.
Hoş geldin
ateşimin gül yüzü...