Sen geldin ya, bana bir şey olmaz artık. Dünya başka bir tarafa doğru döner, güneş sadece benim üstümde parlar, deniz hep o sevdiğim renge boyanır. Geldin ya, bana ölüm bile vız gelir artık!
Yokluğunda seni anlatmak istediğim dostlara, tarif edecek kelime bulamadım. Saatler boyu anlatsam, sayfalar boyu yazsam, yine de içimdekilerin tam karşılığı olamaz biliyorum. Aşk bu mudur sevgili?
Nasıl özledim seni bilemezsin. Daha doğrusu seninle yaptıklarımızı özledim. Sabahlara kadar süren, aklımızı ve ruhumuzu bir şarap şişesine sığdırdığımız sohbetleri; bir daha kimseyle edemedim. Meğer ne büyük bir zenginlikmiş konuşmak seninle, gittiğinden beri dilsizim. Senden sonra da denedim, başka bir sevdanın ucuna takılıp, sen gibi yaşamayı ama olmadı. Ne sığ ve ucuz kelimeler duydu kulaklarım, bilemezsin.
Ben senin aklını sevmiştim. Kalbinden bile önce, düşünmeni sevmiştim. Soruyorum bazen insanlara, birinin neyi sevilir diye, kimse kimseyi seni sevdiğim nedenlerden sevmemiş. Bence bir erkeğin iki temel özelliği olmalı; vicdanı ve aklı! Bunların yok olduğu bir ruh, üstüne hangi bedeni giyse, sığ kalıyor.
Birini sevdiğimizi zannettiğimizde, aslında sevdiğimiz şeyler, bize nasıl davrandığıyla ilgili oluyor. Birlikte güzel yerlere gidiyor muyuz? Bize ne hediye alıyor? Günde kaç kere arıyor? Kimi neye göre seviyoruz? Bak şöyle bir çevrene, kim daha fazla can yakmışsa, arkasında birilerini gözü yaşlı bırakmışsa; o çok seviliyor. Garip bir düzen değil mi? Kim kanatıp, acıtıyorsa, onun peşinden sürükleniyor kalpler. Kaçan hep kovalanıyor. Lafa gelince hepimiz aşkta huzur, dinginlik ve anlayış arıyoruz ama kirletilmiş sevdalar nedense daha çok cezp ediyor.
Boş ver sen diğer sevdacıkları, bize dönelim. Ne çok özlemişim seni, ne çok! Bana beni tarif ettiğin, inceden eleştirdiğin ama tüm bunları bir hikayenin içine yerleştirdiğin cümlelerini özlemişim. Bir de ruhumla ve kalbimle katıldığım, bedenimi sarsarak, bir tören gibi yaşadığımız sevişmeleri.
Seninle bir gece geçirmeden, akşam nasıl bir vakittir, kimse bilemez. Canımın rengini gözlerimden, geceyi kokusundan anlayan sevgilim; gittiğinden beri öyle kuru ayaz ki evim, siyaha döndüm, sessizim. Bu ayrılık vakitleri, bende ölüme eş. Neyse şimdi geldin ya, artık renklenirim.
Seni tekrar ve tekrar, her gün, hiç bıkmadan ve yeniden sevebilirim. Bir daha gitmesen olur mu? Hep kalsan yanı başımda, bir masal gibi, bir rüya gibi, yaşayıp gitsek olur mu? Yoksa gidip yeni cümleler mi öğrenmen gerekir? Hep burada kalırsan, senin de büyün bozulur mu? Bilemedim…..
Candan Ünal
Yokluğunda seni anlatmak istediğim dostlara, tarif edecek kelime bulamadım. Saatler boyu anlatsam, sayfalar boyu yazsam, yine de içimdekilerin tam karşılığı olamaz biliyorum. Aşk bu mudur sevgili?
Nasıl özledim seni bilemezsin. Daha doğrusu seninle yaptıklarımızı özledim. Sabahlara kadar süren, aklımızı ve ruhumuzu bir şarap şişesine sığdırdığımız sohbetleri; bir daha kimseyle edemedim. Meğer ne büyük bir zenginlikmiş konuşmak seninle, gittiğinden beri dilsizim. Senden sonra da denedim, başka bir sevdanın ucuna takılıp, sen gibi yaşamayı ama olmadı. Ne sığ ve ucuz kelimeler duydu kulaklarım, bilemezsin.
Ben senin aklını sevmiştim. Kalbinden bile önce, düşünmeni sevmiştim. Soruyorum bazen insanlara, birinin neyi sevilir diye, kimse kimseyi seni sevdiğim nedenlerden sevmemiş. Bence bir erkeğin iki temel özelliği olmalı; vicdanı ve aklı! Bunların yok olduğu bir ruh, üstüne hangi bedeni giyse, sığ kalıyor.
Birini sevdiğimizi zannettiğimizde, aslında sevdiğimiz şeyler, bize nasıl davrandığıyla ilgili oluyor. Birlikte güzel yerlere gidiyor muyuz? Bize ne hediye alıyor? Günde kaç kere arıyor? Kimi neye göre seviyoruz? Bak şöyle bir çevrene, kim daha fazla can yakmışsa, arkasında birilerini gözü yaşlı bırakmışsa; o çok seviliyor. Garip bir düzen değil mi? Kim kanatıp, acıtıyorsa, onun peşinden sürükleniyor kalpler. Kaçan hep kovalanıyor. Lafa gelince hepimiz aşkta huzur, dinginlik ve anlayış arıyoruz ama kirletilmiş sevdalar nedense daha çok cezp ediyor.
Boş ver sen diğer sevdacıkları, bize dönelim. Ne çok özlemişim seni, ne çok! Bana beni tarif ettiğin, inceden eleştirdiğin ama tüm bunları bir hikayenin içine yerleştirdiğin cümlelerini özlemişim. Bir de ruhumla ve kalbimle katıldığım, bedenimi sarsarak, bir tören gibi yaşadığımız sevişmeleri.
Seninle bir gece geçirmeden, akşam nasıl bir vakittir, kimse bilemez. Canımın rengini gözlerimden, geceyi kokusundan anlayan sevgilim; gittiğinden beri öyle kuru ayaz ki evim, siyaha döndüm, sessizim. Bu ayrılık vakitleri, bende ölüme eş. Neyse şimdi geldin ya, artık renklenirim.
Seni tekrar ve tekrar, her gün, hiç bıkmadan ve yeniden sevebilirim. Bir daha gitmesen olur mu? Hep kalsan yanı başımda, bir masal gibi, bir rüya gibi, yaşayıp gitsek olur mu? Yoksa gidip yeni cümleler mi öğrenmen gerekir? Hep burada kalırsan, senin de büyün bozulur mu? Bilemedim…..
Candan Ünal
"Ben senin devamın olmak istiyorum"...