Hayat bazen içinden tek başına çıkılamayan bir çile yumağına döndüğündeyanında bir dost arar içimizdeki solgun yürek;
bulursa ne âla…
Bu aralar huysuz ihtiyarlar gibiyim.
Geçmişimi dostlarımı dost sandıklarımı
emek verdiklerimianılarımı her şeyi sorgular oldum.
Bunca sorgulamadan sonra elimde kalan o kadar az şey var ki.
Bir elimin parmak sayısını geçmeyen sayıda dost
bol miktarda dost sandığım ve verdiğim emekler…
Bu kadar mı geçmişin hatırı?
İnsanlar yaşarken sadece zamanı geçirmek ve
eğlenmek adına mı yaşarlar?
Paylaşmanın tek taraflı adaletsizliğinde
dost bildiklerime neden hep ısrarla veren ben olmuşum?
Salak mıyım yoksa!
Şu durumda onlarca dost sandığım benimle sadece zaman geçirmiş! Ne acı!
Michael De Montaigne’nin dostu Etienne de la Boetie için yaptığı tanımlamaya bakın:
‘Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü
birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti
ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki
ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor
kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın:
Onları hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim.
O dostluklarda insanın
eli dizginde yürümesi gerekir:
Aradaki bağ güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir.’
Sahte dostluklarda elin dizginde yürümelisin diyor
büyük usta Montaigne.
Düşündüm de bu zamana kadar dostluklarımda
elim dizgine hiç gitmemiş;
dizgine gitmeyen elimi kırmak da
etrafımdaki dost müsveddelerine kalmış.
Hayat insana her dakika yeni bir şeyler öğretiyor ve her dakika bir şeyleri hızla alıp götürüyor.
Dost sandıklarımın şerefinedir bu yazı.
bulursa ne âla…
Bu aralar huysuz ihtiyarlar gibiyim.
Geçmişimi dostlarımı dost sandıklarımı
emek verdiklerimianılarımı her şeyi sorgular oldum.
Bunca sorgulamadan sonra elimde kalan o kadar az şey var ki.
Bir elimin parmak sayısını geçmeyen sayıda dost
bol miktarda dost sandığım ve verdiğim emekler…
Bu kadar mı geçmişin hatırı?
İnsanlar yaşarken sadece zamanı geçirmek ve
eğlenmek adına mı yaşarlar?
Paylaşmanın tek taraflı adaletsizliğinde
dost bildiklerime neden hep ısrarla veren ben olmuşum?
Salak mıyım yoksa!
Şu durumda onlarca dost sandığım benimle sadece zaman geçirmiş! Ne acı!
Michael De Montaigne’nin dostu Etienne de la Boetie için yaptığı tanımlamaya bakın:
‘Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü
birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti
ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki
ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor
kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın:
Onları hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim.
O dostluklarda insanın
eli dizginde yürümesi gerekir:
Aradaki bağ güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir.’
Sahte dostluklarda elin dizginde yürümelisin diyor
büyük usta Montaigne.
Düşündüm de bu zamana kadar dostluklarımda
elim dizgine hiç gitmemiş;
dizgine gitmeyen elimi kırmak da
etrafımdaki dost müsveddelerine kalmış.
Hayat insana her dakika yeni bir şeyler öğretiyor ve her dakika bir şeyleri hızla alıp götürüyor.
Dost sandıklarımın şerefinedir bu yazı.