Biliyorum kırgınsın bize… Biz insanlar, seni kirlettikçe kirlettik. Seni şekilden şekile soktuk, iflah olmaz egolarımız sayesinde… Biliyormusun, artık adın cinsellikle eşanlamlı kullanılmaya başladı. Kendimizden utanabiliriz!
Eski fotoğraflarda kaldın artık, küf kokulu mekanlarda… Geçmişinle avutuyoruz kendimizi, kaybettiklerimize hüzünlenerek… Seni özlüyoruz. Gerçek olan ‘seni’ özlüyoruz! Bunca çirkinliğe rağmen, güzel kalman beklenemezdi. Bunca pisliğin içinde o temizlik çok görüldü sana…
Biliyormusun, ‘sadakat’ nedir, bilmez olduk. Şimdilerde çiçek çiçek geziyoruz. Modaymış öyle diyorlar. Alışkanlık yaptı nefislerimize… Sadık kalmak ‘out’ diyorlar, ihanet ‘in’… ‘in’ ve ‘out’lar arasında bir yaşam sürüyoruz. Bize sunulanlarla yaşıyoruz. Hoşumuza da gitmiyor değil…
Sana yalan diyorlar artık! Alaylı cümlelerin vazgeçilmezi olmuşsun.
Önceleri ‘karşılıksız’ değer verilirmiş sana… Menfaatsiz düşler kurulurmuş. Şimdi sen bir yana, selam alıp vermede dahi hesap yapar olduk biz insanlar…
Önceleri ‘yüce duygu’ diye başlanırdı seni anlatmalar, şimdi ayaklar altında geziyorsun, haramzade yurdunda…
Maneviyata dair eser yok artık buralarda, senide kendimize benzettik. Var iken sen ‘yok’ ettik! Kalplerde sen yerine şimdi kimler var? Bu dünya böyle işte, sana ‘Fransız’ bize yerli… Eski filmlerde olmasa hep unuttuk seni…
Arada bir esiyorsun aklımıza işte… Bizden iğreniyorsun değil mi? İğrenmekte haklısın. Eminim ki, bizi hiçbir zaman affetmeyeceksin. Bunca pisliğin içinde seni koruyabilirdik…
Gözbebeklerimiz ‘sen’ diye bakardı, şimdilerde hırsla bakıyor, madde hırsıyla…
Biz ‘biz’ olmaktan çıkıyoruz çünkü seni kaybetmişiz. Seni kaybetmek, kavgayı yitirmek, manayı terk etmek…
Seni çocuk saflığında hissedebilmeyi özledik…
Karanlıklarda yaşıyoruz artık, güneşe hasret yani sana hasret… Doğmanı bekliyoruz yeniden bu kalplere… Gel desek gelirmisin yeniden… En güzel destanları yazarız bıraktığımız yerden yine…
Bizi affet ey aşk…
Bizi affet!
Eski fotoğraflarda kaldın artık, küf kokulu mekanlarda… Geçmişinle avutuyoruz kendimizi, kaybettiklerimize hüzünlenerek… Seni özlüyoruz. Gerçek olan ‘seni’ özlüyoruz! Bunca çirkinliğe rağmen, güzel kalman beklenemezdi. Bunca pisliğin içinde o temizlik çok görüldü sana…
Biliyormusun, ‘sadakat’ nedir, bilmez olduk. Şimdilerde çiçek çiçek geziyoruz. Modaymış öyle diyorlar. Alışkanlık yaptı nefislerimize… Sadık kalmak ‘out’ diyorlar, ihanet ‘in’… ‘in’ ve ‘out’lar arasında bir yaşam sürüyoruz. Bize sunulanlarla yaşıyoruz. Hoşumuza da gitmiyor değil…
Sana yalan diyorlar artık! Alaylı cümlelerin vazgeçilmezi olmuşsun.
Önceleri ‘karşılıksız’ değer verilirmiş sana… Menfaatsiz düşler kurulurmuş. Şimdi sen bir yana, selam alıp vermede dahi hesap yapar olduk biz insanlar…
Önceleri ‘yüce duygu’ diye başlanırdı seni anlatmalar, şimdi ayaklar altında geziyorsun, haramzade yurdunda…
Maneviyata dair eser yok artık buralarda, senide kendimize benzettik. Var iken sen ‘yok’ ettik! Kalplerde sen yerine şimdi kimler var? Bu dünya böyle işte, sana ‘Fransız’ bize yerli… Eski filmlerde olmasa hep unuttuk seni…
Arada bir esiyorsun aklımıza işte… Bizden iğreniyorsun değil mi? İğrenmekte haklısın. Eminim ki, bizi hiçbir zaman affetmeyeceksin. Bunca pisliğin içinde seni koruyabilirdik…
Gözbebeklerimiz ‘sen’ diye bakardı, şimdilerde hırsla bakıyor, madde hırsıyla…
Biz ‘biz’ olmaktan çıkıyoruz çünkü seni kaybetmişiz. Seni kaybetmek, kavgayı yitirmek, manayı terk etmek…
Seni çocuk saflığında hissedebilmeyi özledik…
Karanlıklarda yaşıyoruz artık, güneşe hasret yani sana hasret… Doğmanı bekliyoruz yeniden bu kalplere… Gel desek gelirmisin yeniden… En güzel destanları yazarız bıraktığımız yerden yine…
Bizi affet ey aşk…
Bizi affet!