Hâfız Kemal Batanay'ın Hatıratı
‘Oğlum bugün bizi yaktın!..’
“MÜTTEFİK kuvvetlerinin Çanakkale’den çekilmelerini müteakip birliğimiz de istirahat için Edirne’ye sevkedildi (Ocak 1916)... Çok sıkıntılı ve zor günlerdi... Savaşın acıları dinmemişti... Bir gün erkenden Üç Şerefeli Cami’ye gittim... Müezzinlere hâfız olduğumu ve Kur’an okumak istediğimi söyleyip izin istedim. ‘Bir subay, hem de hâfız’ diyerek çok sevindiler... Cemaat huşÃ» içinde sessizce beni dinliyordu. Cuma saati gelince de, Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. Namazdan sonra bir er bana yaklaşarak, ‘Efendim, kumandanım sizi istiyor’ deyince, ‘Eyvah resmî elbise ile okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık galiba’ diye endişe ve korkuya kapıldım. Kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar’da savaşın akışını değiştiren dahi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Bana; ‘Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim...’ dedi ve devam etti:
- ‘İsmin?’
- ‘Kemal Efendim’
- ‘Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?..’
- ‘Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.”
Yaverine, ‘İsmini ve kıtasını yaz’ dedi, sonra bana dönerek, ‘Oğlum! Edirne’de kaldığımız süre içinde ben Cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın’ dedi.
Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal’in Cuma namazı için Selimiye Camii’ne gideceğini söyledi.
Bu mâbedde Kur’an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim... Cuma vakti girinceye kadar Kur’an okudum. İç ezanı da aynı hâl içinde aşkla okudum. Namaz çıkışı yine avluda maiyeti ile beni bekleyen Mustafa Kemal’e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana; ‘Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.’
Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur’an ve ezan okudum.
Ata’nın huzurunda
Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikâmetgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi.
Ali Rıza Bey’le buluşarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana, ‘Birkaç eser oku da dinleyelim’ dedi. ‘Efendim, daha çok klâsik formda eserler geçtim’ dedim... Sonra Tab’î Mustafa Efendi’nin bayatî nakış ağır semâisini okudum:
‘Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin,
Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin.’
Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leyla Hanım’ın (Saz), hüzzam makamında; ‘Harab-ı intizar oldum aman gel aman gel / Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel’ şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hakimiyi bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hatırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur.”
‘Oğlum bugün bizi yaktın!..’
“MÜTTEFİK kuvvetlerinin Çanakkale’den çekilmelerini müteakip birliğimiz de istirahat için Edirne’ye sevkedildi (Ocak 1916)... Çok sıkıntılı ve zor günlerdi... Savaşın acıları dinmemişti... Bir gün erkenden Üç Şerefeli Cami’ye gittim... Müezzinlere hâfız olduğumu ve Kur’an okumak istediğimi söyleyip izin istedim. ‘Bir subay, hem de hâfız’ diyerek çok sevindiler... Cemaat huşÃ» içinde sessizce beni dinliyordu. Cuma saati gelince de, Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. Namazdan sonra bir er bana yaklaşarak, ‘Efendim, kumandanım sizi istiyor’ deyince, ‘Eyvah resmî elbise ile okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık galiba’ diye endişe ve korkuya kapıldım. Kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar’da savaşın akışını değiştiren dahi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Bana; ‘Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim...’ dedi ve devam etti:
- ‘İsmin?’
- ‘Kemal Efendim’
- ‘Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?..’
- ‘Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.”
Yaverine, ‘İsmini ve kıtasını yaz’ dedi, sonra bana dönerek, ‘Oğlum! Edirne’de kaldığımız süre içinde ben Cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın’ dedi.
Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal’in Cuma namazı için Selimiye Camii’ne gideceğini söyledi.
Bu mâbedde Kur’an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim... Cuma vakti girinceye kadar Kur’an okudum. İç ezanı da aynı hâl içinde aşkla okudum. Namaz çıkışı yine avluda maiyeti ile beni bekleyen Mustafa Kemal’e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana; ‘Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.’
Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur’an ve ezan okudum.
Ata’nın huzurunda
Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikâmetgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi.
Ali Rıza Bey’le buluşarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana, ‘Birkaç eser oku da dinleyelim’ dedi. ‘Efendim, daha çok klâsik formda eserler geçtim’ dedim... Sonra Tab’î Mustafa Efendi’nin bayatî nakış ağır semâisini okudum:
‘Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin,
Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin.’
Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leyla Hanım’ın (Saz), hüzzam makamında; ‘Harab-ı intizar oldum aman gel aman gel / Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel’ şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hakimiyi bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hatırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur.”