Göz yaşımın doğum günündeyim.
Konuşmama hakkımı kullanıyorum tüm celselerde.
Sorulan hiçbir soruya ısrarla cevap vermiyorum.
İdamlarla cezalandırıyorum içimdeki seni.
Ama olmuyor işte.
Sana kızdığım halde kıyamıyorum.
Çünkü sen benim çok sevdiğim gibisin.
Yüzüne dokunabilme ihtimallleri
Sadece rüyalarımda yükseliyor
Ama sen ne zaman rüyama misafir olsan,
Ben seni gerçek sanıyorum.
Bir deprem oluyor sanki o anda ve
Ben tam sana dokunacakken uyanıyorumm.
Önce masumlaşıyor yüzüm
Sonra yastığı başımın üstüne koyup, başlıyorum ağlamaya...
Sessizce, insanlara çaktırmadan yaşıyoruz sevgimizi.
Gözyaşımızı dahi odalarımızda döküyoruz sessizce.
Senin gibi oluyorum
Hiç birşey yokken ortalıklardan kayboluyor ,
Ellerimle yüzümü kapatıyor
Önce masumlaşıyor sonra da ağlıyorum...
Masumlaşmak ne garip şeymiş
Sana her dokunmak istediğimde içimi acıtıyorsun.
Canım yandığı halde benim yanıma gelmiyorsun ya,
İşte ben en çok ona üzülüyorum.
Peki Tanrıma söylesen seni bana iki dakikalığına vermez mi?
Söz veriyorum bir daha istemem.
Sadece iki dakika..
Ne olur, bir kere sor.
Ben her gözyaşımın doğumgününde bunu istiyorum
Sana dokunamadan sevmek artık garip gelmiyor bana
Sen diye bir avuç torak alıyorum elime ve
Tekrar odama çekilip, gökyüzünde sana benzeyenlere bakıyorum.
Fakir bir çocuğun ilk defa yemek üzere olduğu
Elmalı şekeri yere düşürdüğü andaki kadar masumlaşıyorum
Yaşımız yolun hangi yarısında bilmiyorum
Ama galiba benimki yolun dışında.
Artık rüyalarımın rengi bile puslu bir mavi oluyor...