Yokluğumda Beni Nasıl Yargılarsan Yargıla!
Bu hayata ve onun kuralların a aykırı bir sevginin herşeyin üstesinden gelebileceğine inandırmıştık kendimizi. Hayallerimi hayallerine, umutlarımı umutlarına, sevgimi sevgine taşıyan aramızdaki büyünün hiç bir zaman kaybolmayacağını sanıyorduk. Varlığımızın birbirini tamamlamak için yaratıldığını düşünüyorduk ama aslınsa geçmişimizden kalma o ruhumuza yerleşmiş yaralarımızın acısıydı tek bağımız. Bizi birbirimize iten geçmişimizde yaşadığımız aşklarımızın o yarım kalmışlığımızın ezikliğiydi.
Geçmişini geleceğimize taşımasaydın eğer belkide biz şimdi seninle birbirimizin geçmişi olmayacaktık.
Benliğimi tutsak ettiğim ve kutsal saydığım varlığının dışına çıkmak en büyük kaybediş sayılıyordu benim için o zamanlar. Varlığımın ve sevgimin bağlılığı geçmişine ve bana karşı tek kişilik bir ordu yapmıştı seni adeta. Yaraların her acıdığında bana geçmişinmişim gibi bakıp sanki suçluymuşum gibi beni yapmadığım hatalarla suçluyordun. Seni sevmem bile o her hatırladığında içini acıtan ve sürekli kötülediğin geçmişin gibi suç sayılıyordu senin için. Bunu bana karşı neden yaptığını sorduğumda önceleri beni özlediğini fakat şimdi yanında olduğum için özleminin bittiğini ve hiç bir şeyin artık umrunda olmadığını söylüyordun. Peki ya sevgin diyordum bitti diyordun. Beynimdeki nedenlerle dolu sorular günden güne çoğaldıkça kendimi kutsallığında biraz daha kaybediyordum. Seninle ve üzerime bir çamur gibi hiç durmadan sıçrayan geçmişinle kalıp yaşamaya çalışmaktan ve bir gün herşeyin düzelmesini beklemekten başka çarem yoktu. Senden vazgeçip gitmek ve yeni bir başlangıca adım atmak için artık çok geç kalmıştım. Arzularım özlemlerim, seçimlerim yoktu artık. Geleceğim, hayallerim, umutlarım ne varsa beni hayata bağlayan hepsi bir bir terketmişti beni. Artık bildiğim ve savunduğum tek gerçeğim sendin. Nasıl bir tutsaklıktı bu beni benden alıp böylesine yok eden bilmiyorum.
Bir gün geldi nasıl olduysa o kutsallığın yaşadığı odanın sokağa açılan kapısının dışında buldum kendimi. Yüzüme çarpan kapının kulaklarımda uğuldayan gürültülü sesiyle arkama baka baka gittiğim, varlığımı kutsallığından uzaklaştıran beni kendime ve yokluğuna doğru yaklaştıran önümü görmekte zorlandığım karanlık bir gecenin sessizliği hatırladığım tek şey.
Aylardır aklımı asalak bir kurt gibi kemiren yokluğunun benliğimde açtığı o boşlukta boğuşup durdum kendimle. Sende hiç bir karşılığı olmadığını anladığım ve yüreğime hapsetmek zorunda kaldığım sevgimi durmadan kırbaçlayan özleminin beni kendi hayatına teşebbüs eden korkakça yaşamaya alışmış insanlardan biri haline getirmesine engel olabilmek için yüzümü soğuk elleriyle kendi yüzüne doğru çevirmeye çalışan hayata izin verdim sonunda. Kendime bir şans daha tanımam gerektiğini düşüncelerime kabullendirip bu tutsaklıkta hayatıma ve benliğime karşı yitirdiğim saygımı tekrar geri kazandım. O yüzüme kapanan kapının arkasında bıraktığım kutsallığın zamana karışıp günden güne anlamını yitirip anlamsızlığa dönüştü içimde. Beni sürgünlere gönderdiğin o karanlık gecenin güneşli sabahından beni kişiliğimle karşı karşıya getiren ve sonrada hayata karşı yenik düşen anlamsızlığının bendeki eriyip giden parçacıklarına gülümseyerek el sallıyorum şimdi.
Aylar sonra yüzümü hatırlamak için karşısına dikilip baktığın aynalarda seni bir zamanlar delicesine seven ve herşeyini getirip hesapsızca avuçlarına teslim eden o önce sevdiğin sonra vazgeçtiğin sonra yeniden sevip umursamıyorum dediğin, o bir oyuncak gibi oynayıp sıkılınca dışladığın sonrada pişman olup yanına çağırdığın tutsağının yerine hayatın o çirkin yüzünü o acımasız o soğuk bakışlarını göreceksin. Benim için artık anlamsızlığa dönüşen kutsallığındaki başkalarından gizlediğin fakat kendinden hiç bir zaman gizleyemediğin kusurların gibi yokluğumda anlamsızlığında bir kusur olup kalacak.
Seni anlamsızlığınla ve çamurlu geçmişinle birlikte kendi hayatınla ve yokluğumla başbaşa bıraktım. Artık yokluğumda beni nasıl yargılarsan yargıla!..
Bu hayata ve onun kuralların a aykırı bir sevginin herşeyin üstesinden gelebileceğine inandırmıştık kendimizi. Hayallerimi hayallerine, umutlarımı umutlarına, sevgimi sevgine taşıyan aramızdaki büyünün hiç bir zaman kaybolmayacağını sanıyorduk. Varlığımızın birbirini tamamlamak için yaratıldığını düşünüyorduk ama aslınsa geçmişimizden kalma o ruhumuza yerleşmiş yaralarımızın acısıydı tek bağımız. Bizi birbirimize iten geçmişimizde yaşadığımız aşklarımızın o yarım kalmışlığımızın ezikliğiydi.
Geçmişini geleceğimize taşımasaydın eğer belkide biz şimdi seninle birbirimizin geçmişi olmayacaktık.
Benliğimi tutsak ettiğim ve kutsal saydığım varlığının dışına çıkmak en büyük kaybediş sayılıyordu benim için o zamanlar. Varlığımın ve sevgimin bağlılığı geçmişine ve bana karşı tek kişilik bir ordu yapmıştı seni adeta. Yaraların her acıdığında bana geçmişinmişim gibi bakıp sanki suçluymuşum gibi beni yapmadığım hatalarla suçluyordun. Seni sevmem bile o her hatırladığında içini acıtan ve sürekli kötülediğin geçmişin gibi suç sayılıyordu senin için. Bunu bana karşı neden yaptığını sorduğumda önceleri beni özlediğini fakat şimdi yanında olduğum için özleminin bittiğini ve hiç bir şeyin artık umrunda olmadığını söylüyordun. Peki ya sevgin diyordum bitti diyordun. Beynimdeki nedenlerle dolu sorular günden güne çoğaldıkça kendimi kutsallığında biraz daha kaybediyordum. Seninle ve üzerime bir çamur gibi hiç durmadan sıçrayan geçmişinle kalıp yaşamaya çalışmaktan ve bir gün herşeyin düzelmesini beklemekten başka çarem yoktu. Senden vazgeçip gitmek ve yeni bir başlangıca adım atmak için artık çok geç kalmıştım. Arzularım özlemlerim, seçimlerim yoktu artık. Geleceğim, hayallerim, umutlarım ne varsa beni hayata bağlayan hepsi bir bir terketmişti beni. Artık bildiğim ve savunduğum tek gerçeğim sendin. Nasıl bir tutsaklıktı bu beni benden alıp böylesine yok eden bilmiyorum.
Bir gün geldi nasıl olduysa o kutsallığın yaşadığı odanın sokağa açılan kapısının dışında buldum kendimi. Yüzüme çarpan kapının kulaklarımda uğuldayan gürültülü sesiyle arkama baka baka gittiğim, varlığımı kutsallığından uzaklaştıran beni kendime ve yokluğuna doğru yaklaştıran önümü görmekte zorlandığım karanlık bir gecenin sessizliği hatırladığım tek şey.
Aylardır aklımı asalak bir kurt gibi kemiren yokluğunun benliğimde açtığı o boşlukta boğuşup durdum kendimle. Sende hiç bir karşılığı olmadığını anladığım ve yüreğime hapsetmek zorunda kaldığım sevgimi durmadan kırbaçlayan özleminin beni kendi hayatına teşebbüs eden korkakça yaşamaya alışmış insanlardan biri haline getirmesine engel olabilmek için yüzümü soğuk elleriyle kendi yüzüne doğru çevirmeye çalışan hayata izin verdim sonunda. Kendime bir şans daha tanımam gerektiğini düşüncelerime kabullendirip bu tutsaklıkta hayatıma ve benliğime karşı yitirdiğim saygımı tekrar geri kazandım. O yüzüme kapanan kapının arkasında bıraktığım kutsallığın zamana karışıp günden güne anlamını yitirip anlamsızlığa dönüştü içimde. Beni sürgünlere gönderdiğin o karanlık gecenin güneşli sabahından beni kişiliğimle karşı karşıya getiren ve sonrada hayata karşı yenik düşen anlamsızlığının bendeki eriyip giden parçacıklarına gülümseyerek el sallıyorum şimdi.
Aylar sonra yüzümü hatırlamak için karşısına dikilip baktığın aynalarda seni bir zamanlar delicesine seven ve herşeyini getirip hesapsızca avuçlarına teslim eden o önce sevdiğin sonra vazgeçtiğin sonra yeniden sevip umursamıyorum dediğin, o bir oyuncak gibi oynayıp sıkılınca dışladığın sonrada pişman olup yanına çağırdığın tutsağının yerine hayatın o çirkin yüzünü o acımasız o soğuk bakışlarını göreceksin. Benim için artık anlamsızlığa dönüşen kutsallığındaki başkalarından gizlediğin fakat kendinden hiç bir zaman gizleyemediğin kusurların gibi yokluğumda anlamsızlığında bir kusur olup kalacak.
Seni anlamsızlığınla ve çamurlu geçmişinle birlikte kendi hayatınla ve yokluğumla başbaşa bıraktım. Artık yokluğumda beni nasıl yargılarsan yargıla!..