Son günlerde her şeye yabancılık duyuyorum... İçimde bütün oyunlarını iptal etmiş bir çocuk yaşıyor. Yarım kalmış masalları dinlemeden uykuya dalmış bir çocuk… Hayatın acılarını öğrenmeyen, oyun oynarken taşlık yollarda hızla koşarken takılıp düştüğünde yara alıyor ve onun adına “Acı” diyor hayatın pembeliğini yaşayan çocuk... Bende öyleyim sanki… Kendi içimde kaybolmaktayım… Hayali sevdaların içerisinde gezip düştüğümde canımın yanacağını bildiğim halde koşuyorum alabildiğine, koşuyorum özgürce o taşlık yollardan… Bir gün düşüp canımın yanacağını bilmeden koşuyorum… Bazen yavaş yavaş yürümek istiyorum, canımın yanmasını istemiyorum. Ama yapamıyorum işte… Kanayan yüreğime bir acı katacağımı bilmeden koşuyorum bilmediğim karanlıklara… Her geçen gün artan özlemle ona uyanıyorum… Rüyalarımın başkahramanı oluyor bir anda…
Bugün anladım ki, ben ona aşkı haykırdıkça, onun halen çevresinde aşkı araması canımı acıttı. Dokunup kaçmak değildi yapmak istediğim ya da ilahi bir aşkın doğmasını beklemedim… Ama işte ufacık bir umut bekliyorum… Ağlamak istedim aldırmadan kimseye, kaçmak istedim bulunduğum yerden… Adına rastlamayacağım bir şehre gitmek istedim. Yüreğimde ki alevleri çoğaltan ismini duymak istemedim… Nereye gidebilirdim ki… Ondan kaçarken yine onun duygu seline kapılan ben ne yapabilirdim…
Mutluluğun adını koyuyorum işte… Adını sayıklıyorum rüyalarda… Bir gün karşıma çıkacağı günü bekliyorum heyecanla… Son dileğimdir bu… İdam edilirken suçluya “Son isteğin ne?” diye sorduklarında hayattan gitmeden, ölümün soğukluğunu görmeden isteğini söyler titreyen dudaklarıyla… İşte benim son isteğim de bu... Sadece bu… Ölümü tatmadan yüzünü bir kez de olsun görmektir dileğim... Ne dokunmak, ne ellerini tutmak ne de sarılmaktı isteğim… Uzaktan bir kez olsun var olduğunu hissetmek…
Hayallerin içerisinde sadece yaşadığını bilmek… Kendimce yazdığım satırlar arasına gözyaşlarımı bırakıyorum… Neden bu kadar yoğun duygularım var ona karşı bilmiyorum… Yok vazgeçmeliyim… Sonu olmayan bu sevdadan ellerimi çekmeliyim daha fazla yüreğimi yakmadan, gitmeliyim konuk olamadığım güzel yüreğinden…
Bugün anladım ki, ben ona aşkı haykırdıkça, onun halen çevresinde aşkı araması canımı acıttı. Dokunup kaçmak değildi yapmak istediğim ya da ilahi bir aşkın doğmasını beklemedim… Ama işte ufacık bir umut bekliyorum… Ağlamak istedim aldırmadan kimseye, kaçmak istedim bulunduğum yerden… Adına rastlamayacağım bir şehre gitmek istedim. Yüreğimde ki alevleri çoğaltan ismini duymak istemedim… Nereye gidebilirdim ki… Ondan kaçarken yine onun duygu seline kapılan ben ne yapabilirdim…
Mutluluğun adını koyuyorum işte… Adını sayıklıyorum rüyalarda… Bir gün karşıma çıkacağı günü bekliyorum heyecanla… Son dileğimdir bu… İdam edilirken suçluya “Son isteğin ne?” diye sorduklarında hayattan gitmeden, ölümün soğukluğunu görmeden isteğini söyler titreyen dudaklarıyla… İşte benim son isteğim de bu... Sadece bu… Ölümü tatmadan yüzünü bir kez de olsun görmektir dileğim... Ne dokunmak, ne ellerini tutmak ne de sarılmaktı isteğim… Uzaktan bir kez olsun var olduğunu hissetmek…
Hayallerin içerisinde sadece yaşadığını bilmek… Kendimce yazdığım satırlar arasına gözyaşlarımı bırakıyorum… Neden bu kadar yoğun duygularım var ona karşı bilmiyorum… Yok vazgeçmeliyim… Sonu olmayan bu sevdadan ellerimi çekmeliyim daha fazla yüreğimi yakmadan, gitmeliyim konuk olamadığım güzel yüreğinden…