Ben Özgürüm Sınırlarım İçerisinde
Konu: Sosyal yaşantının insanlar üzerindeki sınırlandırılması .
Dünya ya geldiğimiz için yaşıyoruz hayatı. Belki bir kaçımız belki çoğumuz yaşamış olmak için yaşıyoruz.
Yüzyıllar boyu devam eder hayat yeryüzünde belli bir düzen içerisinde.Bu düzen biz doğmadan kurulmuştur. Bizde o düzeni yaşarız ve devam ettiririz. Tabi ki isyan edilecek, mantığımızın kabul etmeyeceği kısıtlamalar da var bu düzen içerisinde. Ve tabi ki bu karmaşık sistemden sıkılıp bunalanlarda.
Aşiret kuralları ile yaşanılan bir toplum içinde yaşayan bir bayanın sosyal yaşantısı üzerinde duralım öncelikle. Tüm hayatları kanun dışında da kurallarla çevrelenmiş bir toplulukta, kadının yeri neredeyse yok denilebilecek bir durumdadır. Kadın sadece evde oturur yemek ve temizlik yapar, çocuk doğurur ve çocuk büyütür. Okul onlar için sadece erkek çocukların gittiği eğitim gördüğü bir kurumdan ibarettir. Kimi zaman sadece hayali kurulan fakat bu hayali hiç gerçekleşmeyen bir tutkudur onlar için okul. Onların dünyası bir kale gibi çevrelenmiş evinin dört duvarları arasında geçmektedir. Tek başına evden çıkmanın bile yasak olduğu bir yerde onlar için ‘’ yapmaktan en çok zevk aldığınız şey nedir? ‘’ sorusu biraz abes kaçmaktadır. Beyi alırsa üstüne bir şey giyen yemek kalırsa yiyen bir kadının özgür yaşamıdır bu. Sofraya bile eşiyle birlikte oturamayan bir kadının özgürlüğüdür bu . Önce evin reisi ve erkek çocukların, sonra kız çocuklarının eğer yiyecek bir şey kalırsa geriye, karnını doyuran bir kadının özgür yaşantısıdır bu, her ne kadar sınırlıda olsa .
Bir fabrika işçisinin özgür yaşantısına göz atalım birazda. Sabah 08:00 akşam 18:00 saatleri arasında işine gidip gelen aldığı aylıkla bir ayı nasıl geçireceğinin hesabını yapan bir kişinin yaşantısıdır buda. Tek tutkusu tek isteğidir onun fazla mesaiye kalıp aybaşında üç beş kuruş fazla para alıp bir söküğünü dikmeye çalışmak. Onun en büyük zevkidir hatta beklide tek, çocuğunun gözündeki ufacık bir gülümsemeyi görebilmek. Ona istediği elbiseyi, onun en sevdiği oyuncağı hediye etmek en büyük mutluluğudur. Onun isteği hafta sonları gezmek, sinemaya, tiyatroya ya da bir konsere gitmek değildir, Galatasaray – Fenerbahçe maçını izlemektir sigara dumanlarının arasında. Onun özgürlüğünün ifadesidir bir iki küfür sallamak tezahürat arasında. Bu onun sınırlandırılmış sosyal yaşantısıdır.
Milletimizin efendisi köylülerimizin özgürlüklerinden bahsedelim şimdi de. Sabahın ilk ışıklarıyla bizden önce derler güne merhabayı. Elinde orak, tırpan tutar yolunu tarlasındaki ekinin. Kimi zaman o güneşin altında uğraşır saatlerce, kafasında kasketi ile. Çocuğuyla bile uğraşmamıştır ilgilenmemiştir belki o kadar. Öyle ya ekmeğini ekiyordu. Onların eğlencesi akşam olup evlerinde tv karşısına geçip bir güzel film izlemektir. Bazen de magazin programları izleyip hayret etmek olup bitene. Kahveye çıkıp bir vakit sohbet etmek ahaliyle, bazen de okey taşlarının gözüne vurmaktır onların sınırlı yaşantısı. Sadedir ama güzeldir, köylü milletin efendisidir.
Bizim yani çoğumuzun sosyal yaşantısı da bunlardan pekte farklı değildir aslında. Onlar bulundukları ortamın getirdiği şekilde yaşıyorlar dünyayı bizde. İçinde bulunduğumuz ortama ayak uydurmaya çalışıyoruz bir şekilde.
Sosyal yaşantıları etkileyen faktörlerin bazılarından bahsettim. Tabi ki sadece bunlarla da sınırlı değil. Ekonomi,coğrafi konum, iletişim,teknoloji, eğitim, kültürel miraslar yani örf ve adetlerde bizim sosyal yaşantımızı etkiler ve buna benzer bir çok farklı etken bizleri bir kalıp içerisinde tutar. Bizlerde o kalıba göre yaşantılarımızı ister istemez o şekle sokarız. Özgürlüğümüz içinde bulunduğumuz sosyal yaşantının getirdiği sınırlar içerisinde yani. Bizde o sınırlar içerisinde özgürüz. Buda bizim özgürlüğümüz.
Canat