:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Teröre lanet okuyorum(uz mu?).....
w_ytx12
#31

PKK/KONGRA-GEL TERÖR ÖRGÜTÜ
Bölücü başı A.ÖCALAN’ın 1999 yılında yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra AB tarafından terörist örgütler listesine alınacağını sezinleyen terör örgütü, 2002 yılında ismini KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiştir. Terör örgütü tarafından KADEK adı altında şiddet içerikli (308) (silahlı saldırı, molotof, patlama, kundaklama vb) eylem gerçekleştirilmiştir.
27 Ekim-06 Kasım 2003 tarihleri arasında ise sözde 9.Kongre ile terör örgütü bu defa da KONGRA-GEL adını almıştır.
2003-2004 yıllarından itibaren silahlı kadrolarının büyük bir kısmını ülkemiz topraklarına aktararak kanlı kimliğini devam ettiren terör örgütü 16-26 Mayıs 2004 tarihinde sözde 10. Kongresini gerçekleştirmiştir.
Yapılan sözde kongre sonrasında alınan kararların önceki kongrelerde alınan kararlardan farklı olmadığı görülmüştür.
Terör örgütü;
-Bölgede kalkınmaya yönelik refah, huzur ve güven ortamının sağlanmasının örgütte tedirginlik yaratması,
-AB’nin, KONGRA-GEL’i de PKK ve KADEK ile birlikte terörist örgütler listesine alması,
-Örgütçe sürdürülmeye çalışılan sözde siyasal eylem ve faaliyetlerde beklenilen kitle desteğinin bulunamaması,
-Irak, Suriye ve İran ülkelerinde yaşanılan bölgesel sorunlar,
-Silahlı çatışma ihtimalini sürekli gündemde tutarak; öncelikle otorite zaafiyetinden kaynaklanan örgüt saflarındaki çekişme ve çelişki ortamının bastırılması amacıyla sözde tek taraflı ilan ettiği ateşkesi sona erdirdiğini açıklayarak 01 Haziran 2004 tarihinden itibaren silahlı eylemlerin ivmesini arttırdığı görülmüştür.
2004 yılının ilk ayları içerisinde örgüt içinde yaşanan fikir ayrılıkları sonrası, örgütün her türlü eylemlerini sevk ve organize eden üst düzey örgüt mensuplarından Osman ÖCALAN ve Nizamettin TAŞ’la birlikte bazı örgüt mensuplarının örgütten ayrılarak, 02-05 Ağustos 2004 tarihleri arasında sözde PWD (Yurtsever Demokrat Partisi) adı altında yeni bir yapılanma oluşturduklarını müzahir basın/yayın organlarına açıklamışlardır.
Terör örgütü 2005 yılı içerisinde şiddet içerikli eylemlerinin iç ve dış kamuoyunda tepki toplamaya başlaması üzerine başta AB ülkeleri olmak üzere kamuoyuna terörist bir örgüt olmadığı imajını verebilmek, kanlı eylemlerine meşruiyet kazandırmak gayesiyle, terörist başı A. ÖCALAN tarafından ortaya atılan ve örgüte müzahir basın yayın organlarında yer alan, yeni bir örgütlenme modeli ve eylem çizgisi olarak ifade edilen sözde Koma Komalen Kürdistan/Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi isimli yeni bir yapılanmaya gitmiş olup, Terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen kitlesel eylemlerde; söz konusu Koma Komalen Kürdistan/Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi simgeleyen amblem ile söylemleri kullanmaya çalıştığı görülmüştür.
Örgüt, 2005 yılı Mayıs ayında KONGRA-GEL ismiyle örgütün sözde 11’inci kongresini gerçekleştirmiştir.
Terör örgütü 2004 yılı ikinci yarısından itibaren tırmandırmaya çalıştığı şiddet eylemlerini, 2005 ve 2006 yıllarında da aynı taktikle sürdürerek, (özellikle yaz aylarında silahlı/bombalı eylemlerin gerçekleştirilmesi) uluslararası kamuoyuna “Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı” kanaatinin oluşmasını amaçladığı mütalaa edilmektedir.
Bu amaçla; bir yandan şiddet eylemlerini sürdürürken diğer yandan oluşturduğu paravan yapılanmalarla şiddet eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmekten kaçınarak, terörist kimliğini iç ve dış kamuoyundan gizlemeyi hedeflemiştir.
2006 yılında şiddet eylemlerinin kitlesel eylemlerle desteklenmesi amacıyla, örgütçe önem atfedilen, 21 Mart Nevruz, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü, 01 Eylül Dünya Barış günü gibi ulusal ve uluslar arası kamuoyuna mal olmuş günlerde, özellikle 10–15 yaş arası çocuklar ve kadınlar ön saflara yerleştirilerek eylem ve etkinliklere ivme kazandırmak istemiş, ancak başta bölge halkı olmak üzere vatandaşlarımız tarafından terör örgütünün propagandalarına itibar edilmemesi üzerine örgüt hedeflediği katılım ve eylemliliği gerçekleştirememiştir.
Kitlesel eylemlerde yeterli desteği bulamayan örgüt bu defa, güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmalarda ölen terörist cenazelerinin defin işlemleri sırasında ve sonrasında güvenlik güçleriyle vatandaşlarımızı karşı karşıya getirerek sözde ortaya çıkacak olan olumsuz tablodan çeşitli örgütsel kazanımlar elde etme yoluna gitmiş ancak; istenilen kitle desteğini yine bulamamıştır
PKK/KONGRA-GEL terör örgütünce geçmişten günümüze kadar bir çok kez taktiksel girişimler çerçevesinde sözde ateşkes kararları alınarak dönemsel sorunların aşılmaya çalışıldığı bilinmektedir.
Terör örgütünün kadrolarında ve kendi idari yapısında günden güne kan kaybettiği, yapılan başarılı operasyonlarla faaliyetlerinin asgari seviyelere çekildiği, malzeme/eleman sıkıntısı içerisine girdiği, örgüt içerisindeki ayrılmaların daha da arttığı değerlendirilmekle birlikte, yeniden toparlanmak, kış üslenmesinde zayiat vermemek ve 2007 yılı eylem stratejisini yeniden belirlemek maksadıyla sözde tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Ancak ateşkes çağrıları sonrasında da daha önceki sözde ateşkes dönemlerinde olduğu gibi silahlı eylemlerini halen sürdürdüğü görülmektedir.

Sonuç olarak;
KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi), PKK ve KADEK’in (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) isim değiştirilmiş devamı niteliğinde ve Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi ismini de kullanan silahlı bir terör örgütüdür.


TERÖR ÖRGÜTÜ PKK/KONGRA-GEL HAKKINDA BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
KADEK(PKK) terör örgütü, 2003 yılının sonlarında yaptığı 2’nci kongresinde KONGRA-GEL (Kongreye Gele Kürdistan-Kürdistan Halk Kongresi) adını almıştır.
KONGRA-GEL; PKK’nın temelde ve fikirde eski çizgisini aynen koruyan, KADEK’den sonra ismi değişmiş halidir.
KONGRA-GEL; PKK’nın KADEK’den sonra terör örgütü imajından sıyrılmak için strateji gereği başvurduğu yapısal değişikliklerle oluşan yeni imajıdır.
KONGRA-GEL; Amacında, ideolojisinde herhangi bir değişiklik yapmadığı gibi silahlı gücünü özellikle K.Irak alanındaki örgüt kamplarında bir tehdit unsuru olarak barındırmaya, sayısını çoğaltmaya ve yönlendirmeye devam eden PKK ve KADEK’in yeni yüzüdür.
KONGRA-GEL; PKK ve KADEK’in kullanmış olduğu veya örgütü temsil eden amblem, rozet, flama vb. işaretlerini aynen kullanmaya devam eden halidir.
KONGRA-GEL; PKK terör örgütünü (20) yıla yakın yöneten, her türlü terör eylem ve faaliyetlerini kararlaştıran, örgüt mensuplarını terör eylemlerine kanalize edip talimat veren, örgütün amacına veya stratejisine karşı gelen mensuplarını cezalandıran sorumlularını, mevcut konumları ile çatısı altında barındıran bir yeni oluşumdur.
KONGRA-GEL; PKK’nın terörist yöntemleriyle gerçekleştiremediği hedefine, amacına sözde kültürel haklar, kimlik, insan hakları, demokratikleşme vb. kavramları kullanarak ulaşmaya çalışacağı KADEK’ten sonraki yeni yüzüdür.
KONGRA-GEL; PKK terör örgütü gibi KADEK’inde AB tarafından terörist örgütler listesine alınacağının önceden sezinlenmesidir.
KONGRA-GEL; Bazı kesimlerin algıladıkları/algılamak istedikleri gibi yasal bir parti, örgüt, kuruluş değil PKK ve KADEK gibi bir terör örgütüdür. Çünkü PKK’nın bir ürünüdür.
KONGRA-GEL; Saklanılamayan, gizlenilemeyen, rütuşlanarak maske takılmaya çalışılan PKK’nın varisi ve tek hamisi, KADEK’in devamı;
Yani, PKK’nın kendisidir.
Ayrıca;
*Örgüte katılarak aç, susuz, sefalet içerisinde faaliyet gösterirken sağlığı bozulan militanların tedavilerinin yaptırılmayarak ölüme terk edildiklerini veya intihar türü eylemlere gönderilerek ölüme zorlandıklarını,
*Örgüt içerisindeki bayan militanların erkeklerin zevk aracı olduğunu, erkek militanların da homoseksüel ilişkilere girdiklerini, örgütte kısa bir süre de olsa kalan genç kızların istemedikleri ilişkilere zorlandıklarını, direnenlerin de ajan, provakatör ve işbirlikçi iddiasıyla öldürüldüğünü,
*Kimi zaman günlerce bir lokma ekmekten yoksun kalan militanların katır, eşek, kaplumbağa, kurbağa vs. hayvanların etiyle beslenmeye çalıştıklarını,
*Örgüte katılanların ömrünün fazla olmadığını, (3-4) yıl yaşayanların sayısının çok az olduğunu, onun için, sorumluları hariç, örgüttekilerin yaş ortalamasının (18-20) yaş arasında bulunduğunu,
*Örgütten kaçmanın çok zor olduğunu, kaçıpta yakalananların örgüt tarafından çoğunlukla öldürüldüklerini, örgütten kaçıp kurtulma girişiminde bulunan veya örgüte uyum sağlayamayanların üzerinde naylon yakma, buz üzerinde bekletme, aç-susuz bekletme ve örgütten dışlama şeklinde cezalandırıldıklarını,
*Örgüt mensuplarının, örgüte destek veren köylerden bazılarına erzak temin etmek için gittiklerinde bazı ailelerin kızlarına ölüm ve korkutmayla tehdit ederek tecavüz ettiklerini,
*Avrupa’da terörist örgüt imajından kurtulmaya çalışan terör örgütünün; yurt içi ve yurt dışında terörist başının idamının engellenmesi adına idama hayır kampanyaları düzenlerken, diğer taraftan sadece örgütten ayrılmak istediklerini söyledikleri için veya terör örgütünün gerçek yüzünü görerek kaçma girişiminde bulunan ve başarısız olan örgüt mensupları hakkında sözde mahkemeler kurarak idam kararı verip uygulandığını ve bunları diğer örgüt mensuplarına ibret olsun diye videoya kaydederek seyrettirdiklerini,
*Yurtdışındaki ve yurt içerisindeki yandaşlarına kardeşlik, barış, sevgi ve hoşgörüden bahseden terör örgütünce, özellikle kendi kadrolarında duygusal ilişkiye giren ve evlenmek isteyenler hakkında ölüm emri verildiğini
biliyor muydunuz?


SOL TERÖR ÖRGÜTLERİ HAKKINDA BUNLARI BİLİYOR
MUSUNUZ?

*Yaptıkları en ufak harcamalardan dahi militanlarından hesap soran örgütün üst düzey sorumlularının yurt dışında zevk-sefa içinde yaşadıklarını,
*Örgütün üst düzey elemanları arasında her türlü ilişkinin serbest olmasına rağmen alt düzey elemanlar arasında duygusal ilişkilerin büyük cezalara sebep olduğunu, itiraz dahi edemediklerini,
*Yaptıklarının boş olduğunu ve kendilerinin kullanıldığını anlayarak örgütten ayrılmaya karar veren örgüt mensuplarının işbirlikçi, hain ve şerefsiz olarak suçlandığını, öldürülme korkusuyla bu zor şartlara katlandığını,
*Gençleri sözde uyuşturucudan koruma propagandaları yapan DEV-SOL örgütünün, bizzat gelir temin etmek amacıyla 1980 yılı ilk baharında örgüt liderlerinden P. G., E. C. ve A. T. vasıtasıyla yurtdışına (4) kilo eroin sevkıyatı yaptığını,
*DEV-SOL örgütü üst düzey yöneticilerinden P. G.’nin, örgüte maddi destek sağlamak için uyuşturucu madde ticaretinden elde edilen örgüte ait 400.000 Frank’ı çaldığı gerekçesiyle terör örgütü lideri tarafından 11.07.1991 tarihinde Paris'te öldürtüldüğünü,
*DEV-SOL terör örgütü liderinin Fransa'daki cezaevinden tahliyesi sonrasında uyuşturucu trafiğinin hızlandığını, uyuşturucu trafiği ve mafya ilişkilerinin örgütün diğer kadrolarından gizlendiğini,
*DEV-SOL örgütüne yönelik 27.07.1993 tarihinde yapılan operasyonda yakalanan S.Ö.’in ikametinde 2065 gr. esrarın yakalandığını,
*DHKP/C’ye yönelik 12-25/10/1995 tarihlerinde İstanbul’da yapılan operasyonlarda yakalanan (6) şahısla birlikte 500 gr. esrarın ele geçirildiğini,
*DHKP/C’ye yönelik 18.04.1995 tarihinde İstanbul’da yapılan operasyonda R. T.’nin (10) kg. eroin ile yakalandığını, R. T. ve C. T.’in terör örgütü liderinin talimatları doğrultusunda yurtdışına uyuşturucu madde götürdüklerini, elde edilen para ile örgüte silah alındığını,
*DHKP/C terör örgütü içerisindeki faaliyetlerinden dolayı İstanbul Emniyet Müdürlüğünce 03.12.1997 tarihinde yakalanan S. Y.'nin ifadesine göre, örgütsel eyleme çıktıklarında ve örgüt adına para toplamaya giderken örgüt mensuplarının devamlı olarak uyuşturucu madde kullandıklarını,
*İstanbul Sabancı Center’da 09.01.1996 tarihinde Özdemir Sabancı ve iki kişiyi öldüren DHKP/C örgüt mensuplarından İ. A.'nın (5) ay süreyle saklandığı evde, ev sahibinin baldızına tecavüz ettiğini,
*28.05.1998 günü yakalanan DHKP/C örgüt mensubu Hilal (K) E. G.’in birlikte kaldığı hücre evinde içki alemi yapan örgüt mensuplarının kendisine tecavüz etmek istemeleri üzerine evden kaçtığını,
*Tokat kırsal alanında faaliyet yürüten TKP/ML terör örgütü mensuplarından (15) yaşındaki kız örgüt mensubuna aynı örgüt içerisinde tecavüz edildiğini,
*Sivas-Tokat kırsal alanında faaliyet gösteren DHKP/C terör örgütü mensubu S. G.’nin kırsal hayata dayanamayıp, şehre dönmek istemesi sonucu, örgüt tarafından öldürüldüğünü, örgüt yayını Kurtuluş gazetesinde “düşmanla çatışmanın şiddetli olduğu bir esnada, düşman saflarına geçmek istediği için öldürüldü” şeklinde yalan haber yazıldığını,
*1996 yılı sonu ve 1997 yılı başlarında, Sivas-Tokat kırsalında faaliyet gösteren (31) DHKP/C terör örgütü mensubundan (9)’unun örgütten firar ettiğini,
*Kışı Karadeniz kırsal alanında sığınakta geçiren örgüt mensuplarından Murat (K) M. Y.'nin ayaklarının donması üzerine sağ ayağının (4), sol ayağının ise (1) parmağının DHKP/C sözde grup komutanı Niyazi (K) S. Y. tarafından demir testeresi ile kesildiğini,
*Tunceli kırsal alanında faaliyet yürüten DHKP/C örgüt mensuplarından S. B.’nin örgütten ayrılmak istemesi üzerine hainlikle suçlanarak cezalandırılmak amacıyla çizmelerinin içine kar doldurulduğunu, ayaklarının soğuk suda bekletilerek dondurulduğunu ve tuvalet ihtiyacını gidermeme cezası verildiğini; bunun üzerine soğuktan donan ayak parmaklarının dışkı içerisinde uzun süre kalmasından dolayı çürüdüğünü, çürüyen parmaklarının da makasla kesildiğini,
*MLKP terör örgütü mensuplarının A. A. ve T. A. isimli örgüt mensubu arkadaşlarını, İstanbul yakınlarında ormanlık alanda iki gün süresince işkence ederek sorguladıklarını ve silahla öldürdüklerini,
*Tunceli kırsal alanında faaliyet yürüten TKP/ML-TİKKO terör örgütü mensubu (10) örgüt mensubunun, örgüt mensubu arkadaşları tarafından işkence yapılarak sorgulandığını, bazılarının işkenceye dayanamayarak öldüğünü, bazılarının da işkence sonrası silahla öldürüldüğünü,
*TPK/ML terör örgütü Merkez Komitesinin almış olduğu infaz kararı doğrultusunda, Tunceli ili Mazgirt ilçesi Aşağıoyumca Köyünde (8) yaşındaki S. K. isimli çocuğun örgüt mensupları tarafından öldürüldüğünü,
*1999 yılında TKP/ML-TİKKO’ya katılan Savaş kod isimli örgüt mensubunun örgüt içinde huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle ajanlıkla suçlandığını, örgüt mensupları tarafından (2) gün sorgulandığını ve (3) örgüt mensubu tarafından öldürüldüğünü,
biliyor muydunuz?

SAÄž TERÖR ÖRGÜTLERİ HAKKINDA BUNLARI
BİLİYOR MUSUNUZ ?

*Düzce Hizbullahı terör örgütünün mali kaynak sağlamak için cinayet, hırsızlık, gasp ve soygun eylemlerini gerçekleştirdiğini, hatta örgüt mensuplarının 1995 yılı içerisinde çeşitli il ve ilçelerdeki camilerden halı ve kilim çaldıklarını,
*İBDA/C terör örgütünün, ideolojisiyle ters düşmesine rağmen, marksist-leninist ideolojiye sahip PKK ve DHKP/C gibi terör örgütlerini destekleyip; yayın organlarında bu örgütleri savunduğunu,
*İslami Hareket Örgütü mensuplarının İslam ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde her yolu kendilerine mübah sayan bir zihniyete sahip olduklarını, banka soygunları, otomobil ve eşya hızsızlıkları yaptıklarını,
*Anadolu merkez olmak üzere şer'i esasların hakim olacağı federal yapıda bir İslam Devleti kurmayı amaçlayan Hilafet Devleti örgütü lideri Muhammet Metin KAPLAN’ın zimmetine para geçirdiğini ve bu sebeple örgüt içerisinde sürtüşmeler yaşanarak bölünmelerin meydana geldiğini,
*Hizbullah Terör Örgütü liderinin zekat adı altında toplanan haraçlarla İstanbul’un lüks semtlerinin birinde 120.000 Dolara alınan villada oturduğunu, örgüt mensuplarının ise yoksulluk ve sıkıntı içerisinde ailelerinden uzakta yaşadığını,
*Ö.E isimli pavyonda çalışan bir bayanın Hizbullah Terör örgütü mensubu M.S.K ile evlendiğini, örgütün bu evliliği tasvip etmeyerek Ö.E.’yi M.S.K’nın kardeşi ve amca oğluna öldürttüğünü, daha sonra örgütün önce M.S.K.’yı sonra da Ö.E.’yi öldüren M.S.K.’nın kardeşi ve amca oğlunu kendi örgüt mensuplarına öldürttüğünü ve mezar evlere gömdüğünü,
*Hizbullah terör örgütü tarafından domuz bağıyla öldürülüp gömülen ve daha sonra yapılan kazı çalışmalarında çıkartılan (72) cesetten (14)’ünün kendi örgüt mensupları olduğunu,
biliyor muydunuz ?
Ara
Cevapla
kuralsız
#32
ayet: Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz
Cevapla
pionist
#33
şunu sölemek isterim ki türkıyeden daha güçlü devletler var oldukça siyaset gereği biz şehit vermeye devam ederiz zaten afkirakadaki insanlara sudandaki insanlara baktıkça ben insanlığımdan utanıyorum Sad
Ara
Cevapla
K€$K!NßI¢@K
#34
Hic kimsenin ahi kimsede kalmaz..

Yapan bulur ki bulacakta...Mahser yakindir...

Mazlumun ahini alanlarin hesaplasmasida cok cetin olacaktir..

Goren goruyor,,,
Ara
Cevapla
w_ytx12
#35
İki bin bir yılının Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri'nin iki büyük kentine düzenlenen ve binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan saldırıların ardından tüm dünya 'terörizm' kavramını yeniden tartışmaya başladı. Çünkü bu saldırı, hiç beklenmedik bir zamanda, dünyanın tek süper gücü olarak kabul edilen çok güçlü bir ülkeye karşı ve hiç tahmin edilmeyen bir şekilde gerçekleşti. Saldırıyı takip eden günlerde, başta Amerika olmak üzere tüm dünyada büyük bir korku ve panik havası yaşandı. Ancak bu şok kısa sürede atlatıldı ve herkes "terörizmle nasıl mücadele etmeliyiz?" sorusunun cevabını aramaya başladı. Bunun sadece Amerika'ya yönelik bir tehdit olmadığı, her ülkenin aynı durumla karşı karşıya kalabileceği anlaşılmıştı. Artık hiçbir ülke "nasıl olsa bu saldırı bana karşı değildi!" diye düşünüp, terörizmle yapılan mücadeleden uzak duramazdı. İnsanlar gece yataklarında uyurken, evlerinde televizyon izlerken, sokakta yürürken, bir parkta çocuklarıyla dinlenirken ya da işyerlerinde çalışırken terörizmin karanlık yüzüyle karşılaşabileceklerinin farkına vardılar. Anladılar ki, teröristlerin amacı, toplum hayatını felç etmek, insanları sokağa çıkamaz, toplu taşıma araçlarına binemez, alışveriş yapamaz hale getirmek, kısaca bir korku toplumu oluşturmaktır.
Amerika saldırının şokunu atlatır atlatmaz, pek çok ülkenin desteğiyle güçlü bir koalisyon oluşturdu ve terörizme karşı dünya çapında bir mücadele başlattı.
10.jpg
Eylül saldırıları binlerce insanın hayatını kaybetmesine, pek çok insanın da yaralanmasına neden oldu.

Ancak yapılan mücadelenin askeri alanda kısıtlı kalmasının yeterli olmayacağı daha en başından biliniyor ve pek çok yetkili tarafından dile getiriliyordu. Peki terörizmle nasıl mücadele etmek gerekiyordu? Bu sorunun cevabını bulmak için, terörün kaynaklarını teşhis etmek gerekir. Bunun içinse, terörizmin tarihte ilk kez büyük bir güç haline geldiği 20. yüzyılı ele almak zorunludur.
20. yüzyıl şiddetin ve terörün yüzyılı oldu. Büyük savaşlar, bölgesel çatışmalar ve çeşitli terör olayları bu yüzyıla damgasını vurdu. Özellikle de 20. yüzyılın sonlarında şiddet araçlarının gelişimi, terörizmin çok daha geniş alanlarda etkili olmasını sağladı. Artık teröristler tek bir düğmeye basarak, yüzlerce masum kişiyi bir anda öldürebiliyor, ileri-teknoloji terörizmiyle ülkelerin ekonomisine milyonlarca dolarlık zarar verebiliyor, hiç ortaya çıkmadan perde arkasından dünya siyasetine yön verebiliyorlar. Dünyanın en
büyük teknolojik gücü sayılan Amerika Birleşik Devletleri'nin Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi gibi iki hayati merkezine yapılan saldırı, terörizm karşısında hiçbir ülkenin 'ulaşılamaz' ve 'saldırılamaz' olmadığını da tüm açıklığıyla ortaya koydu. Bunun yanı sıra nükleer, biyolojik ya da kimyasal saldırı tehditleri de -eğer gereken önlemler alınmazsa- 21. yüzyılda terörizmin çok daha büyük bir güç haline gelebileceğini ve bir saldırıyla on binlerce insanı ortadan kaldırabileceğini göstermektedir.


TERÖRÜN DOÄžRU TANIMI
Terörizmin dünya gündeminin ilk sırasına yerleştiği günümüzde, 'terör', 'terörist' ve 'terörizm' tanımı da çok büyük bir önem kazandı. Her ülke kendi ulusal çıkarları doğrultusunda terörizmi tanımlıyor, bir terörist profili çiziyor ve terör örgütü listesi oluşturuyor. Bazı ülkeler için "terörist örgüt" olarak görülen gruplar, diğerleri için özgürlük savaşçısı, bazıları için "terörist ülke" olarak görülen ülkeler, bir diğeri için "sadık müttefik" olabiliyor. O halde terör nasıl tanımlanmalı, kimin terörist olduğuna nasıl karar verilmelidir?
11.jpgBu karar için kullanılacak kriterler açıktır:
1) Sivil insanların hedef alınması: Ülkesi işgal edilmiş bir ulusun işgal ordusuna karşı direnmesi elbette meşru bir haktır. Ama eğer bu direniş sivil insanlara yönelik şiddet eylemlerini de içermeye başlarsa, bu hak ortadan kalkar ve terörizm başlamış olur. Bu kitapta göreceğimiz gibi, bu tanım İslam'ın savaş hakkındaki kurallarına da tamamen uygundur. Hz. Muhammed (sav), Müslümanlara savaş açanlara karşı savaşmayı emretmiş, ancak sivillerin kesinlikle hedef alınmaması, aksine güvenliklerine özen gösterilmesi talimatını vermiştir.
2) Barışın bozulması: Askeri veya resmi hedeflere yönelik saldırılar da terör kapsamına alınabilir. Eğer ortada ilan edilmiş bir savaş hali yoksa, aralarında barış bulunan iki ülkenin (veya toplumun) barış halini bozmak için askeri bir hedefe de olsa saldırı düzenlemesi terörizmdir.

Barışı bozan ya da savaş hali dahi olsa sivilleri hedef alan her saldırı terörizmdir. Bu tür bir saldırının savunulması, haklı görülmesi, onaylanması düşünülemez.
Bu nedenle de terörizmle yapılacak mücadele çok kapsamlı, her aşaması dikkatle düşünülmüş ve bu büyük bataklığı tamamen yok etmeye yönelik olmalıdır. Bunun için de önce terörün her türlüsünün, kime karşı ve ne şekilde olursa olsun lanetlenmesi, her ülkenin ve her ferdin terörle kendi arasına çok büyük bir mesafe koyması
gerekmektedir. Terör, kim tarafından ve ne şekilde uygulanırsa uygulansın, her yerde terördür. Samimiyetle teröre karşı olan kişi, Dünya Ticaret Merkezi'nde binlerce masum insanın insafsızca öldürülmesine, Japonya'da ya da İspanya'da meydana gelen terörist saldırılarda hayatını kaybeden masum insanlara, Doğu Türkistan'da, Endonezya'da masum sivillerin hayatlarını yitirmelerine, Ruanda'da yarım milyondan fazla Hutu'nun katledilmesine, İsrail'de ve Filistin'de insafsızca katledilen savunmasız insanlara ya da dünyanın herhangi bir bölgesinde terörist saldırılar nedeniyle hayatını yitiren insanlara aynı şekilde sahip çıkar. Terörün her türlüsünü, hangi nedenle ve hangi hedefe yönelik olursa olsun, en şiddetli şekilde kınar. Böylece
teröristler hiçbir ülkenin sınırları içinde var olamayacak, hiçbir ülkeden destek alamayacak ve yaşam sahalarını tam anlamıyla yitireceklerdir.
Cumhuriyet, 2 Mayıs 2002
Gözcü, 28 Eylül 2001 (alt resim)
13.jpg
Gözcü, 22 Mart 2002
Akşam, 21 Mart 2002
Günümüzde terör dünyanın pek çok ülkesini kana bulamaktadır. Bu nedenle terörle mücadelede, asıl olarak terörü besleyen fikri kaynakların kurutulması ve bunun için barıştan yana olanların ittifak etmesi gerekir.



TERÖRÜN İDEOLOJİK DAYANAÄžI
Terörizmle yapılacak mücadelenin kesin sonuca ulaşabilmesi için
hedefin doğru tespit edilebilmesi, yöntemlerin de buna göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle bu kitapta bir yandan terörün neden olduğu felaketler üzerinde dururken bir yandan da terörün asıl çıkış noktasını vurguladık. Terörün çıkış noktası, şiddeti, çatışmayı ve anarşiyi tek yol olarak sunan ideoloji ve akımlardır. Bir terörist, masum insanları katleder, kamu huzurunu ve düzenini bozarken kendisine empoze edilen fikirlerin ve görüşlerin etkisi altında, sözde makul bir mücadele içinde olduğunu düşünür. Ne zaman ki bu kişi, kendisini şiddete iten ideolojilerin yanlışlığını ve mantıksızlığını anlar, bu ideolojilerden yola çıkarak bir yere varamayacağını kavrarsa, işte ancak o zaman terörden vazgeçer. Aksi takdirde -teröre kaynak olan ideolojilerin yanlışlıkları ve çelişkileri ifşa edilmedikçe, bu ideolojiler yıkılmadıkça-, terörizme karşı alınan tedbirler hep kısa süreli olacak, bir süre sonra terör, başka yerlerde, başka koşullarda, bambaşka bir yüzle yine insanlığın karşısına çıkacaktır.
İşte bu nedenle terörizmin sona ermesi ancak terörün fikri alt yapısının tamamen ortadan kaldırılması ile mümkündür. Kitabın ilerleyen bölümlerinde terörün fikri dayanağının Darwinizm ve Darwinizm'den hayat bulan materyalist akımlar olduğunu göreceksiniz. Materyalizmin Darwinizm ile birlikte insanlara verdiği, 'yaşam bir mücadele alanıdır', 'yalnızca güçlü olanlar ayakta kalabilirler ve zayıf olanlar elimine olmaya mahkumdur', 'insan ve tüm kainat kör tesadüflerin eseridir, dolayısıyla kimse yaptıklarından dolayı kimseye karşı sorumlu değildir' gibi telkinler, insanları adeta hayvanca bir yaşama sürüklemektedir. Bu durumun doğal bir neticesi olarak da acımasızlık, saldırganlık ve şiddet olağan karşılanır hale gelmektedir.
Teröre başvuran, hedefine ancak şiddet yolu ile ulaşabileceğini savunan kişi, hangi dine, hangi ırka, hangi gruba mensup olursa olsun aslında materyalist düşüncenin ve Darwinizm'in etkisi altında kalarak bu eylemi gerçekleştirmektedir. Buna zaman zaman din adına ortaya çıktıkları iddiasında bulunan terörist gruplar da dahildir. Çünkü gerçek din ahlakını yaşayan kimsenin şiddeti çözüm yolu olarak benimsemesi, insanları öldürerek ve katlederek amacına ulaşmaya çalışması kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla bu tarz kişiler uygulamaları ile din ahlakının tam tersi bir yaşam sürmektedirler ve eylemlerini materyalist ideolojilerin etkisi ile gerçekleştirmektedirler.
Ara
Cevapla
Rüya Güzeli
#36
ßazıLarı neden Lanet okuyorsunuz vs. diyo.
Ne oLursa oLsun o kadar askerin canı aiLeLerinin sewdikLerinin de canından can qitmi$tir.
:'(
Ara
Cevapla
snoopy41
#37
ewt arkadaslar ben ve benim gibi askerligini doguda yapanlar cok iyi anlar bu terörü
Ara
Cevapla
snoopy41
#38
şimdiki nesil kendine biraz daha dikkat etsin
Ara
Cevapla
snoopy41
#39
Bunlar Birseydegil Ben Kendi Manga Komutanimi Yaralanirkrn Gördüm Ister Inanin Ister Inanmayin
Ara
Cevapla
w_ytx12
#40
:kizgin::kizgin::kizgin:ASALA - «Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu»

Ermeni terörünün 1973 - 1985 yeni döneminde kendisinden en çok söz ettiren, Ermeni terör örgütü ASALA'dır. Kuruluşu, örgüt yapısı ve çalışmaları hakkında kesin bilgiler henüz yayınlanma-mıştır. Çeşitli Ermeni kaynakları ve yayınlar ASALA hakkında, bazı şahıslarla ilgili bilgiler vermekte, çoğu kez bu örgütün veya terör grubunun yayınlarından elde edilen sonuçları açıklamakta-dırlar. Bunlar ise bu terör grubunun yaymak istediği veya açıklan-masında sakınca görmediği bilgilerdir. ASALA'nın kuruluşunu, Lübnan olaylarına bağlayan, Lübnan'daki Filistin Kurtuluşu ör-gütlerinin faaliyetleri içerisinde gören, onlardan esinlenerek orta-ya çıktığını savunan görüşler olduğu gibi birkaç Ermeni'nin bir araya gelerek kurdukları yeni bir terör örgütü kurduklarını ve bu örgütün kısa zamanda dönemin en çarpıcı, en etkin terör olaylarını meydana getirdiğini yazan yayınlar da vardır. Bütün bunlar, ASALA'nın kuruluşunu tam olarak açıklamaktan uzaktırlar. ASALA'nın bir örgüt olarak ortaya çıkması şartları bilinmeden ve doldurmuş olduğu boşluk yeterince açıklığa kavuşturulmadan mevcut tereddütler daha uzun zaman devam edecektir.

Her şeyden önce Ermeni terörünün yeni döneminde ilk hare-ketlerin Taşnak Ermeni terör örgütünün politikaları ve hedefleri gereği olduğu bilinmelidir. Taşnakların tarihi süreç içerisinde ve açıklanan dönemde tamamen batı yanlısı, Türk hedeflerini esas alan, terörü kısıtlı uygulayan bir poIitika izlediği ve Batı devletlerinden destek ve yardım gördüğü, hatta bunlarla işbirliğinde bulunduğu da çeşitli kanıtlarla açıklığa kavuşmuştur. Esasta bun-dan başka bir tutum ve davranışta bulunmalarına da yapıları, ta-rihi gelişimleri uygun değildir. Bu ortamda boş bulunan bir alan vardır. Marksis - İhtilâlci - Yeni nesilleri yakından ilgilendiren ve özellikle Fransa'daki tabiriyle «Yeni Ermeni direniş örgütleri» gi-bi cazibeli gelecek, Sovyetler ve Doğu ülkeleriyle ilgili adan boş sa-nılmaktadır. Gerçekte, bu alan Hınçaklar tarafından çok eski ta-rihlerden beri doldurulmuş bulunmaktadır. Ve 1960 tan itibaren Hınçak'larda çeşitli görüşlerle yeni terör- dönemini hazırlamakta-dırlar. Ancak, ortadan Hınçaklar görülmemekte ve ASALA şek-linde, her şeyi ile yeni sayılmayı isteyen bir terör örgütü çıkmak-tadır. Yeni Ermeni terörünün hazırlayıcı etkenleri dikkate alın-dığında ve özellikle Hınçakların terör örgütü olarak, amaçları, po-litikaları, hedefleri incelendiğinde ASALA'nın Hınçakların bir te-rör grubu olduğu kanısına varılabilir. Ancak, Lübnan şartları, ye-ni gelişmeler, bu grubu dünya kamuoyu önüne yeni bir Ermeni terör örgütü gibi çıkarmış, bu örgüt üstlendiği terör olaylarıyla tanınmıştır. Gerçekte ise değişen önemli bir durum yoktur. Tarihi süreci içerisinde iki Ermeni terör örgütü gene sahnededir. Birisi, daha belirgindir, kurduğu terör grupları ve timleriyle hareketlidir. Diğeri ise görünmemekte bütün manevi, psikolojik desteğin yanında, her türlü insan gücünü, deneyimini de tahsis ettiği bir Erıneni terör grubu örtüsü altında kalmakta, bu grup daha alt gruplar ve timlerle terörü gerçekleştirmektedir.

1. Kuruluşu ve örgüt yapısı

ASALA, 1975 yılında kuruldu. 6 - 7 üyeden oluşan kurucuları içerisinde, terör örgütünün en hareketli iki üyesinden biri olan Agop Agopyan, örgütün bilinen lideriydi. İkincisi ise cinayet eylemlerfni bizzat gerçekleştiren, terör olaylarının faili bulunan ve Agop Agopyan'ın yokluğunda örgütün ayakta kalmasını sağlayan Agop Tarakçıyan'dı. İkincisi 1981 de öldü. Birincisi ise çeşitli yaralanma, tedavi gibi sürelerin dışında örgütün lideri olarak kaldı. Filistin Kurtuluş Örgütlerinin elemanı olarak tanındı. Mücahit ismini taşıdı.

Örgütün yapısı ,geleneksel Erxneni terör örgütleri modeline uygundu.

Lûbnan Merkez Komitesi, örgütün üst yönetimini üstlenmiş-ti. Özellikle, 1980 yılında bu komite, Lübnan'da önemli bir şekil aldı. Ve «Büron niteliğine büründü.

Merkez Komitesine bağlı, Siyasi Komite - Mali Komite - Pro-paganda ve Yayın Komitesi - İstihbarat Komitesi - Askeri Komite gibi alt kuruluş ve organlar görevlendirildi. Askeri komite, eylem timlerinin de bağlı olduğu bir organ niteliğindeydi.

2. Amaç ve hedefleri

ASALA, 1981 yılı sonunda açıkladığı «siyasi programıyla» amaçlarını ve hedeflerini dünya kamuoyuna yayınladı. Buna göre ASALA'nın amacı: «Demokratik, sosyalist ve devrimci bir hükü-metin önderliğinde birleşmiş bir Ermenistan'ın kurulmasıydı.» Bu tanımlanan hükümetin neresi olduğu da açıkça anlaşılıyordu. Sovyetler Birliği ve sosyalist devletlerden her türlü yardım isten-mekte ve «Sovyet Ermenistan'ı halkın uzun savaşı için bir üs ola-rak» kabul edilmekteydi.

Siyasi programda düşmanlar, iki grupta toplanıyordu. BunIardan birincisine «yerel gericiler» deniyordu ki, ASALA karşısın-da yer alan veya yanında bulunmayan Ermenilerdi, Taşnak Ermeni terörü örgütüydü. İkincisi ise «Uluslararası Emperyalizmin des-teklediği Türk emperyalizmi» olarak gösterilmekteydi.

ASALA, «Ermeni topraklarının (?) kurtarılması için temel yo-lun, devrimci şiddet eylemlerinden geçtiğinin kabul ediyor ve ilan ediyordu. Programına göre; ASALA, üstün sınıfların hegemonya-sını reddedenleri destekleyecek ve uluslararası devrimci hareket içinde koalisyonlar kurulup güçlenmesine çalışılacaktı. Bunun için şiddet ve terör asıldı.

ASALA'da amaçların gerçekleştirilmesi için terör eylemlerinin özellikle Türklere veya Türk dostlarına uygulanması, resmi veya özel şahısların seçilmesi önemli değildi. «Terör bir olaydın ve önem-li olan olayın boyutuydu. Hedefler ikinci planda kalabilirdi. Bu nedenle katliamlar, büyük yankı uyandıracak öldürmeler, bom-balamalar ön plana geçiyor, çocuk, kadın, Türk veya başka bir milletten olma önemli sayılmıyordu. Ancak, her defasında önce-lik Türklere ve Türkiye'ye uygulanacak terör eylemlerinde idi. Ankara - Paris Havaalanlarının, İstanbul, Kapalıçarşı'da girişilen saIdırı ve katliamların Orly saldırısının sebepleri tamamen «ola-yın» çapı doğuracağı etki ve yankıydı.

3. Stratejileri, tutum ve davranışları

ASALA'da temel strateji, dünyadaki ilerici Ermeni hareketle-rini bir noktada «Lübnan'da» toplamak, bir merkezden yönlen-dirmekti Kısaca, ilerici Ermeniler ASALA çatısı altında birleşe-cek ve «ASALA Halk Hareketi»ni başlatacaktı. Bu suretle, Ermenilerin ilerici güçleri, birbirleriyle resmi işbirliğine girebilecekler ve güçlerini birleştireceklerdi:

ASALA stratejisinin bu bölümünü 1981 yazında, dünyadaki tüm ilerici Ermenileri Lübnan'da toplantıya çağırınakla uygulamaya çalıştı. «İlerici» değimi «Sosyalist - Marksist» anlamına geliyordu.

Stratejinin ikinci bir aşaması da, bu güç birliğinin sosyalist hükümetlerinde yardımıyla terörü yayarak, savaş dönemini baş-latmasıydı. Ermeni terörü, Ortadoğu'daki kurtuluş mücadeleleri-nin bir parçasıydı ve Türkiye'nin bütünlüğüne yönelmiş her hare-ketle bütünleşebilirdi. Bu stratejinin sonucu olarak ASALA _ PKK işbirliği meydana geldi.

ASALA'da tutum ve davranışlar ise tam bir terörü yansıtmak-taydı. Yönetimin bütün kademelerinde, terör ve uygulamada te-rör bu örgütün simgesi sayılıyordu. Liderler, birbirlerini öldürü-yor, beğenmediklerini tasfiye ediyorlar, öldürtüyorlardı. Bunun dışında, her terör timi sanki yeni bir Ermeni örgütü gibi dünya kamuoyuna tanıtılmak isteniyor, bu yolda her türlü propaganda yapılıyordu. Cinayetleri çeşitli, ismi yeni duyulan örgütler üstle-niyordu. Çalışmanın sonuna 1981 -1982 yılında ASALA'ya bağlı ölüm - cinayet - bombalama - baskın timlerinin nasıl birer örgüt gi-bi ve çeşitli adlarla gösterilmeye gayret edildiğine ilişkin bir lis-te eklenmiştir. Okuyucu, bu listeye bakarak, bu kadar çok Ermeni örgütünün neler yapabileceğini dikkatle izleyebilecektir. Ancak, bunlar birer tim ve grup özelliklerinden öteye gitmemişler, ASALA'ya bağlı ve o'nun tarafından yönlendirilen cinayet maki-neleri olarak kalmışlardır.

4. Politik gelişmeler

1975 yılında kurulduğu kabul edilen ASALA'nın politik geliş-meleri iki safhada etkin bir durum aldı. 1979 yılında Paris Ermeni Konferansı sırasında sağladığı yeni güçlerle kuvvetlendi. 1981 yı-lında güçlendi. 1983 yılında ikiye bölündü.

1975 yılında kuruluna bu terör örgütünün ilk eylemini kuru-culardan Agop Tarakçıyan 16.2.1976 tarihinde Beyrut Türk Bü-yükelçiliği Başkâtibi Oktay Cerit'i öldürmekle gerçekleştirdi. 1979 yılına kadar, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışmalara karış-tı, lider Agopyan yaralandı. 1979 yılında Paris'te toplanan Ermeni Konferansı sırasında, Fransa'daki Ermeni teröristlerle irtibat ku-ruldu. Ve örgüte yeni elemanlar; yeni kan geldi. Bunların içeri-sinde en ünlüleri Alex Yenikomşiyan ve Monte Melkiyan'dı. 1981 yılında birçok terör olaylarını bu yeni gruplar gerçekleştirdi. ASALA:, bir taraftan İsviçre'yi, diğer taraftan Fransa'yı tehdit et-meye, başladı. Fransa'daki «Yeni Ermeni Direniş Örgütünün» -Kanada'daki «Azad Hay» ve İngiltere'deki «Gaitzer» gruplarının ASALA'ya katıldıklarını ilan ediyordu. Terörün büyük bir etkin-lik ve yaygınlıkla devam ettiği bu yıllar içinde merkez kadrosun-da ihtilâflâr başladı. Özellikle ASALA'nın masum insanlara da yö-nelmiş terör eylemleri, çeşitli kamuoylarında durumlarını sarstı. İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle ASALA yöneticileri, Filistinlilerle bir-likte Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. Temmuz 1983 tarihinde de ikiye bölündü.

Agop Agopyan Grubu - Yunanistan ve Ortadoğu'ya yerleşti. Türk ve yabancı, masum kadın ve çocuk ayırımı yapmadan teröre devam etti. Orly katliam ve sakhrılarını sürdürdü.

Batı Avrupa'da ise, «ASALA devrimci hareketi» ismini aldı. Daha ılımlı ve yalnız Türk hedeflerini terörde esas alan bir tutum izledi. Bu hareketin liderlerinden biri, Monte Melkoyan diğeri Ara Toranyan'dı. Toranyan Merkezi, Paris'te olan «Ermeni Ulusal Hareketi» adlı grubun liderliğini yapıyordu. Bu grup, Orly saldırısını tamamen «Faşist bir saldırı» olarak niteledi.

Melkonyan ise Ermeni mücadelesinin siyasi zeminini oluştur-mayı amaçladığmı açrklıyordu. Buna göre harekâtın iki yönü var-dı. (1) Ermenileri harekete geçirmek (2) Türkiye'ye karşı hareke-te geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak. İran doğumlu Mel-koyan, ikinci aşamada «ittifaklar» kurma stratejisini ileri sürü-yordu. Agopyan da faaliyetlerini devam ettiriyordu.

5. Destek ve ilişkileri

ASALA'nın amaçları, izlediği politikalar gereği üç yönlü bir destek sağlamaktadır. Bunlar (1) Sovyetler - Doğu Bloku ve Sos-yalist ülkeler desteği (2) Türkiye'yi dış ve iç tehdit ve terörle yıp-ratmayı jeopolitik beklentileri bakımından politikalarının esası sa-yan ülkelerin desteği Yunanistan - Suriye... (3) komünist parti-lerden, dolaylı olarak Hınçak Ermeni terör örgütünden ve sempa-tizanlarından, karşı görüşlere sahip bulunsalar da Ermeni kiliselerinden sağlanan desteklerdir:

ASALA'nın ilişkileri ise, uyguladıkları stratejiye paralel ola-rak Türkiye için tehdit ve terörü doğrudan veya dolaylı şekilde uygulamaya çalışan Ermeniler dışı terör örgütlerine öncelik veril-mek üzere düzenlenmiştir. Bunlar 1975 -1980 evresi içinde Filistin Kurtuluş Örgütü, Komünist partileri eylem grupları ve bazı dev-letlerin gizli örgütleridir. 1980 yılında Nisan ayında Sidon/Lüb-nan'da yapılan PKK ile ortak eylem anlaşmasıyla ASALA ilişkile-rini genişletmiştir. Bu yolla ASALA - PRK arasında görüş ve ey-lem birliği kurulmuştur. Gerçekte ise her iki örgüt aynı amaçla-rı paylaşmakta, benzer yapı ve görüşlerdedir. 1983 yılından sonra başlayan evrede ise ASALA ilişkileri Monte Melkoyan'ın stratejine uygun şekilde gelişmiş, Türkiye içinde terörün uygulanmasına ağırlık verilerek, bu stratejiyi doğrudan veya dolaylı şekilde ey-lemleştirecek imkân ve kabiliyette bulunan her örgütle ilişkiler kurulması esas alınmıştır. Bunların başında gene PKK ve benzeri kuruluşlar ile TKP ve diğer komünist örgütler gelmektedir.

6. Yayınları ve haberleşme araçları
  • ASALA'nın en önemli ve resmi yayın organı «HAYASTAN» dır.
  • Ayrıca, «Hay-Baykar» - «Armenia» - Londra'da yayın-lanan «Kaytzer» adlı dergilerde yayın organlarının başında gel-mektedir.
  • ASALA ilk radyo yayınlarını 1981 de Beyrut'ta başlamış, «Lübnanlı Ermenilerin Sesi» adı altında günde bir saatlik yayınlar yapmıştır. Bunların dışında ilişkili olduğu ülkelerin haberleş-me araçları ve kamu iletişim sistemleri de ASALA'ya yayın yönünden destek sağlamaktadırlar.
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 4 Ziyaretçi
  Tarih: 11-23-2024, 05:14 PM