Yağmurlardan istedim bugün seni, durmadan aralıksız yağan yağmurun her damlasına seni bana getirmesi için yalvardım. Hiç biri oralı olmadı. Küçücük yağmur damlalarından medet umdum. Gözlerim uzaklara dalıp gitti. Gözlerimle düşen damlaları buruk bir acıyla izledim. Hiç olmazsa gözlerini getirin dedim, sadece gözlerini istedim, sadece gözlerini… Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar canlandı. Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdadı işte, gümüşi bir damla usulca yere düştü. Sen sanki, yaprakların arasından bana muzipçe güldün. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı döküldü dudaklarımdan… Bizim şarkımız… Rüzgârın keskin ıslığı bile şarkıma eşlik etti; ama sen yoktun…
Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisinin aralıksız yüzüme vuran ayazı sanki bana acıdı. Evet bunu tüm kalbimle hissettim, esen rüzgar bana acıdı; ama damlalar seni bana getirmedi. Seninle tesadüfler yaratarak buluştuğumuz, bankın bir başına senin, diğer başına benim oturduğumuz ve birbirimize mesajlar çektiğimiz duraktan ayrıldım. Usulca kapadım gözlerimi otobüsün puslanan camlarına, seni hayal ettim, gülüşünü, kokunu, tenini ve hiç benim olmayan ellerini. Sanki hayal etmemi bile istemedi damlalar. Otobüsün camına inadına vurarak hayalimin ıssızlığına, yalnızlığına, hiçliğine gölge düşürdüler. Ezik ve yıkılmış indim otobüsten, caddeler boyu yürümek istedim, ıslandım, ıslandım, neden biliyor musun? Belki senin dışarı çıktığında tenine değen ve yere düşen bir yağmur damlamasının, akıp gelen damlarla birlikte benim saçlarımdan süzülen bir damlayla karışma ihtimali vardır diye, ıslandım. Bizim kavuşamayan ellerimiz ve gözlerimize inat, bizden kopan damlaların kavuşmasını istedim. İstasyon Caddesi''nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokundu. Tekrar otobüse binsem ve çok uzak yerlere gitsem, kimsenin bilmediği, tanımadığı, yerlere gitsem istedim. Caddeler boyu ağlayarak rahatça seni aramak ve karşıma çıkan her insana adını çekinmeden sormak… O bilinmeyen caddelerin yağmur damlaları benim göz yaşlarım olsun istedim… Sonra bir anda yanıma sen geldin; yine "seni her şeyden herkesten çok seviyorum, sana geldim" dedin. Ben yine senin gözlerinde, gözlerinin bebeklerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı ve senin esirin olan gözlerimi gördüm.
Yalnızım, üşüyorum, sen çok uzaklardasın, aynı şehirde benden çok uzaklardasın.
İçime melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler...
Sen benim için uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse her şeyim aynı. Benim bulunduğum şehre daha fazla yağmur yağıyor. Bugünlerde bir tek bunu öğrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Bunu bile bilmiyorum aynı şehirde… Sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, biraz mı ne birazı tam anlamıyla sıfırlamış durumdayım şimdi, gülüşlerim tükendi sanki… Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim her şeyimdin. Seni her şeyim yapmıştım. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim. Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım.
Sen kim bilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi, evet evet sen uzak bir kıtanın bilinmeyen şehrindesin şimdi… Kendimi böyle avutuyorum gayri, sessizliği böyle kabulleniyorum, biliyor musun, anlıyor musun, benim gibi yanıyor musun şimdi…Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, üzülmüyorum, içimdeki boşlukta bir tek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, ne varsa sana yolluyorum biriktirdiklerimi gözlerimle… Ama içimdekilerden önce itiraflarım olacak şimdi. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan korkmuyorum, korkmuyorum….Sana bakarken içim, bütün hücrelerim titriyor sanki. Önce yüreğim, gözlerim, sonra bütün bedenim istiyor seni. Sen kim bilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Bense odamda senden uzak. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Üzülmüyorum böyle bir aşka sahip olduğum için şimdi. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum ısıt beni
Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisinin aralıksız yüzüme vuran ayazı sanki bana acıdı. Evet bunu tüm kalbimle hissettim, esen rüzgar bana acıdı; ama damlalar seni bana getirmedi. Seninle tesadüfler yaratarak buluştuğumuz, bankın bir başına senin, diğer başına benim oturduğumuz ve birbirimize mesajlar çektiğimiz duraktan ayrıldım. Usulca kapadım gözlerimi otobüsün puslanan camlarına, seni hayal ettim, gülüşünü, kokunu, tenini ve hiç benim olmayan ellerini. Sanki hayal etmemi bile istemedi damlalar. Otobüsün camına inadına vurarak hayalimin ıssızlığına, yalnızlığına, hiçliğine gölge düşürdüler. Ezik ve yıkılmış indim otobüsten, caddeler boyu yürümek istedim, ıslandım, ıslandım, neden biliyor musun? Belki senin dışarı çıktığında tenine değen ve yere düşen bir yağmur damlamasının, akıp gelen damlarla birlikte benim saçlarımdan süzülen bir damlayla karışma ihtimali vardır diye, ıslandım. Bizim kavuşamayan ellerimiz ve gözlerimize inat, bizden kopan damlaların kavuşmasını istedim. İstasyon Caddesi''nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokundu. Tekrar otobüse binsem ve çok uzak yerlere gitsem, kimsenin bilmediği, tanımadığı, yerlere gitsem istedim. Caddeler boyu ağlayarak rahatça seni aramak ve karşıma çıkan her insana adını çekinmeden sormak… O bilinmeyen caddelerin yağmur damlaları benim göz yaşlarım olsun istedim… Sonra bir anda yanıma sen geldin; yine "seni her şeyden herkesten çok seviyorum, sana geldim" dedin. Ben yine senin gözlerinde, gözlerinin bebeklerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı ve senin esirin olan gözlerimi gördüm.
Yalnızım, üşüyorum, sen çok uzaklardasın, aynı şehirde benden çok uzaklardasın.
İçime melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler...
Sen benim için uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse her şeyim aynı. Benim bulunduğum şehre daha fazla yağmur yağıyor. Bugünlerde bir tek bunu öğrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Bunu bile bilmiyorum aynı şehirde… Sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, biraz mı ne birazı tam anlamıyla sıfırlamış durumdayım şimdi, gülüşlerim tükendi sanki… Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim her şeyimdin. Seni her şeyim yapmıştım. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim. Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım.
Sen kim bilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi, evet evet sen uzak bir kıtanın bilinmeyen şehrindesin şimdi… Kendimi böyle avutuyorum gayri, sessizliği böyle kabulleniyorum, biliyor musun, anlıyor musun, benim gibi yanıyor musun şimdi…Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, üzülmüyorum, içimdeki boşlukta bir tek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, ne varsa sana yolluyorum biriktirdiklerimi gözlerimle… Ama içimdekilerden önce itiraflarım olacak şimdi. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan korkmuyorum, korkmuyorum….Sana bakarken içim, bütün hücrelerim titriyor sanki. Önce yüreğim, gözlerim, sonra bütün bedenim istiyor seni. Sen kim bilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Bense odamda senden uzak. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Üzülmüyorum böyle bir aşka sahip olduğum için şimdi. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum ısıt beni