Hatırlar mısın? Hani yaradanın huzurunda Bezm-i Elest’te birbirimize bakıp söz vermiştik. Yer yarılsa, gök üstümüze kapansa, dünya tersten dönse yine birbirimizi seveceğiz diye. Sonra bekledik hep bekledik. Bekledikçe bir kat daha arttı sevgimiz, aşkımız, acımız... Kaldıkça yandık, yandıkça kavrulduk... ta ki sıramız gelinceye kadar..
Bir yaz akşamı önce ben geldim dünyaya. Sonra bir bahar günü sen. Ayrı dünyalarda farklı âlemlerde yetiştik. Ben toprakla büyüdüm, sen, yeşiller çiçekler arasında, güller içinde narin ve nadide bir gül... Büyüdükçe açıldın, açıldıkça serpildin, serpildikçe güzelleştin... Ama hem sen hem ben hep yarım kaldık. Ruhumuzun diğer yarısını aradık. Sen beni ben de seni
Gülüm!
Hep bir boşlukta gezindik, onu aradık sonra vazgeçtik. Unuttuk, sevgiyi unuttuk, unutturdular bize. Sorduk: Neydi sevgi? Leylaların, Şirinlerin, Aslıların nazımıydı? Yoksa Ferhatların, Mecnunların, Yusufların niyazı mı? Neydi sevgi? Bir bakış, bir duyuş, bir gülüş müydü? Yoksa farklı hülyalara, hayallere, rüyalara dalış mıydı? Neydi?
Kader bizi ansızın, hiç beklemediğimiz anda, bir kış günü, dört duvar arasında karşılaştırdı. Dört duvar bir bahçe, kışlar bahar oldu. Gözlerimiz buluştu, dünya durdu, zaman akmaz oldu. Kaşların yay, kirpiklerin kalbime saplanan bir ok misali... Sen ben oldun ben de sen. Ruhlarımız bir bedende buluştu, kaynaştı, kucaklaştı.
Sevdam!
Allah, sırf kendi güzelliğini görmek, kendi güzelliğine âşık olmak için insanı yaratmıştı ya. İnsanın Allah’ın varlığına ve birliğine şahitlik etmesi için böyle müstesna bir güzele bakması onu görmesi yetmez miydi?
Bekledik, bekledik hep bekledik. Bekledikçe büyüdü sevgimiz, yandı, kor oldu. Küle döndük gülüm... Acı çektik ama o acıdan zevk almasını da bildik, olgunlaştık, hayata bağlandık. Sen gül oldun ben ise etrafında dönen pervane bülbül. Ben kelebek, sen ise beni bekleyen çiçek.
Leyla’ ya sormuşlar: Senin mi aşkın daha büyük, yoksa Mecnun’ un ki mi diye?
Benimki demiş. Nedenini sormuşlar: Mecnun’un aşkı meşhur oldu, benimki ise bende kaldı, demiş. Hani aşkını içinde saklayan, kimseye söylemeyen cennete gider derler. Benim cennetim sen değil miydin? Ya gözler... Gözler ruhun dışarıya açılan pencereleri, gözlerin yüreğime saplanan, her bakışta biraz daha derine inen bir hançer değil mi?
Yeter artık gülüm! Gel! Sevgin ile gel. Gül ile gel, Gülşen ile gel... Gökteki ay misali yollara düşte gel...
Suya düşen bir karanfilse yüreğin
Bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
Vursun seni o taştan bu taşa
O çağlayandan bu çağlayan
Sevgi yüreğinden kopup geldiği zaman güzeldir ve seni seviyorum demek yürek ister. Ama ben seni seviyorum gülüm. Daha fazla bekletme.
Bir yaz akşamı önce ben geldim dünyaya. Sonra bir bahar günü sen. Ayrı dünyalarda farklı âlemlerde yetiştik. Ben toprakla büyüdüm, sen, yeşiller çiçekler arasında, güller içinde narin ve nadide bir gül... Büyüdükçe açıldın, açıldıkça serpildin, serpildikçe güzelleştin... Ama hem sen hem ben hep yarım kaldık. Ruhumuzun diğer yarısını aradık. Sen beni ben de seni
Gülüm!
Hep bir boşlukta gezindik, onu aradık sonra vazgeçtik. Unuttuk, sevgiyi unuttuk, unutturdular bize. Sorduk: Neydi sevgi? Leylaların, Şirinlerin, Aslıların nazımıydı? Yoksa Ferhatların, Mecnunların, Yusufların niyazı mı? Neydi sevgi? Bir bakış, bir duyuş, bir gülüş müydü? Yoksa farklı hülyalara, hayallere, rüyalara dalış mıydı? Neydi?
Kader bizi ansızın, hiç beklemediğimiz anda, bir kış günü, dört duvar arasında karşılaştırdı. Dört duvar bir bahçe, kışlar bahar oldu. Gözlerimiz buluştu, dünya durdu, zaman akmaz oldu. Kaşların yay, kirpiklerin kalbime saplanan bir ok misali... Sen ben oldun ben de sen. Ruhlarımız bir bedende buluştu, kaynaştı, kucaklaştı.
Sevdam!
Allah, sırf kendi güzelliğini görmek, kendi güzelliğine âşık olmak için insanı yaratmıştı ya. İnsanın Allah’ın varlığına ve birliğine şahitlik etmesi için böyle müstesna bir güzele bakması onu görmesi yetmez miydi?
Bekledik, bekledik hep bekledik. Bekledikçe büyüdü sevgimiz, yandı, kor oldu. Küle döndük gülüm... Acı çektik ama o acıdan zevk almasını da bildik, olgunlaştık, hayata bağlandık. Sen gül oldun ben ise etrafında dönen pervane bülbül. Ben kelebek, sen ise beni bekleyen çiçek.
Leyla’ ya sormuşlar: Senin mi aşkın daha büyük, yoksa Mecnun’ un ki mi diye?
Benimki demiş. Nedenini sormuşlar: Mecnun’un aşkı meşhur oldu, benimki ise bende kaldı, demiş. Hani aşkını içinde saklayan, kimseye söylemeyen cennete gider derler. Benim cennetim sen değil miydin? Ya gözler... Gözler ruhun dışarıya açılan pencereleri, gözlerin yüreğime saplanan, her bakışta biraz daha derine inen bir hançer değil mi?
Yeter artık gülüm! Gel! Sevgin ile gel. Gül ile gel, Gülşen ile gel... Gökteki ay misali yollara düşte gel...
Suya düşen bir karanfilse yüreğin
Bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
Vursun seni o taştan bu taşa
O çağlayandan bu çağlayan
Sevgi yüreğinden kopup geldiği zaman güzeldir ve seni seviyorum demek yürek ister. Ama ben seni seviyorum gülüm. Daha fazla bekletme.