Sünnet, sakal-bıyık, elbise sarık, kılık kıyâfet midir?
Allah Rasûlü’nün sünneti ne olabilir?
Allah sünneti, “sünnetullah” nedir?
Anlayışı kıtların sünnetten anlayışı, erkek çocuklara yapılan bir operasyondan ibarettir!!
Anlayışı sınırlıların sünneti ise biraz daha ileri uzanır... Sakal-bıyık ile elbise sarık olur sünnet, onlar için!... Allah Rasûlüne uymak demek onlar için, 1400 küsur yıl önceki kıyafete bürünüp, o devrin örf âdetlerine uymak demektir!..
Kendilerinin Müslüman olduklarını, kısa kol gömlek giyenlerin ise kâfir olduklarını söyleyen Müslümanlardır bunlar!
ŞÃ¢h-ı velâyet, “İlmin Kapısı” Hazreti Âli’yi şehîd edenler kadar Müslüman’dır bunlar!... Anlayışları, O yüce Zâtı Din dışı gören anlayıştır bunlarınki!.
Hazreti Muhammed aleyhisselâmın Hazreti Âli için söylediklerini bir inceleyin... O’nu Rasûlullah yolunda bulmadıkları için şehîd eden Müslümanların hâlini ve anlayış kapasitelerini iyi anlayın!
Sünnete, Din’e hizmet adı altında Dini saltanata dönüştürüp bugünlere kadar insanlara hükmetmek için DİN’i kullananları iyi fark edin!.
Allah Rasûlü’nün sünneti ne olabilir?
Allah sünneti, “sünnetullah” nedir?
Anlayışı kıtların sünnetten anlayışı, erkek çocuklara yapılan bir operasyondan ibarettir!!
Anlayışı sınırlıların sünneti ise biraz daha ileri uzanır... Sakal-bıyık ile elbise sarık olur sünnet, onlar için!... Allah Rasûlüne uymak demek onlar için, 1400 küsur yıl önceki kıyafete bürünüp, o devrin örf âdetlerine uymak demektir!..
Kendilerinin Müslüman olduklarını, kısa kol gömlek giyenlerin ise kâfir olduklarını söyleyen Müslümanlardır bunlar!
ŞÃ¢h-ı velâyet, “İlmin Kapısı” Hazreti Âli’yi şehîd edenler kadar Müslüman’dır bunlar!... Anlayışları, O yüce Zâtı Din dışı gören anlayıştır bunlarınki!.
Hazreti Muhammed aleyhisselâmın Hazreti Âli için söylediklerini bir inceleyin... O’nu Rasûlullah yolunda bulmadıkları için şehîd eden Müslümanların hâlini ve anlayış kapasitelerini iyi anlayın!
Sünnete, Din’e hizmet adı altında Dini saltanata dönüştürüp bugünlere kadar insanlara hükmetmek için DİN’i kullananları iyi fark edin!.
Şimdi olayı iyi düşünelim...
Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm bilindiği üzere putperest Kureyş Kabilesi içinde dünyaya gelmişti... Dedesi, amcaları, akrabaları kabilenin inancı üzere yaşıyorlardı...
O yüce Zât da onların arasında doğdu büyüdü... Onlar gibi GİYİNDİ, onlar gibi SAKAL BIRAKTI, onlar gibi SARIK SARDI!. Onlar gibi oturup kalkıp, yedi içti...
Böylece 39 yaşına ulaşıp Allah RASÛLÜ oldu!... Allah Rasûlü olarak gerçekleri bu yaşta fark edip; üç sene sonra Nübüvveti tahakkuk edince de, insanlara neler yapmalarını anlatmaya başladı vahyolduğu üzere, ebedi hayatlarını kazanmaları için.
İşte ne bu süreç içinde ne de sonrasında, ne SAKALINI DEÄžİŞTİRDİ NE DE KIYAFETİNİ !
Gene onlar gibi sarık sardı, gene onlar gibi giyindi, gene onlar gibi sakallı dolaştı!. Çok renkli çubuklu elbisesini bile giymeye devam etti!..
ALLAH Rasûlü’nün sünneti, Rasûlü olduğu ismi “ALLAH” olanın sünnetidir; “SÜNNETULLAH”tır!.
Biz de “SÜNNETULLAH”ı anlayıp ona uyduğumuz zaman “sünnet-i Rasûlullah” ve “Sünnetullah" üzere oluruz! Sakal bıyık, elbise sarık ile değil!.
Ayrıca burada EN ÖNEMLİ FARK EDİLESİ HUSUS ŞUDUR:
Rasûlullah, o putperest Ebu Cehil, Ebu Lehep ve onların takipçisi, Rasûlullah torunu katili Yezid gibilerin kıyâfet örflerine karışmadığı gibi; onlara böyle bir öneri dahi götürmeyip; onlar gibi giyinip yaşamaya devam etmiştir yaşam biçiminde. Çünkü bu, DİN'in gereğini yaşamada önemi olmayan bir konu idi; ve bunun ebedi hayat gerçeği veya ismi “ALLAH”, olanın bilinmesiyle bir ilgisi yoktu!
Bu da demektir ki...
Allah bir insana hidayet ederse, o kişi içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine göre giyim kuşamını devam ettirebilir, ama “sünnetullah” gereği konularda onlara uymaz; hidayet üzere olduğu konularda, onlara öğrendiği gerçekleri bildirmeye devam eder!.
Yani, kişinin içinde yaşadığı toplumun örf âdet, kıyafet gibi hususlardaki anlayışına karşı çıkması değil, tam tersine onlara uyması SÜNNETİ RASÛL’dür!.
Çünkü DİN insanlara kılık kıyafet devrimi için gelmemiştir! Kılık kıyafetle uğraşmak “Din”in işi değildir. İnsanlar toplumsal barışı bozmayacak biçimde inandığı gibi istediği gibi giyinip, okuma, yaşama, çalışma haklarına sahiptir sünnete göre!. Bu beyni anlayamayıp bedende kalanlara ters gelse de!
Kıyafetine bakarak kişinin dinine hüküm vermek, kişinin gelişmemiş bir taklitçi beyne sahip olduğunun açık ifadesidir.
İsmi “ALLAH”, olanın Rasûlü, insanlara, içinde yaşadıkları sistem ve düzenin gerçeklerini bildirerek, onların, o günde “DİN” adı verilmiş olan, Allah sistem ve düzenine uygun yaşayarak, kendilerini ebedi hayata hazırlamaları için çaba göstermiştir!.
“DİNDAR” kişi demek, Allah sistem ve düzenini araştırıp sorgulayıp, anlayıp; gereğince yaşamayı kabullenmiş kişi demektir!. Dindar kişi bu “OKU”duğu sistem gerçekleri dolayısıyla da “muttaki” yani kendini koruyan olur, fark ettiği gelecekteki tehlikelere karşı!.
Allah Rasûlünün sünnetine tâbi olmak demek, onun anlayışını benimseyip, gösterdiği yolda yürümek ve dediklerini uygulayarak geleceğin güzelliklerine erişmek demektir. Onun bildirdiği özündeki hakikati keşfedip; onun muhteşem sonuçlarını yaşamak demektir!. Taklitle ömür tüketmek değil!.
Rasûlullah’ın sünnetine uymak, kendisine hibe edilen ilmi, insanlarla karşılıksız olarak paylaşmak demektir! İnsanları kılık kıyâfet hikâyeleriyle avutmak değil!.
Allah sistem ve düzenini yani “sünnetullah”ı idrak eden ve gereklerini uygulayan kişi, “sünneti Rasûlullah”a da uymuş olan kişidir!.
“Kim kendini hangi kavme benzetirse o kavimdendir” uyarısı, kişinin, fikir ve inancını paylaştığı topluluktan olduğuna işaret eder... Elbise veya sakalının benzemesini değil!.
"Din" adı altında insanlara hükmetmek yazısında anlattığım üzere, bir takım insanlar “DİN”in sorgulanmasını, araştırılmasını yasaklamışlar; ve böylece de düşünme yetisi olmayan, ezberci, teyp beyinli insanlar üremesine yol açmışlardır.
Dünya, hikmet yurdudur ve Rasûlullah’ın her açıklaması bir hikmete dayanmaktadır!. Akıllı insan, Rasûlullah’ı daha iyi anlamak için, her beyânını sorgulayıp araştırıp, bildirilenin hikmetine ermeye çalışır.
“Hikmet müminin yitiğidir” uyarısı buna işaret eder.
Düşünce sisteminde çelişki ya da kopukluk olan kişi “DİN”i anlamamış, içinde yaşadığı sistem ve düzeni, mekânizmayı “OKU”yamamış taklitçidir!.
Oysa, “DİN” taklit kabul etmez!.
Fiîlin taklidi aynı sonucu oluşturur; ama anlayışın taklidi olmaz!.
“Fâkih” yani anlayışlı olmak Allah lutfudur. Böylece kişi mukallit olmaktan çıkar. Fıkıh kuralları ezberlemek, “fâkih” olmak demek asla değildir!.
Ezbercilik, teyp icat olalı değerini yitirmiştir!.
“Din” bize “OKU”nası olarak bildirilmiştir ki, içinde yaşadığın sistem ve düzeni fark edesin; daha önemlisi "KENDİNİ TANI"yasın! Hakikatindeki hazineyi keşfedesin; ve sonunda ismi “ALLAH” olanı holografik gerçeklik esasına göre tanıyıp, evrendeki yerini bilesin... Bunu anlamamış olanlar, hayatlarında bir kere bile “İHLÂS” okumamışlardır yüz bin kere çekseler dahi!...
“Çok namaz kılan vardır yanına yorgunluktan başka şey kalmaz; çok oruç tutan vardır açlıktan başka kârı olmaz” şeklindeki Rasûlullah uyarısını iyi düşünelim.
Allah Rasûlü, Kurân-ı anlayalım ve üzerinde tefekkür edelim diye bize bildirmiştir. Ta ki, yaşamımızda attığımız adımları “sünnetullah”a uygun atalım! Saç-sakal-kıyafet dedikodusuyla, gıybetiyle vakit geçirip, insan yargılamalarıyla ömür harcayalım diye Rasûl gelmemiştir!.
İsmi “ALLAH” , olan yanı sıra tanrı ve tanrılık kavramı yoktur (La İLAHE İLLA ALLAH); diye giriş yapılan “DİN” anlayışı nedir?
Bunu sorgulayıp anlamaya çalışmayanlar, ömrünü taklitle tüketenler; hazineyi okuyamamanın sonuçlarını büyük hüsran ve sükûtu hayalle ödeyeceklerdir!...
Ne çare ki sistemde geçmişi TELÂFİ kavramı da yoktur!.
Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm bilindiği üzere putperest Kureyş Kabilesi içinde dünyaya gelmişti... Dedesi, amcaları, akrabaları kabilenin inancı üzere yaşıyorlardı...
O yüce Zât da onların arasında doğdu büyüdü... Onlar gibi GİYİNDİ, onlar gibi SAKAL BIRAKTI, onlar gibi SARIK SARDI!. Onlar gibi oturup kalkıp, yedi içti...
Böylece 39 yaşına ulaşıp Allah RASÛLÜ oldu!... Allah Rasûlü olarak gerçekleri bu yaşta fark edip; üç sene sonra Nübüvveti tahakkuk edince de, insanlara neler yapmalarını anlatmaya başladı vahyolduğu üzere, ebedi hayatlarını kazanmaları için.
İşte ne bu süreç içinde ne de sonrasında, ne SAKALINI DEÄžİŞTİRDİ NE DE KIYAFETİNİ !
Gene onlar gibi sarık sardı, gene onlar gibi giyindi, gene onlar gibi sakallı dolaştı!. Çok renkli çubuklu elbisesini bile giymeye devam etti!..
ALLAH Rasûlü’nün sünneti, Rasûlü olduğu ismi “ALLAH” olanın sünnetidir; “SÜNNETULLAH”tır!.
Biz de “SÜNNETULLAH”ı anlayıp ona uyduğumuz zaman “sünnet-i Rasûlullah” ve “Sünnetullah" üzere oluruz! Sakal bıyık, elbise sarık ile değil!.
Ayrıca burada EN ÖNEMLİ FARK EDİLESİ HUSUS ŞUDUR:
Rasûlullah, o putperest Ebu Cehil, Ebu Lehep ve onların takipçisi, Rasûlullah torunu katili Yezid gibilerin kıyâfet örflerine karışmadığı gibi; onlara böyle bir öneri dahi götürmeyip; onlar gibi giyinip yaşamaya devam etmiştir yaşam biçiminde. Çünkü bu, DİN'in gereğini yaşamada önemi olmayan bir konu idi; ve bunun ebedi hayat gerçeği veya ismi “ALLAH”, olanın bilinmesiyle bir ilgisi yoktu!
Bu da demektir ki...
Allah bir insana hidayet ederse, o kişi içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine göre giyim kuşamını devam ettirebilir, ama “sünnetullah” gereği konularda onlara uymaz; hidayet üzere olduğu konularda, onlara öğrendiği gerçekleri bildirmeye devam eder!.
Yani, kişinin içinde yaşadığı toplumun örf âdet, kıyafet gibi hususlardaki anlayışına karşı çıkması değil, tam tersine onlara uyması SÜNNETİ RASÛL’dür!.
Çünkü DİN insanlara kılık kıyafet devrimi için gelmemiştir! Kılık kıyafetle uğraşmak “Din”in işi değildir. İnsanlar toplumsal barışı bozmayacak biçimde inandığı gibi istediği gibi giyinip, okuma, yaşama, çalışma haklarına sahiptir sünnete göre!. Bu beyni anlayamayıp bedende kalanlara ters gelse de!
Kıyafetine bakarak kişinin dinine hüküm vermek, kişinin gelişmemiş bir taklitçi beyne sahip olduğunun açık ifadesidir.
İsmi “ALLAH”, olanın Rasûlü, insanlara, içinde yaşadıkları sistem ve düzenin gerçeklerini bildirerek, onların, o günde “DİN” adı verilmiş olan, Allah sistem ve düzenine uygun yaşayarak, kendilerini ebedi hayata hazırlamaları için çaba göstermiştir!.
“DİNDAR” kişi demek, Allah sistem ve düzenini araştırıp sorgulayıp, anlayıp; gereğince yaşamayı kabullenmiş kişi demektir!. Dindar kişi bu “OKU”duğu sistem gerçekleri dolayısıyla da “muttaki” yani kendini koruyan olur, fark ettiği gelecekteki tehlikelere karşı!.
Allah Rasûlünün sünnetine tâbi olmak demek, onun anlayışını benimseyip, gösterdiği yolda yürümek ve dediklerini uygulayarak geleceğin güzelliklerine erişmek demektir. Onun bildirdiği özündeki hakikati keşfedip; onun muhteşem sonuçlarını yaşamak demektir!. Taklitle ömür tüketmek değil!.
Rasûlullah’ın sünnetine uymak, kendisine hibe edilen ilmi, insanlarla karşılıksız olarak paylaşmak demektir! İnsanları kılık kıyâfet hikâyeleriyle avutmak değil!.
Allah sistem ve düzenini yani “sünnetullah”ı idrak eden ve gereklerini uygulayan kişi, “sünneti Rasûlullah”a da uymuş olan kişidir!.
“Kim kendini hangi kavme benzetirse o kavimdendir” uyarısı, kişinin, fikir ve inancını paylaştığı topluluktan olduğuna işaret eder... Elbise veya sakalının benzemesini değil!.
"Din" adı altında insanlara hükmetmek yazısında anlattığım üzere, bir takım insanlar “DİN”in sorgulanmasını, araştırılmasını yasaklamışlar; ve böylece de düşünme yetisi olmayan, ezberci, teyp beyinli insanlar üremesine yol açmışlardır.
Dünya, hikmet yurdudur ve Rasûlullah’ın her açıklaması bir hikmete dayanmaktadır!. Akıllı insan, Rasûlullah’ı daha iyi anlamak için, her beyânını sorgulayıp araştırıp, bildirilenin hikmetine ermeye çalışır.
“Hikmet müminin yitiğidir” uyarısı buna işaret eder.
Düşünce sisteminde çelişki ya da kopukluk olan kişi “DİN”i anlamamış, içinde yaşadığı sistem ve düzeni, mekânizmayı “OKU”yamamış taklitçidir!.
Oysa, “DİN” taklit kabul etmez!.
Fiîlin taklidi aynı sonucu oluşturur; ama anlayışın taklidi olmaz!.
“Fâkih” yani anlayışlı olmak Allah lutfudur. Böylece kişi mukallit olmaktan çıkar. Fıkıh kuralları ezberlemek, “fâkih” olmak demek asla değildir!.
Ezbercilik, teyp icat olalı değerini yitirmiştir!.
“Din” bize “OKU”nası olarak bildirilmiştir ki, içinde yaşadığın sistem ve düzeni fark edesin; daha önemlisi "KENDİNİ TANI"yasın! Hakikatindeki hazineyi keşfedesin; ve sonunda ismi “ALLAH” olanı holografik gerçeklik esasına göre tanıyıp, evrendeki yerini bilesin... Bunu anlamamış olanlar, hayatlarında bir kere bile “İHLÂS” okumamışlardır yüz bin kere çekseler dahi!...
“Çok namaz kılan vardır yanına yorgunluktan başka şey kalmaz; çok oruç tutan vardır açlıktan başka kârı olmaz” şeklindeki Rasûlullah uyarısını iyi düşünelim.
Allah Rasûlü, Kurân-ı anlayalım ve üzerinde tefekkür edelim diye bize bildirmiştir. Ta ki, yaşamımızda attığımız adımları “sünnetullah”a uygun atalım! Saç-sakal-kıyafet dedikodusuyla, gıybetiyle vakit geçirip, insan yargılamalarıyla ömür harcayalım diye Rasûl gelmemiştir!.
İsmi “ALLAH” , olan yanı sıra tanrı ve tanrılık kavramı yoktur (La İLAHE İLLA ALLAH); diye giriş yapılan “DİN” anlayışı nedir?
Bunu sorgulayıp anlamaya çalışmayanlar, ömrünü taklitle tüketenler; hazineyi okuyamamanın sonuçlarını büyük hüsran ve sükûtu hayalle ödeyeceklerdir!...
Ne çare ki sistemde geçmişi TELÂFİ kavramı da yoktur!.
Ahmed HÜLÜSİ.