:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
İslam Çupi FAN
ѕqρα кJмя
#1
islam2520cupi22px.jpg
1932 yılında Tiran'da doğdu. Nadiye ve Allaman Çupi, oğullarına "İslam" dediler. Varlıklı ve soylu bir aileydiler. Ama Arnavutluk'taki rejim nedeniyletüm mallarını bırakıp, anavatana göçtüler...1951 yılında bitirdi Vefa Lisesi'ni... Aynı zamanda futbola da gönül vermiş, Çapa takımının değişmez oyuncusu olmuştu. Ancak onun asıl aşkı, yazarlığı idi. 1957'de Günlük Spor Gazetesi'nde muhabir olarak gazeteciliğe başladığında, aşkıyla da evlenmiş oldu.
Son Havadis'te yazdı... Türkiye Spor'da yazdı... Yeni İstanbul'da, Akşam'da, Tercüman'da yazdı... 1981 yılında büyük saygı duyduğu, ölümünden sonra sürekli adını andığı, yazılarında özelliklerini anlattığı ve gençlere ilkelerini
öğretmeye çalıştığı Milliyet'in unutulmaz spor müdürü Namık Sevik'in çağrısını aldığında düşünmeden "Tamam" dedi. Ve o günden sonra hep Milliyet'te yazdı.

s11.jpg

"İslam Çupi gibi olmak!"

Spor yazarlığına her başlayanın hedefi buydu. Hala da bu!...
Aralarından büyük gazeteciler, ünlü muhabirler, yazarlar, müdürler çıktı.
Ama hiç kimse "İslam Çupi" olamadı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları Derneği yarışmalarında birincilikler kazandı. Gazetecilik yaşamı boyunca da değişik alanlarda 26 ödüle adını yazdırdı. Basın Şeref Kartı sahibi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi. Bir dönem Türkiye Spor Yazarları Derneği Asbaşkanlığı görevini de üstlenmişti. Evliydi. Bir kızı ve bir torunu vardı.
Ve bu dünyadan göçtü, gitti. Ölümsüzlüğe doğru.


Yazılarından birkaç alıntı ;

''Türkiye'de Fenerbahçe Amerika'dir,öbür kulüpler bütün dünya...Bütün dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir, sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru parmak uzatabilir, utanç duvari, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı başı belirsiz yuvarlak kürede...''
******
"05-09-2000...Türkiye'de, Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler, parakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar meyhaneler fuldur. Stadlar Türkiye'nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür, i...ler diye uğurlanmasına rağmen. Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz... "
*****"19 Eylul 1985 ...Bordeaux Stadi kapali trıbunlerine goz attiginizda, belki 17. yuzyilin barok mimarisine benzeyen, sarkiklarla karsilasirsiniz. Bu sarkiklar, o tribunlerde oturan insanlar icin, kafalarinin ustundeki bir kabara civisidir. Batabilir, ama carsamba aksami Bordeaux karsisinda izledigim Fenerbahce, o barok mimarisinin sivri uclu, kabaralarina temas etmeyecek kadar, sahada bir oyun yumusakligi kurdu. Cok vuran Bordeaux forveti arasinda Yasar'in akil almaz mudahaleleri tribunlerde bir arastirma konusu olurken, Fenerbahce defansinda Yasar'in otesinde de kocamanlasan devler vardi.
..."Giresse, Tigana...ama, ondan sonrasi Fenerbahce'nin altinda karavana."..."Fenerbahce'nin gucunu ve buyuklugunu kabul etmek" istegi. Avrupa'da nerede olursak olalim, vatandaslarimizin vizesiz adim atamadigi bir ortamda Fenerbahce'nin Bordeaux sahasinda adimlarini cok ustaca ve bilincli sekilde atisi da Turk insani icin baska bir gurur ve kisilik bulma belirtisiydi "

Beşiktaş'lı Baba Hakkı onu sporun Balzac'ı olarak tanımlamıştır. Yine Süleyman Seba'da Çupi'ye "Arnavut Prensi " ünvanını yakıştırmıştır.
Yine büyük üstad Fenerbahçe nin Galatasaray'ı 4-3 yendiği maçtan sonra yazdığı yazı hala akıllarımızdan çıkmamıştır. O Fenerbahçe'ye başka bir aşıktı.

İşte Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 4-3 yendiği maçtan sonraki yazdıkları.

FENERBAHÇE YENİLMEZ

Bu bir Fenerbahce destanidir.

Bu 4-3`luk kupa destanınıi goren yaşı yirmilik Fenerbahce taraftarı, bir 30 yıl, Galatasaray-Fenerbahce rekabeti söz konusu olduğunda hep bu macı anlatacaktır, böbürlenerek Fenerliliğini höpürdeterek.

Ve Fenerbahceli su destan maca soyle bir kabadayılık asacaktır. "Biz onlara ilk yarida 3 gol avans verip, Galatasaray`ı kupada pacavra ettik."

Ne müthiş ne uyunamaz bir kabus ilk devresi idi; Fenerbahce için.

Baldırına cok iri bir bandaj geçirmiş bir Oğuz mac başlamadan önce çimene pek nazlı koyduğu sol ayagi ile Fenerbahçe için sakatlıktan sonra gelen bir mutluluk muydu, yoksa hic cözülmeyecek bir bilmece miydi?

Fenerbahce`nin mevsim başından beri bir türlü klas ve emek
disiplinine sokamadığı geri dörtlu, Prekazi gibi umulmadık uzak goller vuran, Uğur gibi cok ters gol kontrataklari çıkartan, Tanju gibi onsekiz dışı ve içi hareketlerde esrarengiz file senaryolari yazan rakipler karşısında, ne kadar başarılı bir defans grafiği çizeceklerdi?

Mac başladıktan sonra görüldü ki, Oğuz`un sol ayağı Tanrı`dan
kendisine verilmiş bir sol ayak değil, sonradan takılmış bir tahta bacaktı, sanki. En basit top kontrolünü yapamıyor, o sihirli ve rahat driplinglerine kişilik koyamiyor, oyunun Galatasaray orta sahasına doğru kaçışın caresiz gözlerle seyrediyordu.

Oğuz kaybolmuştu, arkasından Fenerbahçe kaybedecekti belki de.

Çünkü alabora olan Fenerbahçe orta saha gemisinden sonra bu alanın gerisinde titrek bir filika gibi oynayan geri dörtlü, giderek kabaran ve haşinlesen Galatasaray denizinin üstünde fazla canlı olarak kalamayacakti.

Maç iri bir orkinos ağı gibi örülüyordu, Fenerbahçe`nin üstüne. Çok iyi oynamaya başladığı zamanlar, eksantrik görüntülerle Galatasaray defansının önleyemedigi gol pozisyonları buldugu zamanlar, Deda`nın dönmüş düdüğüne teknik tavırlar koyduğu zamanlar.

Ne oldu biliyor musunuz?

Fenerbahce, Galatasaray`dan 3 gol yedi.

Biri acemi savunma hareketli Ergin`in penaltısından, ikincisi rakibe sunulmuş ters bir kafa vuruşundan, üçüncüsü yan hakeme gore nizami tv yayınına gore ofsayt kritik bir hareketten.

Fenerbahce ile alay ediyordu; Galatasaray kale direkleri. 3-0 yenik bir Fenerbahce`nin Hasan`in ayağından cıkan volesi bile
Galatasaray`in yan odunlarından birisine vuruyordu.

Ne vardi 3-0`dan sonra Galatasaray galerisinde? Tribunlerin hepsinde, vatandaş tribununde basın ve şeref tribunlerinde ciklet yerine Fenerbahçe`yi ciğneyen alaylı şapuşupurlar ve rakibini küçümseyen dudak valsleri.

Avrupa kupasında final hayali görürken, kendi hayatını ölduren, Türkiye Ligi`nde ise bu yıl hiç doğmamış Mustafa Denizli`nin ortalara çıkıp piste dikilip, kupanın hiç olmazsa yerlisinde yeni bir final hayatı araması ve bu hayatı yakaladığına inanmasi, o kadar dogaldı ki.

Fakat o Galata kulesi dibi eski yahudi kılıklı eskiciye benzeyen, her mactan once güya Galatasaray`ı ısıtan hamamcı görevini üstlenen o Alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve
irfanına sığınarak eli ile Fenerbahçe tribunlerine "beş... beş..."
işareti yapıyordu.

O ELİ, FENERBAHÇE LAVABONA SOKAR SONRA...

Bitmemiş bir maçın, en tehlikeli yani "güven"in dozudur.

Mustafa Denizli ve takımı maçın ikinci yarısına maçı kazanmış ekip guveni içinde çıkarken, kendi timinin bünyesine 5 yer değişikligi ile baska bir nefs ve hırs sokan Veselinovic`in Fener ihtarını, ne Galatasaray, ne de Mustafa Denizli ciddiye aldi.

Herhalde kazandığını düşünen bir takım, kaybetmeyi düşünmeyen bir ekiple yarışırken, ne onun kadar inançlı, ne onun kadar yırtıcı, ne onun kadar hırslı, ne onun kadar onurlu olabilir.

Bir metafizik gol atan Aykut kaybetmeyi duşünmuyordu. İkinci devre boyunca Galatasaray yarı sahasında şeytanın bolerosundan figurler yapan Rıdvan kaybetmeyi düşünmüyordu. Galatasaray yarı sahasının sol
tarafına hangi sarı-kırmızı futbolcu gelmişse onları ayaklarından püskürttüğü eterle bayıltan Hakan kaybetmeyi düşünmüyordu.

Hele hele 90 dakikanın her dakikasinda, sahanın her yerinde
Galatasaray takımı ile tek adammış gibisine mücadele eden, 3 muhteşem gol atan ve simdilerde "Turkiye`nin en iyi santrforu" fetfasini çıkartan Hasan, kaybetmeyi hic mi hic düşünmüyordu.

Bu maç basit bir maç değil, Fenerbahce icin bir tarih maçtır.

Belki Fenerli bir şair, ileride bu macin üstüne soyle bir mısra
düşecektir:

FENERBAHÇE YENİLMEZ... BU FORMA İLE DALGA GEÇİLMEZ!

zBK980742YJ792_125.jpg
İslam Çupi
4 MAYIS 1989

Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü,ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.
Ara
Cevapla
chuLsuzz péri!
#2
Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü,ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.
__________________
doğru çok teş.D:Big GrinBig GrinBig Grin
Ara
Cevapla
chuLsuzz péri!
#3
Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü,ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.
__________________
doğru çok teş.D:Big GrinBig GrinBig Grin
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 11-24-2024, 03:13 AM