| 
		
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 01:44 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 41
		Konuları: 15
		Kayıt Tarihi: Jul 2007
Rep Puanı: 
		
			Arkdaşlar Cok acil Yardımlarınıza İhtiyacım var.
 Bir ARkadaşımın Kardeşine Kompozisyon Lazım.okul Ödevi Eger Yardımcı Olursanız Sevinirim. KOnu HoşGörü şimdiden Teşekkür Ederim....
 
 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 01:46 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 4,904
		Konuları: 126
		Kayıt Tarihi: Feb 2008
Rep Puanı: 
		
			 HOŞGÖRÜDaha önce araştırılmışı araştırmak, incelenmişi incelemek, sorgulanmışı sorgulamak ne kadar kolaysa, bu işi, düşünülmüşü düşünmeden, söylenmişi söylemeden, yazılmışı yazmadan yapmak da o denli zor. Ama eğer konu hoşgörü ise, onun üzerinde daha fazla düşünmek, daha fazla söylemek, daha fazla yazmak, daha fazla tartışmak, başka hiçbir konuda olmadığı kadar gerekli. İşte bu gereklilik, bilinenlerin olası tekrarlarını, hoş görülür kılar umarım.
 İnsanlık tarihi sanki bir hoşgörüsüzlük öyküsü. Kutsal Kitaplara göre, Adem’in ilk çocukları hoşgörüsüzlüğün ilk örneklerini sergilemişler. O günlerden beri, nasıl sağlığın kıymeti ancak hastayken anlaşılırsa, insan toplumları da barış dönemlerinde hoşgörü ortamının korunması ve gelişimi için yeterli çaba harcamazken, ancak onun yokluğunda hoşgörünün eksikliğini hissetmişler. Bir başka deyişle, asırlar boyu toplumlarda hoşgörü, bilinmedik bir insan hasleti olmaktan ziyade, alışılmadık bir insan hasleti olagelmiş. Ama bundan dolayı, insanlığı hoş görmemiz gerekiyor. Çünkü, hoşgörü kavramının sınırlarının çizilmesi o kadar zor ki, bu sınırlar o denli belirsiz ki…
 Kimi zaman kayıtsızlık ve ilgisizlik boyutunda algılanmış hoşgörü. Kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak tarif edilmiş çağlar boyu. 
 Bilinen tarih içerisinde hoşgörünün gerçeğe en yakın tarifini Ezoterik (Batınî) eğitimi benimseyen kurumlar ve topluluklar oluşturabilmişlerdir. Başlı başına bir araştırmayı içeren bu konuda, hoşgörü kavramının, inisiyelere ifade ettiği içrek boyutun ezoterik anlamına değinmeden; açıkça söylemek gerekirse, kısa bir akademik inceleme yükümlülüğünü yerine getirmeliyiz sanırım.
 Hoşgörünün pratikte, kayıtsızlık ve şartsız kabul kavramları ile bilerek veya bilmeyerek karıştırılması, yani bu kavramların anlamlarının hoşgörüye yüklenmesinin bedeli her zaman yine hoşgörüye ödettirilmiş ve böylesi durumlar hoşgörü karşıtlarının en sık başvurdukları felsefî kural ihlâllerine olanak sağlamıştır. 
 Diyalektik bir yaklaşım içerisinde, hoşgörünün ne olduğu noktasına, ne olmadığından yola çıkıldığında daha kolay varılabilir. En azından, hoşgörünün koşullarının analitik bir çözümlenmesinin yapılması, bu kavramın ve onun içerdiklerinin doğru ve açık bir biçimde anlaşılması için son derece gereklidir. 
 Bunun sağlanabilmesi için hoşgörüden ilk olarak ayırt edilmesi gerekli kavramın, kayıtsızlık olduğu şu şekilde açıklanabilir : “Eğer siz insanların davranışlarına yahut tercihlerine aldırmıyorsanız, onlara mâni olmayarak, hoşgörülü olmuyorsunuz, siz bu durumda sadece kayıtsız oluyorsunuzdur.” 
 Hoşgörü ayrıca, zorunlu olarak, hoş gören için daima mutluluk veren bir ruh hali de değildir. Yani, hoş görülecek durumun, isteklerimizin, beklentilerimizin dışında bir durum olmasından kaynaklanan, bir miktar da tatsızlık ve gerilim içerir. Eğer hoş gördüğümüz aslında kınayacağımız bir durum olmasaydı, işin içine hoşgörü kavramını sokmaya hiç de gerek kalmayacak, özgürlük anlayışımız, o durumun devamına müsaade etmemiz için yeterli olacaktı. Bu arada, söz konusu sapmanın, ideale veya beklenene kıyasla oldukça önemli ölçüde olması da, hoşgörünün şartlarının tam oluşumu için gereklidir.
 Hoşgörünün varlığından söz edilebilmesi için hoş görenin, hoş gördüğü şeyi bastırmaya yada engellemeye (en azından karşı çıkmaya ve önlemeye) çalışacak güce sahip olması ama o gücü kullanmamayı yeğliyor olması da kesinlikle gereklidir. Mesela : Kölelerin, efendileri karşısındaki sessiz kabullenişlerini, hoşgörü niteliğinde mütalaa etmenin yanlışlığı yadsınamaz.
 Hoşgörünün, düşünce tarihi içerisinde insana, Tanrı tarafından sağlanmış bir haslet, bir doğa yasası olarak kabul edilerek, ilk kavramsal incelenişi, Aydınlanma çağının kendisi ile başladığı kabul edilen John Locke’un “Hoşgörü Üzerine Bir Mektup” adlı yapıtı ile olmuştur. Locke burada, döneminin bağnaz Katolik dinsel hoşgörüsüzlüğüne başkaldırısını dile getirirken, Avrupa düşünce dünyasında ilk olarak farklı dinî yaklaşımların, günün egemen inanış biçimi ile ilişkilerinin sistematiğini getirmiş, kısaca Avrupa laiklik anlayışının temellerini atmıştır. 
 Günümüzden geriye bakıldığında, Locke’un düşüncesine getirilebilmiş tek geçerli eleştiri onun, “hoşgörünün iyiliği ve toplumsal yararlarını değil, hoşgörüsüzlüğün yarattığı ve yaratabileceği sonuçların kötülüğünü” düşünceye başlangıç noktası olarak almış olmasıdır. Böylesi bir negatif hoşgörü anlayışının eksikleri, 19. yy. içersinde John Stuart Mill’in “Özgürlük Üstüne” adlı yapıtında yer alan pozitif hoşgörü yaklaşımı ile Avrupa düşünce dünyasına hediye edilmiştir. İlk bakışta hoşgörüden ziyade özgürlük konusunu inceliyor gibi görünen bu yapıt, Özgürlüğü sadece asıl amaç olan “Toplumsal Çeşitliliğin Sağlanabilmesi” için bir araç olarak ele alarak, hoşgörünün toplumsal ve bireysel ilişkilerdeki vazgeçilmezliğini bu bağlamda ortaya koymaktadır. Stuart Mill “Özgürlük Üstüne”de, hoşgörü savunuculuğu bayrağını Locke’un getirdiği noktadan öteye taşıyarak, günümüz toplumlarında geçerli hoşgörü anlayışının temellerini atmıştır. 
 Bununla beraber, Stuart Mill; “Eğer bir şey, bizi hoşgörü kullanmaya mecbur edecek kadar yanlışsa, ona izin vermek nasıl doğru olabilir?” sualindeki Hoşgörünün Paradoksunun çözümü konusunda fazla yardımcı olmamıştır. Susan Mendus’un konuya ilişkin “Bir kimsenin kendi seçimini, kendisinin yapması onun için, doğru seçimi yapmasından daha önemlidir” şeklindeki yorumu ve Voltaire’ in “Söylediklerinizden nefret ediyorum; ancak onları söyleyebilme hakkınızı savunmak için hayatımı vermeye hazırım!” şeklindeki sözleri kanımca, özgür düşünce savunusunun yanı sıra, toplumsal çeşitliliğin toplumsal uyuma kıyasla önceliğini de kaçınılmaz olarak vurgulayarak hoşgörü paradoksunun çözümüne de olanak sağlamaktadır.
 “Hoşgörüsüze hoşgörü gösterilmeli midir?” Hoşgörü anlayışımızın en üst düzeyde sınanması anlamına gelen bu konuya, modern liberal kuramcılardan Karl Popper çalışmalarında şöyle yer vermektedir : “Sınırsız hoşgörü, zorunlu olarak hoşgörünün kaybolmasına yol açacaktır. Sınırsız hoşgörüyü hoşgörüsüz olanlara bile gösterirsek, hoşgörülü bir toplumu, hoşgörüsüzlerin saldırılarına karşı savunmaya hazır olmazsak, hoşgörülüler ve onlarla birlikte hoşgörünün kendisi de ortadan kalkacaktır. Onun için biz, hoşgörü adına, hoşgörüsüzleri hoş görmeme hakkına sahip çıkmalıyız.”
  Peter Nicholson “Toleration As A Moral İdeal” adlı eserinde hoşgörüsüzlüğün nereye kadar hoş görülebileceği sorununa eylemsel ve düşünsel bir kıstas getirerek hoşgörüsüzlüğün fikirsel savunusu da dahil olmak üzere eyleme dönüşmediği sürece kanaatlerin her türlü ifadesinin hoşgörü ile karşılanması gereğini savunmaktadır.
 Toplumsal kökenli tartışmalarda genellikle liberal bir değer olarak ele alınan hoşgörünün, düşünsel boyutta, Ulu Hakikate olan yakınlığı Albert Weale’in şu sözlerinde en çarpıcı bir biçimde ortaya konmaktadır : “Hiçbir şey insanların birbirlerinden farklı oldukları olgusundan daha açık değildir.” 
 Görüldüğü gibi, farklı kişisel ve toplumsal hoşgörü algılamalarının oluşturduğu böylesi geniş bir yelpazenin sonunda, her zaman olduğu gibi yine, bilimsel araştırmaların bizi önüne getirip bıraktığı bir inanç kapısı bulunmaktadır. Bu inanç, yaratılışın farklılıklara gösterdiği hoşgörünün yaratılmışlar tarafından da devam ettirilmesi ilkesinden hareketle, farklılıkların coşkuyla kucaklanması esasına dayanıyor. 
 İşte bütün bu ifadelerin ve dengelerin gerçekleştiği hoşgörü ortamında insanlar, akıl ve hikmetin aydınlığında, sevginin şekillendirdiği hoşgörü duygusu içerisinde, hiç bir fikrin ne mutlak yanlış, ne mutlak doğru olduğu noktasından başlayarak, gözü kapalı öne sürülen doğma, formül ve kör inançlardan kendilerini arındırmaya çalışmalıdırlar.
 Attila TÖZÜN
 23.09.2002
 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 01:53 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 41
		Konuları: 15
		Kayıt Tarihi: Jul 2007
Rep Puanı: 
		
			cok ama cok tşk ederim..dogrusu bu kadar beklemiyordum..ben şiir yazarım anlamam kompozisyondan...yardım istiyim dedim... saolsun ilgilendiniz.. 
 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 01:55 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 4,904
		Konuları: 126
		Kayıt Tarihi: Feb 2008
Rep Puanı: 
		
			rica Ederim bi siteden [ç]aldm Bende   
 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 02:19 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 12,020
		Konuları: 712
		Kayıt Tarihi: May 2006
Rep Puanı: 
		
			Aldımı kabul edelim biz , çaldımı değil    
Sevg ...
		
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 04:14 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 4,319
		Konuları: 186
		Kayıt Tarihi: Jul 2005
Rep Puanı: 
		
			The jøkÃ©Я™ Adlı Kullanıcıdan Alıntı:rica Ederim bi siteden [ç]aldm Bende   
Harikasın Erdinç   Dip Not:  Kompozisyonu arkadaşının kardeşi yazsa daha makul olurdu bence. Kim bilir belki de mükemmel bir kabiliyeti vardır ve siz bunu bir an da yok ettiniz.
		 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 10:34 AM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 19,055
		Konuları: 1,631
		Kayıt Tarihi: May 2007
Rep Puanı: 
		
			The jøkÃ©Я™ Adlı Kullanıcıdan Alıntı:rica Ederim bi siteden [ç]aldm Bende   
 
adama kompozısyon ıcın yardım edelımd edık sne gıttın baskasının makalesını koydun..Hoca bunu bı baskısta anlar onun yazmadııgını :yikildim::yikildim::yikildim:
 
Emınım kı burda yazan bı cok kelımeyı  o cocuk bılmıyor :yikildim::yikildim::yikildim:
		 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 12:10 PM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 3,398
		Konuları: 659
		Kayıt Tarihi: Nov 2007
Rep Puanı: 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 12:19 PM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 1,232
		Konuları: 315
		Kayıt Tarihi: Nov 2007
Rep Puanı: 
		
			HoşgörüEnginlere uzar görünmez ucu
 Arzından arşına yoldur hoşgörü
 Kalbine giydirir merhamet tacı
 Kendini sevdiren kuldur hoşgörü
 
 Fitne fesatların peşine gitmez
 Sevgidir boyası leke kir tutmaz
 Yardım sever iyiliği unutmaz
 Düşeni kaldıran eldir hoşgörü
 
 Edepten hayadan ayrılmaz izi
 Tebessüm ettikçe hep güler yüzü
 Ne mevsimi belli ne bahar yazı
 Kışın çiçek açan daldır hoşgörü
 
 Alemi seyranda ediyor huşu
 Dilleri duada toprağı taşı
 Hak deyince bulut döküyor yaşı
 Gönüllerden coşan seldir hoşgörü
 
 Mazlumu ezdirmez hakkını korur
 Zalimi söz ile ok gibi vurur
 Cömertliği bilir sözünde durur
 Müşkülün haline dildir hoşgörü
 
 Tuncayım dünyadan dersimi aldım
 Sevgiyi saygıyı insanda buldum
 Her gönül ile bir yoldaş oldum
 Sevgiyi bilene güldür hoşgörü
 
			
		 
	
		
		
			
			
			03-24-2008, Saat: 12:23 PM <
		 
		Yeni Üye 
 
		 Çevrimdışı 
			
	
		Yorumları: 1,232
		Konuları: 315
		Kayıt Tarihi: Nov 2007
Rep Puanı: 
		
			Hoşgörü Nedir? Nasıl Olmalıdır?
 Nasıl Algılanmalıdır?
 Neye, Nasıl, Neden Hoşgörü Gösterilmelidir?
 
 Bazan hoşgörünün herkesin kendine göre algıladığı değişen ve kişiye özel bir kavram olduğunu düşünürüm, bazan da hoşgörü genel bir kavrammışta herkes onu işine geldiği gibi kullanıyormuş sanırım.
 
 Her ikiside bana hoşgörünün nereye kadar ve nasıl kullanılacağını tam olarak anlatmıyor...
 Bir insan ne kadar hoşgörülü olmalı veya nereye kadar hoşgörülü olmaya çalışmalı...
 
 Hitler'e hoşgörülü olabilirmisiniz?
 İsrail'e öldürdüğü filistinliler için hoşgörülü olabilirmisiniz?
 Sivas'ta yakılan insanlar için hoşgörülü olabilirmisiniz?
 Stalin'in öldürdüğü insanlar için hoşgörülü olabilirmisiniz?
 bu liste uzayarak gider....
 
 Bildiğim bir şey var yaşadığınız yerdeki renkliliğe hoş görülü değilseniz hiç bir şeye hoş görü ile yaklaşamazsınız...
 İnsanları dinleme konusunda hoş görü en önemlisidir.
 Bunu biraz açalım. Bizim insanımızda bilgiyi edinme yolu çok önemli değildir. Bunu çevrenize bakarak hemen bana başınızı sallayarak doğru dediğiniz görür gibiyim. Neden böyle söyledim? Çevrenize bakın insanlar bilgi dediğimiz yaşamanın ana temeli olan kavramları nereden öğreniyorlar. Bu öğrendikleri kavramları size gerçek doğrularmış gibi nasıl sunuyorlar. Nereden alındığını bile doğru dürüst bilmediği veya kaynağını çok iyi araştırmadığı bu bilgileri size savunmak ve kendi doğrularını o bilgiler üzrinde ispatlamaya çalışmakla görevli hissediyorlar.
 
 
 
 Hoşgörülü olmayan toplumlar hep aynı noktada kalmaya devam edeceklerdir. Farklılıklarınızı Kabul etmeden bir metre bile ileri gitmek mümkün değildir. Çünkü bu farklılıklar sizi oayalayacaktır Oyalayan farklılıklar hep engel olacaktır.
 
 
 
 Şimdilik bu kadar….
 
			
		 |