Yine sabah ezanında uyandım. Duvarlara yaslanıp beni izleyen karanlık ve dün geceden beri yüreğimde konaklayan puslu yalnızlık vardı odamda.. Sessizlik ve sensizliğin içinde suskunluğa bürünmüştü benliğim. Anlamsız girdabın içinde küflü çığlıkların esiri oluyordum.Üzerimdeki battaniyeyi aralayıp ezanı dinlerken seni aradım karanlığın içinde. Seni ve sesini özlemiştim. Gülüşlerini, yüreğini arıyordum gözlerimin mavi denizlerinde. Bulamıyordum sevdaya dair bir nefes. Gözüm bir an cep telefonumu aramıştı.Hala tek bir cevapsız çağrı bile yoktu. Bir cevapsız cağrıya bile razıydım oysa. Yoktu , yoktu işte... Derin sessizliğin içine bıraktım gözyaşlarımı. Islanan kirpiklerimi yine duvarlar silecekti anlaşılan. Yine yorgun gecenin ayazlarda hırpalanmış sabahına uyanacaktım.Off isyanlar yine gebe kalacaktı yüreğimde. Sevdanın içinde yalnızlığa düşecektim yine..Her iki yanı ateşe verilmiş bir mektup gibi yalnızlığın içinde külleniyordu yüreğim....
Ben seni özlemiştim. Dudaklarımın suyu özlediği gibi gözlerini özlüyor, kuru toprağın yağmuru beklediği gibi ılık nefesini bekliyordum. Zaman hala en son konuştuğumuz gecede kalmıştı sanki..Herşeyi ertelemiş senin dudaklarından dökülecek birkaç satıra bırakmıştım kendimi . Sesini, nefesini özlüyordum ; tenini değil..Gözlerini görmek değil; yüreğinin beyazlığında gülümseyen ılık nefesine doğru akmalıydım. Sen yoktun ve herşey karanlıktı..Sesinle aydınlanacak bir kaç cümleye bile razıydım..Tek bir cümle, tek bir satır...Sadece senin ve benim olduğum umut kokan cümleleri özlemiştim..
Hiçbir şeye aldırış etmeden çölün ortasında susuz kalmış göçebe gibi senin hasretini içiyordum. Severken özlemin ateşinde kavruluyordum. Yoktun yine, severken bile özlüyordum seni.Özlemin aldı başını ve nice boşluklar açtı yüreğimde. İsminin geçmediği cümlelerim hep kuraktı. Sesinin çınlatmadığım odam ise karanlığa düşmüş yetim bir cığlıktı. Dalından koparılmış cicek gibi mahzun, yılları devirmiş bir çınar gibi suskundu yüreğim. Nefesini özlüyordum. İçine delicesine çekip iki dudağının arasından hayata ödül diye bıraktığın ılık nefesini arıyordum . Tek bir kelimeden kurulmuş sevdana hasrettim ben. Tek nefesine, tek cümlene hasrettim..
Güneşin avuçlarında eriyen bir buz parçası gibi yavaş yavaş ölüyordum. Oysa ben senin gözlerinde ölmeliydim.Varlığında son bulmalıydı dizlerim.Yapayalnız ölmek istemiyordum. Benin senin gözlerinin çarmıhına gerilip kuru toprağa cansuyu diye kanlarımı sermeliyim.. Yalnızlığın ve karanlığın yollarında yitip gidiyorum. İçimdeki kılcaldamarlar hasretindeki ızdıraba yenik düşüyordu. Oysa senin gözlerin olmalıydı darağacım. Oysa senin yüreğin olmalıydı ayaklarıma ölüm diye sürdüğüm kör bıçağım.. Senin dudaklarına büzülüp senin varlığından kuvvet alıp methiyeler düzmeliyim Azrail` e. Ölümü senin kollarında onur bilmeliydim..Ben senin gözlerinde ölmeliydim....
Kıyısız sahiller gibi yetim, mevsimsiz baharlar gibi öksüzüm sen yokken. Biliyorum sende delicesine seviyorsun beni..Ben de seviyorum seni ama anla ne olur gün geçtikçe içimdeki hasretinin kor alevleri büyüyor. Ben hasretten, seni kaybetmekten değil; karanlığı solurken varlığında ölememekten korkuyorum. Satırlarımı sana sitem diye alma ne olur. Sadece seni özleminin yangınıyla kapına düşüyorum.. Gün geçtikçe büyüyor içimde anlamsız çığlıklar. Üzerimde kalıyor suskun karanlıklar. Geceler devriliyor gözlerime. Altında kalıp ölmekten değil; senin omuzlarından kanatlanıp gözlerinin darağacında ölememekten korkuyorum...
Şimdi zamanı hasretine kurup sabaha ve güneşe kapatacağım gözlerimi. Ve sesini duymadan, nefesini ciğerlerimde solumadabn gözlerinin darağaçlarında hazır bekleteceğim yüreğimi...Metruk zemheriyi sırtlanıp sensiz gecen saatlerin öcünü almak için yalınayak tüm karanlıkları ezeceğim. Yumruklarımı sıkıp karanlığın içinde gözlerini hatırlatan, senin sıcaklığını anlatan birşeyler arayacağım içimde. Bulacağım elbet...Ama sesini duyamamanın soğukluğu içinde yatak bildiğim kaldırım taşlarına sarılacağım. Hasretini üzerime bir battaniye gibi serip seni bekleyeceğim kimliksiz satırların yorgun ağıtlarında. Ve korkularıma sıcak sesinle cevap vereceğin günü iple çekeceğim..
Darağacına astığım hasretini gözlerindeki ışıkla, karanlık uykulara emanet diye bıraktığım üşüyen tenimi sesindeki sıcaklıkla gecenin dar vaktinde uyandırmak dileğimle..Yoksa yüreğini yolla nefesimi hayattan kesecek kör bıçağım olsun sevgin.Yoksa gözlerini yolla daracağım olsun kirpiklerin..Yolla ki, senin kollarında ölmeyi yüreğim onur bilsin..
Alıntı...
Ben seni özlemiştim. Dudaklarımın suyu özlediği gibi gözlerini özlüyor, kuru toprağın yağmuru beklediği gibi ılık nefesini bekliyordum. Zaman hala en son konuştuğumuz gecede kalmıştı sanki..Herşeyi ertelemiş senin dudaklarından dökülecek birkaç satıra bırakmıştım kendimi . Sesini, nefesini özlüyordum ; tenini değil..Gözlerini görmek değil; yüreğinin beyazlığında gülümseyen ılık nefesine doğru akmalıydım. Sen yoktun ve herşey karanlıktı..Sesinle aydınlanacak bir kaç cümleye bile razıydım..Tek bir cümle, tek bir satır...Sadece senin ve benim olduğum umut kokan cümleleri özlemiştim..
Hiçbir şeye aldırış etmeden çölün ortasında susuz kalmış göçebe gibi senin hasretini içiyordum. Severken özlemin ateşinde kavruluyordum. Yoktun yine, severken bile özlüyordum seni.Özlemin aldı başını ve nice boşluklar açtı yüreğimde. İsminin geçmediği cümlelerim hep kuraktı. Sesinin çınlatmadığım odam ise karanlığa düşmüş yetim bir cığlıktı. Dalından koparılmış cicek gibi mahzun, yılları devirmiş bir çınar gibi suskundu yüreğim. Nefesini özlüyordum. İçine delicesine çekip iki dudağının arasından hayata ödül diye bıraktığın ılık nefesini arıyordum . Tek bir kelimeden kurulmuş sevdana hasrettim ben. Tek nefesine, tek cümlene hasrettim..
Güneşin avuçlarında eriyen bir buz parçası gibi yavaş yavaş ölüyordum. Oysa ben senin gözlerinde ölmeliydim.Varlığında son bulmalıydı dizlerim.Yapayalnız ölmek istemiyordum. Benin senin gözlerinin çarmıhına gerilip kuru toprağa cansuyu diye kanlarımı sermeliyim.. Yalnızlığın ve karanlığın yollarında yitip gidiyorum. İçimdeki kılcaldamarlar hasretindeki ızdıraba yenik düşüyordu. Oysa senin gözlerin olmalıydı darağacım. Oysa senin yüreğin olmalıydı ayaklarıma ölüm diye sürdüğüm kör bıçağım.. Senin dudaklarına büzülüp senin varlığından kuvvet alıp methiyeler düzmeliyim Azrail` e. Ölümü senin kollarında onur bilmeliydim..Ben senin gözlerinde ölmeliydim....
Kıyısız sahiller gibi yetim, mevsimsiz baharlar gibi öksüzüm sen yokken. Biliyorum sende delicesine seviyorsun beni..Ben de seviyorum seni ama anla ne olur gün geçtikçe içimdeki hasretinin kor alevleri büyüyor. Ben hasretten, seni kaybetmekten değil; karanlığı solurken varlığında ölememekten korkuyorum. Satırlarımı sana sitem diye alma ne olur. Sadece seni özleminin yangınıyla kapına düşüyorum.. Gün geçtikçe büyüyor içimde anlamsız çığlıklar. Üzerimde kalıyor suskun karanlıklar. Geceler devriliyor gözlerime. Altında kalıp ölmekten değil; senin omuzlarından kanatlanıp gözlerinin darağacında ölememekten korkuyorum...
Şimdi zamanı hasretine kurup sabaha ve güneşe kapatacağım gözlerimi. Ve sesini duymadan, nefesini ciğerlerimde solumadabn gözlerinin darağaçlarında hazır bekleteceğim yüreğimi...Metruk zemheriyi sırtlanıp sensiz gecen saatlerin öcünü almak için yalınayak tüm karanlıkları ezeceğim. Yumruklarımı sıkıp karanlığın içinde gözlerini hatırlatan, senin sıcaklığını anlatan birşeyler arayacağım içimde. Bulacağım elbet...Ama sesini duyamamanın soğukluğu içinde yatak bildiğim kaldırım taşlarına sarılacağım. Hasretini üzerime bir battaniye gibi serip seni bekleyeceğim kimliksiz satırların yorgun ağıtlarında. Ve korkularıma sıcak sesinle cevap vereceğin günü iple çekeceğim..
Darağacına astığım hasretini gözlerindeki ışıkla, karanlık uykulara emanet diye bıraktığım üşüyen tenimi sesindeki sıcaklıkla gecenin dar vaktinde uyandırmak dileğimle..Yoksa yüreğini yolla nefesimi hayattan kesecek kör bıçağım olsun sevgin.Yoksa gözlerini yolla daracağım olsun kirpiklerin..Yolla ki, senin kollarında ölmeyi yüreğim onur bilsin..
Alıntı...