Ramazan’ın müziğini yapsaydım sabah ezanını seçerdim
Gökhan Kırdar, müzik alanında hep ilklerin sanatçısı oldu. 1994'te 'Yerine Sevemem' parçasıyla müzik dünyasında adından söz ettirdi. Robot bir oyuncakla eş zamanlı üretilen albümü, bir kütüphane çalışması olan 'Ethnotronix', M.Ö.15000'e kadar dayanan Asya Türk Müziği çalgılarının elektronik müzikle sentezlediği Tüür projesi ve ilk web albümü... Kırdar hep yapılmayanın peşinden koştu. Dede Korkut'un müziğin atası olduğunu söyleyen sanatçı ilgiyle izlediğimiz Kurtlar Vadisi, Yabancı Damat, Haziran Gecesi, Dede Korkut, Sağır Oda, Geniş Zamanlar ve Köprü gibi tv dizilerinin müziklerini yaptı. Gökhan Kırdar’la müzik ve ramazan üzerine konuştuk.
Gökhan Kırdar’ın müziği neden önden gidiyor. Yaptığınız şey, aradan yıllar geçtikten sonra birden patlıyor. Geleceği mi okuyorsunuz?
Teknoloji hep artı yönde hareket eder. Ben on yıl önce dijital film teknolojisi başlamadan önce dijital teknolojiyi müzikte kullandım. Solist, şarkı, besteci yönümün dışında aranjör ve müzik yönetmenliği tarafım var. ‘Trip’ isminde tamamen elektronik bir albüm yayınladım. Çok şaşırttı herkesi. Ama baktım ki yurtdışında, İngiltere’deki, Almanya’daki, Amerika’daki müzisyenler, zaten bundan iki adım öndeler. Benim amacım, dünyadaki kendi sanatımla ilgili atakları takip etmek ve o söylenen, gelinen noktayı ya da söylenen noktanın sonrasını tahmin etmek üzerine kuruludur. Popüler müzik yapmayı reddetmemin nedeni de budur aslında.
Yani siz müzikal anlamda Türkiye’den çok ileride bir noktadasınız ama araştırmalar hep geçmişe dönük? Burada bir çelişki yok mu?
Bu Batı’nın ya da teknolojinin geleceği nokta olduğu için ben geriye dönüyorum. Sonuçta geleneksel müzik dediğimiz sanat Asya’da doğan bir sanattır. O, sonra Batı’ya taşınmıştır. Şimdi Batılılar Şaman tekniği ya da o ses tekniğini dijital örnekleme yoluyla bulmaya çalışıyorlarsa o zaman onlar da başa dönmeye çalışıyorlar anlamına geliyor. Bu nedenle ben geleceği bulmak için geçmişe dönmenin, nasıl olsa o geleceği takip eden müzisyenlerle beni çakıştıracağını düşünüyorum.
Ya dediğiniz çember gerçekleşmez ise?
O zaman matematiğin değişmesi gerekir. Yani matematiksel kuram ve evreni gözetlediğinizde her şey böyle bir dairesel teğet noktasında dönüşüyorsa, sarmal bir harekette gelişiyorsa, o zaman bütün evrenin, kainatın kanunlarının değişmesi lazım.
Sanatı hayatınızın felsefesi yapmış birisi olarak televizyon sektörüne yaptığınız dizi müziklerini nereye koyuyorsunuz?
Çok radikal bir sanat kesimi var. Ve o halka inmeyi ya da halkın çok tükettiği noktalarda bulunmayı, süpermarketlerde olmayı yanlış buluyorlar. Gerçek tepkinin o sistemin içerisinde var olup kendi yaptığın şeyden ödün vermeden, insanlara ve bana daha çok fayda getireceğini düşünüyorum. Kurtlar Vadisi’nde benim endüstriyel bir formasyon kullanmam, geleneksel türkülerimizi elektronik müzikle ya da endüstriyel seslerle harmanlayarak sunmam iyi sonuç verdi. Asla dinlemeyeceğini düşündüğümüz insanların cep telefonlarında elektronik müzikler çalıyor, sadece Kurtlar Vadisi müziği olduğu için.
Çok nazik birisiniz. Kimsenin eceliyle ölmediği Kurtlar Vadisi dizisine müzik yaparken ne hissediyorsunuz?
Her insanın içinde negatif ya da sert dediğimiz noktalar vardır. Böyle bakınca da ben aslında ne kadar barışçıl, ne kadar ince yapıda olsam da -ki bu benim kendi kimliğimdir- sanatımın sadece bununla sınırlı kalmaması gerekir. Özellikle film müziği yapan bir müzisyenin bütün ruhları, bütün duyguları sağlayabilecek ruhsal zenginliğe sahip olması gerekir. Sadece solo çalışmalar yapıyor olsam belki aşk şarkıları söyleyen bir artist olarak kalırdım; ama film müziği yaptığınızda sert tarafımı da kullanıyorum.
Peki, izliyor musunuz Kurtlar Vadisi’ni? Memati ölecek mi?
Ben de yayınlanmadan 6 saat öncesinde izliyorum. Her bölüme müziğin yerleştirilmesinden yeni bir sahnenin bestelenmesine kadar ben ilgileniyorum. 2006’da haftada altı projeye çıkan bir rekorum oldu. Hem de aynı günde yetişmesi gerekiyordu. Yabancı Damat, Dede Korkut, Sağır Oda, Kurtlar Vadisi, Geniş Zamanlar ve Köprü vardı. Müthiş bir zamanmış yani.
Hanımdan daha çok dizi izliyorsunuz yani?
Eşim de sinemacı aslında. Ee tabii ben de o yalnız kalmasın, beraber izleyelim diye bu işlere girdim; ama beni bu işlere sokan ve ikna eden odur. Rahmetli Atıf Yılmaz ile başlayan bir film müziği serüvenim var. Albüm yapmadan önce film müziği yapmaya başladım. Ama Yerine Sevemem gibi kendi solo çalışmalarım ses getirince sinema sektörünü bıraktım. Zaten can çekişiyordu.
Şimdi de solo can çekişiyor.
Evet, şimdi de film sektörü iyi, solo geride kaldı.
Yani artık aşk şarkılarınızı duyamayacak mıyız?
Ben hizmet etmeyi de seviyorum aslında. Solo çalışmalarımda bunu hissetmiyorum. Daha kendime dönük ve bencilleşebiliyorum. Ben bir müzisyenim ve sonuçta müzik sanatı tarihine geçmek isterim. Çok para kazanan kimse tarihe geçmemiştir çünkü. Ben 2000 yılında etnotronik noktasına ulaştım. Ve kainat devam ettiği sürece de o zıtlığın devam ettiği sürece de ondan daha iyi bir uyum bulabileceğimi sanmıyorum. Aşk şarkılarım da devam edecek.
Tür projesi kapsamında Yağmur ve Deprem dualarını yaptınız. Diğer dualar neler olacak?
Kıyamet duasına kadar gidecek bu. Barış savaş, kasırga, fırtına gibi dualar olacak. Yeryüzü duaları bittikten sonra yer altı dualarına geçecek.
Peki, hep ilkleri yapıyor olmak çocukluktan taşınan bir özellik mi?
Küçüklüğümde ben Kurban bayramlarında kurbanlık koyunlarla ilişki kurar, onlara isimler koyardım. Kesilince her çocuk gibi ağlardım. Ancak onun kuyruk derisini güneşte kurutur boş çömlek alıp onun üzerine gererdim. Böylece vurmalı enstrümanlar yapardım.
Siz mimarlık fakültesini kazanmıştınız. Eğer devam etseydiniz mimari anlamda nasıl ilkler çıkardı ortaya?
Zaten eninde sonunda mimarlığı bitirince bir köprü ya da baraj yapamayacağım için mimarlığı bıraktım. Ben yaşadığım ülkenin insanlarına hizmet vermek için Aydın isimli bir şehirde doğmuşum, yoksa Londra’da doğardım. (Gülüyor)
Peki Gökhan Kırdar, Ramazan ayında nasıl semboller ve işaretlerle iç içe?
Hepimiz için rölanti durumu oluşuyor tabii. Ramazan benim küçüklüğümden itibaren hep hoş ritüel ve paylaşımla insanları birbirine yaklaştıran dönemler oldu. Sahura kalkmak benim için anlamlıydı. Yetişkinlikte bunu felsefeyle desteklemek durumunda kalıyor, içe dönüyorsunuz. Bu tür şeyleri 11 ay dışında 12. ay içinde yaşamanın özel bir durum olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım Ramazan zamanlaması çok kutsal bir zamanlama ve yaşadığımız evre içerisinde çok kozmik bir zaman dilimi. Bu çok iyi değerlendirilmeli.
Ramazan’ı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkesten farklı bir zamanlamayla yaşıyorum. Sabah ezanına kadar bir hayatım var benim. Her gün böyle. Bütün tabiatın uyuyor olmasının verdiği bir boşluk, bir rahatlama duygusuyla açıklanabilir bu. Ben müziği ibadet gibi görüyorum ve her zaman yaptığım müzik beni yaratan güce yaklaştırmıştır ve O’nunla yakınlaşmamı sağlamıştır. Tanrı’nın bana verdiği bu yeteneğin sonucu olarak ondan aldığım ışığı, ilhamı insanlara yansıtmam için beni görevlendirdiğini düşünüyorum. Bu yansıtıcılık, o ışığın bütün insanlar tarafından görülmesini sağlıyordur ve insanların sanata karşı gösterdikleri hürmetin ve saygının da bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Sadece bir ay içinde her şeyi halledebileceğimizi düşünürseniz çok farklı olurdu. Bu Tanrı’nın bizden minimum istediği bir şeydir. Tanrı’nın istediği aslında bir yıl boyunca O’nunla bir şeyleri paylaşmak, O’na yaklaştıracak olan ibadeti gerçekleştirmektir. Bu benim için işte müzik bestelemek, gecenin bir yarısında bu tür yoğunlaşmalar yaşamak gibidir.
Bir Ramazan müziği yapsaydınız ne çıkardı ortaya ?
Beni her zaman ezan saatlerinde farklı camilerden yayılan birbirinden birazcık daha zamanlaması farklı yayılan ezan sesleri çok etkilemiştir. Sabah ezanında duyulan sesler, oluşan atmosfer benim için iyi bir Ramazan müziğinin başlangıç noktası olurdu.
Peki, Ramazan’ın en güzel anı neresidir?
Bayram galiba. Çünkü gerilmiş bir okun fırlaması gibi sonuca ulaşmış, hedefine saplanmış bir ok gibi düşünüyorum bayramı.
Ramazan’da en çok sevdiğiniz yemek?
Bir bardak suyun, bir ekmeğin, pidenin arasına sürülmüş tereyağının verdiği keyfi hiçbir yemeğin vermeyeceğini düşünüyorum. Ama Kurban Bayramı’nı hiçbir şeye değişmiyorum. (Gülüşmeler)
Lütfi Kırdar amcanız mı?
Büyük amcamız.
Lütfi Kırdar’da konser vermediniz hiç?
Vermedim ama ödül aldım.
Hep pozitif düşünmeye çalışıyorsunuz. Neden?
Bu yüzyıllar boyunca İslam doktorların önerdiği bir şey. Doğu’dan doğan bir felsefedir. İslam öncesinde de Şamanizm’in bu kurallar vardı. Türklerin toplu bir şekilde İslamiyet’i kabulü bu yakınlık sayesinde olmuştur. Kurban kesilmesi, ay kavramının şey olması işte tek Tanrı inancı, dualite, iyilik, kötülük kavramı, hep bunlar aslında Tanrı’nın kitaplar aracılığıyla insanlara ulaşmadan önceki tabiattaki inanış yapılarının uzantısıdır. Her şeyden öte Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ı ve İncil’i kapsayan bir kitaptır.
İnsan vücudunda 400 makam var
Çalamadığınız bir enstrüman var mı?
Aslında hiçbir enstrümanı çok iyi çalamıyorum. Ama kompozisyon tarafım olduğu için enstrüman kullanmamı sağlayacak bilgiye sahibim.
Kendinizin yaptığı kam davulundan Ramazan davulu olur mu?
Aslında kullandığımız Ramazan davulunun biraz sopası uzamış ve arka tarafı gelişmiş hali. Kendiliğinden ölen bir hayvanın derisinden ve ağaçtan yapılıyor. Her varlık Doğu felsefelerinde canlı kabul edilir. Bunlar, canlı olan insan dışı canlıların dokularını kullanarak onların enstrümanlaşması ve dile gelmesi anlamını Terapiye yol açan alfa ve beta noktalarını harekete geçiren frekanslarını yakalamak için o tokmakla vurmanız gerekir. Elle vurduğunuz zaman o frekans yakalanmaz. Terapi musikisi ya da kamların tedavi etme özelliği aslında bu yüzden çok bilimseldir. O davulun üzerinde oluşan rezonanslar, beyinde bazı noktaları harekete geçiriyor. Ve bir hormon salgılanıyor. O sizi tedavi eder. Osmanlı’da bunun örneği var. İnsan vücudunda 400 tane makam var. Bir harita var. Böbrek hastalığı için kalp makamı dinlememek lazım tabii. (Gülüşmeler)
Yeni çalışma?
7 Ekim’de Kurtlar Vadisi’nin yeni sezonun başlangıç günü. Aynı gün “Ölümde Uyandım” isimli yedi düzenlemeden oluşan albüm çıkacak, gokhankirdar.info adresinden de mobil olarak yayınlayacağız
H. Salih ZENGİN
Gökhan Kırdar, müzik alanında hep ilklerin sanatçısı oldu. 1994'te 'Yerine Sevemem' parçasıyla müzik dünyasında adından söz ettirdi. Robot bir oyuncakla eş zamanlı üretilen albümü, bir kütüphane çalışması olan 'Ethnotronix', M.Ö.15000'e kadar dayanan Asya Türk Müziği çalgılarının elektronik müzikle sentezlediği Tüür projesi ve ilk web albümü... Kırdar hep yapılmayanın peşinden koştu. Dede Korkut'un müziğin atası olduğunu söyleyen sanatçı ilgiyle izlediğimiz Kurtlar Vadisi, Yabancı Damat, Haziran Gecesi, Dede Korkut, Sağır Oda, Geniş Zamanlar ve Köprü gibi tv dizilerinin müziklerini yaptı. Gökhan Kırdar’la müzik ve ramazan üzerine konuştuk.
Gökhan Kırdar’ın müziği neden önden gidiyor. Yaptığınız şey, aradan yıllar geçtikten sonra birden patlıyor. Geleceği mi okuyorsunuz?
Teknoloji hep artı yönde hareket eder. Ben on yıl önce dijital film teknolojisi başlamadan önce dijital teknolojiyi müzikte kullandım. Solist, şarkı, besteci yönümün dışında aranjör ve müzik yönetmenliği tarafım var. ‘Trip’ isminde tamamen elektronik bir albüm yayınladım. Çok şaşırttı herkesi. Ama baktım ki yurtdışında, İngiltere’deki, Almanya’daki, Amerika’daki müzisyenler, zaten bundan iki adım öndeler. Benim amacım, dünyadaki kendi sanatımla ilgili atakları takip etmek ve o söylenen, gelinen noktayı ya da söylenen noktanın sonrasını tahmin etmek üzerine kuruludur. Popüler müzik yapmayı reddetmemin nedeni de budur aslında.
Yani siz müzikal anlamda Türkiye’den çok ileride bir noktadasınız ama araştırmalar hep geçmişe dönük? Burada bir çelişki yok mu?
Bu Batı’nın ya da teknolojinin geleceği nokta olduğu için ben geriye dönüyorum. Sonuçta geleneksel müzik dediğimiz sanat Asya’da doğan bir sanattır. O, sonra Batı’ya taşınmıştır. Şimdi Batılılar Şaman tekniği ya da o ses tekniğini dijital örnekleme yoluyla bulmaya çalışıyorlarsa o zaman onlar da başa dönmeye çalışıyorlar anlamına geliyor. Bu nedenle ben geleceği bulmak için geçmişe dönmenin, nasıl olsa o geleceği takip eden müzisyenlerle beni çakıştıracağını düşünüyorum.
Ya dediğiniz çember gerçekleşmez ise?
O zaman matematiğin değişmesi gerekir. Yani matematiksel kuram ve evreni gözetlediğinizde her şey böyle bir dairesel teğet noktasında dönüşüyorsa, sarmal bir harekette gelişiyorsa, o zaman bütün evrenin, kainatın kanunlarının değişmesi lazım.
Sanatı hayatınızın felsefesi yapmış birisi olarak televizyon sektörüne yaptığınız dizi müziklerini nereye koyuyorsunuz?
Çok radikal bir sanat kesimi var. Ve o halka inmeyi ya da halkın çok tükettiği noktalarda bulunmayı, süpermarketlerde olmayı yanlış buluyorlar. Gerçek tepkinin o sistemin içerisinde var olup kendi yaptığın şeyden ödün vermeden, insanlara ve bana daha çok fayda getireceğini düşünüyorum. Kurtlar Vadisi’nde benim endüstriyel bir formasyon kullanmam, geleneksel türkülerimizi elektronik müzikle ya da endüstriyel seslerle harmanlayarak sunmam iyi sonuç verdi. Asla dinlemeyeceğini düşündüğümüz insanların cep telefonlarında elektronik müzikler çalıyor, sadece Kurtlar Vadisi müziği olduğu için.
Çok nazik birisiniz. Kimsenin eceliyle ölmediği Kurtlar Vadisi dizisine müzik yaparken ne hissediyorsunuz?
Her insanın içinde negatif ya da sert dediğimiz noktalar vardır. Böyle bakınca da ben aslında ne kadar barışçıl, ne kadar ince yapıda olsam da -ki bu benim kendi kimliğimdir- sanatımın sadece bununla sınırlı kalmaması gerekir. Özellikle film müziği yapan bir müzisyenin bütün ruhları, bütün duyguları sağlayabilecek ruhsal zenginliğe sahip olması gerekir. Sadece solo çalışmalar yapıyor olsam belki aşk şarkıları söyleyen bir artist olarak kalırdım; ama film müziği yaptığınızda sert tarafımı da kullanıyorum.
Peki, izliyor musunuz Kurtlar Vadisi’ni? Memati ölecek mi?
Ben de yayınlanmadan 6 saat öncesinde izliyorum. Her bölüme müziğin yerleştirilmesinden yeni bir sahnenin bestelenmesine kadar ben ilgileniyorum. 2006’da haftada altı projeye çıkan bir rekorum oldu. Hem de aynı günde yetişmesi gerekiyordu. Yabancı Damat, Dede Korkut, Sağır Oda, Kurtlar Vadisi, Geniş Zamanlar ve Köprü vardı. Müthiş bir zamanmış yani.
Hanımdan daha çok dizi izliyorsunuz yani?
Eşim de sinemacı aslında. Ee tabii ben de o yalnız kalmasın, beraber izleyelim diye bu işlere girdim; ama beni bu işlere sokan ve ikna eden odur. Rahmetli Atıf Yılmaz ile başlayan bir film müziği serüvenim var. Albüm yapmadan önce film müziği yapmaya başladım. Ama Yerine Sevemem gibi kendi solo çalışmalarım ses getirince sinema sektörünü bıraktım. Zaten can çekişiyordu.
Şimdi de solo can çekişiyor.
Evet, şimdi de film sektörü iyi, solo geride kaldı.
Yani artık aşk şarkılarınızı duyamayacak mıyız?
Ben hizmet etmeyi de seviyorum aslında. Solo çalışmalarımda bunu hissetmiyorum. Daha kendime dönük ve bencilleşebiliyorum. Ben bir müzisyenim ve sonuçta müzik sanatı tarihine geçmek isterim. Çok para kazanan kimse tarihe geçmemiştir çünkü. Ben 2000 yılında etnotronik noktasına ulaştım. Ve kainat devam ettiği sürece de o zıtlığın devam ettiği sürece de ondan daha iyi bir uyum bulabileceğimi sanmıyorum. Aşk şarkılarım da devam edecek.
Tür projesi kapsamında Yağmur ve Deprem dualarını yaptınız. Diğer dualar neler olacak?
Kıyamet duasına kadar gidecek bu. Barış savaş, kasırga, fırtına gibi dualar olacak. Yeryüzü duaları bittikten sonra yer altı dualarına geçecek.
Peki, hep ilkleri yapıyor olmak çocukluktan taşınan bir özellik mi?
Küçüklüğümde ben Kurban bayramlarında kurbanlık koyunlarla ilişki kurar, onlara isimler koyardım. Kesilince her çocuk gibi ağlardım. Ancak onun kuyruk derisini güneşte kurutur boş çömlek alıp onun üzerine gererdim. Böylece vurmalı enstrümanlar yapardım.
Siz mimarlık fakültesini kazanmıştınız. Eğer devam etseydiniz mimari anlamda nasıl ilkler çıkardı ortaya?
Zaten eninde sonunda mimarlığı bitirince bir köprü ya da baraj yapamayacağım için mimarlığı bıraktım. Ben yaşadığım ülkenin insanlarına hizmet vermek için Aydın isimli bir şehirde doğmuşum, yoksa Londra’da doğardım. (Gülüyor)
Peki Gökhan Kırdar, Ramazan ayında nasıl semboller ve işaretlerle iç içe?
Hepimiz için rölanti durumu oluşuyor tabii. Ramazan benim küçüklüğümden itibaren hep hoş ritüel ve paylaşımla insanları birbirine yaklaştıran dönemler oldu. Sahura kalkmak benim için anlamlıydı. Yetişkinlikte bunu felsefeyle desteklemek durumunda kalıyor, içe dönüyorsunuz. Bu tür şeyleri 11 ay dışında 12. ay içinde yaşamanın özel bir durum olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım Ramazan zamanlaması çok kutsal bir zamanlama ve yaşadığımız evre içerisinde çok kozmik bir zaman dilimi. Bu çok iyi değerlendirilmeli.
Ramazan’ı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkesten farklı bir zamanlamayla yaşıyorum. Sabah ezanına kadar bir hayatım var benim. Her gün böyle. Bütün tabiatın uyuyor olmasının verdiği bir boşluk, bir rahatlama duygusuyla açıklanabilir bu. Ben müziği ibadet gibi görüyorum ve her zaman yaptığım müzik beni yaratan güce yaklaştırmıştır ve O’nunla yakınlaşmamı sağlamıştır. Tanrı’nın bana verdiği bu yeteneğin sonucu olarak ondan aldığım ışığı, ilhamı insanlara yansıtmam için beni görevlendirdiğini düşünüyorum. Bu yansıtıcılık, o ışığın bütün insanlar tarafından görülmesini sağlıyordur ve insanların sanata karşı gösterdikleri hürmetin ve saygının da bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Sadece bir ay içinde her şeyi halledebileceğimizi düşünürseniz çok farklı olurdu. Bu Tanrı’nın bizden minimum istediği bir şeydir. Tanrı’nın istediği aslında bir yıl boyunca O’nunla bir şeyleri paylaşmak, O’na yaklaştıracak olan ibadeti gerçekleştirmektir. Bu benim için işte müzik bestelemek, gecenin bir yarısında bu tür yoğunlaşmalar yaşamak gibidir.
Bir Ramazan müziği yapsaydınız ne çıkardı ortaya ?
Beni her zaman ezan saatlerinde farklı camilerden yayılan birbirinden birazcık daha zamanlaması farklı yayılan ezan sesleri çok etkilemiştir. Sabah ezanında duyulan sesler, oluşan atmosfer benim için iyi bir Ramazan müziğinin başlangıç noktası olurdu.
Peki, Ramazan’ın en güzel anı neresidir?
Bayram galiba. Çünkü gerilmiş bir okun fırlaması gibi sonuca ulaşmış, hedefine saplanmış bir ok gibi düşünüyorum bayramı.
Ramazan’da en çok sevdiğiniz yemek?
Bir bardak suyun, bir ekmeğin, pidenin arasına sürülmüş tereyağının verdiği keyfi hiçbir yemeğin vermeyeceğini düşünüyorum. Ama Kurban Bayramı’nı hiçbir şeye değişmiyorum. (Gülüşmeler)
Lütfi Kırdar amcanız mı?
Büyük amcamız.
Lütfi Kırdar’da konser vermediniz hiç?
Vermedim ama ödül aldım.
Hep pozitif düşünmeye çalışıyorsunuz. Neden?
Bu yüzyıllar boyunca İslam doktorların önerdiği bir şey. Doğu’dan doğan bir felsefedir. İslam öncesinde de Şamanizm’in bu kurallar vardı. Türklerin toplu bir şekilde İslamiyet’i kabulü bu yakınlık sayesinde olmuştur. Kurban kesilmesi, ay kavramının şey olması işte tek Tanrı inancı, dualite, iyilik, kötülük kavramı, hep bunlar aslında Tanrı’nın kitaplar aracılığıyla insanlara ulaşmadan önceki tabiattaki inanış yapılarının uzantısıdır. Her şeyden öte Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ı ve İncil’i kapsayan bir kitaptır.
İnsan vücudunda 400 makam var
Çalamadığınız bir enstrüman var mı?
Aslında hiçbir enstrümanı çok iyi çalamıyorum. Ama kompozisyon tarafım olduğu için enstrüman kullanmamı sağlayacak bilgiye sahibim.
Kendinizin yaptığı kam davulundan Ramazan davulu olur mu?
Aslında kullandığımız Ramazan davulunun biraz sopası uzamış ve arka tarafı gelişmiş hali. Kendiliğinden ölen bir hayvanın derisinden ve ağaçtan yapılıyor. Her varlık Doğu felsefelerinde canlı kabul edilir. Bunlar, canlı olan insan dışı canlıların dokularını kullanarak onların enstrümanlaşması ve dile gelmesi anlamını Terapiye yol açan alfa ve beta noktalarını harekete geçiren frekanslarını yakalamak için o tokmakla vurmanız gerekir. Elle vurduğunuz zaman o frekans yakalanmaz. Terapi musikisi ya da kamların tedavi etme özelliği aslında bu yüzden çok bilimseldir. O davulun üzerinde oluşan rezonanslar, beyinde bazı noktaları harekete geçiriyor. Ve bir hormon salgılanıyor. O sizi tedavi eder. Osmanlı’da bunun örneği var. İnsan vücudunda 400 tane makam var. Bir harita var. Böbrek hastalığı için kalp makamı dinlememek lazım tabii. (Gülüşmeler)
Yeni çalışma?
7 Ekim’de Kurtlar Vadisi’nin yeni sezonun başlangıç günü. Aynı gün “Ölümde Uyandım” isimli yedi düzenlemeden oluşan albüm çıkacak, gokhankirdar.info adresinden de mobil olarak yayınlayacağız
H. Salih ZENGİN