Hayâtımın kısır döngüleri, hangi müzmin yaranın kışrı idi; yaşamadan bilebilir miydim? Uzayda yankılanan sesim, muztar feryatlarımın aksi sadâsı ve sadrıma bir inşirâh niyetine tuttuğum uyku oruçları…
Sene-i devriyesi geçiyor acıların; ama geçiştirmiyorum içimdeki tortularını… Ağır ağır yudumladığım bu kekre lezzet, başımı öne eğdirse de; yazamayabilseydim, bunu yapabilirdim evet… Ama yine de, bu kekre lezzet; rûhuma bir tâltif gibi… Mahcup ve kırılgan akislerimi, aşkla tasfiye etmeli…
Vakt ikindidir, bir Eylül ikindisidir yani. Üşümelerimle büzüşüp, inzivâya geçmeye meyillenirken; Eylül’e gül düşmüştür!.. Eylül, Ramazan ile güle dönüşmüştür ve döndürmüştür kara sevdâları; aşkın lâhûtî semâlarında, derûnumuzdaki sancılara sertâc olmak için gelmiştir.
Bunca yıkıntı ve hâralarda harmanlanan küheylânların hazırlık aşaması gibi; rûhum, sığlığından çıkıp çığlığa dönüştüğü dem gelmiştir ve düşmüştür Eylül’e bir gül… Ömrümün düşüne düşsün diledim!..
Çiçeklerin şÃ¢hına yakışır zarâfetle ve şebnemlere şÃ¢yeste bir letâfetle konuktur gönül hâneme… Hırçınlığımı, çok sesliliğimi, yitik bilincimi ve tüm beşeriyetimin şaşan hâliyle kabullenir beni; gelir, oturur bağrımda… Kalemime mürekkep, yazıma ilhâm, yüreğime yâren gibi…
İptilâ sirâcında sarmalı yaraları… Yalımlarım yalınlaşmadan; kalp sadağımda biriktirmeli cümle cümleleri… Hercümerçliğim, mesned bulsun sonbahârın araladığı sonsuzlukta… Aşk, ağırlanmaz ki; ağrısız ve azıksız bir sadırda…
Gazellerinden kapı araladı Dedem, giriftâr göz pınarlarıma… Dedem’in yaktığı türkülerde âh’ım kaldı; Dedem’den mîras, susamamaktı… Susamadım ve figânlarımın fersûdeliğinde susuzluğum arttı aşka… Arıtmalıydı gönlümdeki kesifliği ve uzaklarda değil, gönlümde idi arıtma tesisi de, bilemedim Dedeciğim… Bilemeyişlerimle bilendim ferdâlara… Şu iniltili ve titrek sesim, avaz avaz aksetti istikbâlin kayıtlarına!..
Eylülleşen ömrüme düşen gülü yitirmemek için; müptelâlığın kavislerinde akladım karalamalarımı… Çiziktirdiklerim, topu topu bir “âh”; Dedem’in hâtırası…
Dağdağalı hayâtımın duldası ve giryân gönlümün payandası olsun diye, yirmi dokuz yaprağı olan bir gül düştü Eylül’e… Eylülleşen ömrüme…
Sene-i devriyesi geçiyor acıların; ama geçiştirmiyorum içimdeki tortularını… Ağır ağır yudumladığım bu kekre lezzet, başımı öne eğdirse de; yazamayabilseydim, bunu yapabilirdim evet… Ama yine de, bu kekre lezzet; rûhuma bir tâltif gibi… Mahcup ve kırılgan akislerimi, aşkla tasfiye etmeli…
Vakt ikindidir, bir Eylül ikindisidir yani. Üşümelerimle büzüşüp, inzivâya geçmeye meyillenirken; Eylül’e gül düşmüştür!.. Eylül, Ramazan ile güle dönüşmüştür ve döndürmüştür kara sevdâları; aşkın lâhûtî semâlarında, derûnumuzdaki sancılara sertâc olmak için gelmiştir.
Bunca yıkıntı ve hâralarda harmanlanan küheylânların hazırlık aşaması gibi; rûhum, sığlığından çıkıp çığlığa dönüştüğü dem gelmiştir ve düşmüştür Eylül’e bir gül… Ömrümün düşüne düşsün diledim!..
Çiçeklerin şÃ¢hına yakışır zarâfetle ve şebnemlere şÃ¢yeste bir letâfetle konuktur gönül hâneme… Hırçınlığımı, çok sesliliğimi, yitik bilincimi ve tüm beşeriyetimin şaşan hâliyle kabullenir beni; gelir, oturur bağrımda… Kalemime mürekkep, yazıma ilhâm, yüreğime yâren gibi…
İptilâ sirâcında sarmalı yaraları… Yalımlarım yalınlaşmadan; kalp sadağımda biriktirmeli cümle cümleleri… Hercümerçliğim, mesned bulsun sonbahârın araladığı sonsuzlukta… Aşk, ağırlanmaz ki; ağrısız ve azıksız bir sadırda…
Gazellerinden kapı araladı Dedem, giriftâr göz pınarlarıma… Dedem’in yaktığı türkülerde âh’ım kaldı; Dedem’den mîras, susamamaktı… Susamadım ve figânlarımın fersûdeliğinde susuzluğum arttı aşka… Arıtmalıydı gönlümdeki kesifliği ve uzaklarda değil, gönlümde idi arıtma tesisi de, bilemedim Dedeciğim… Bilemeyişlerimle bilendim ferdâlara… Şu iniltili ve titrek sesim, avaz avaz aksetti istikbâlin kayıtlarına!..
Eylülleşen ömrüme düşen gülü yitirmemek için; müptelâlığın kavislerinde akladım karalamalarımı… Çiziktirdiklerim, topu topu bir “âh”; Dedem’in hâtırası…
Dağdağalı hayâtımın duldası ve giryân gönlümün payandası olsun diye, yirmi dokuz yaprağı olan bir gül düştü Eylül’e… Eylülleşen ömrüme…