Biliyorum... Tutkular tehlikelidir...
Bir ışıltı alır götürür önce... Sonra sımsıcak bir derinliğin baş döndürücü çekimi sarar etrafı yavaş yavaş... Ne olduğunu anlamadığın bu tatlı akıntıya bırakırsın kendini, biraz korkarak... Ürkek bakışların, keşfedişlerin sarhoşluğu ve renk cümbüşüyle kamaşır... Bu büyülü derinliğin sonsuz maviliğinde umarsızca yüzmeye o kadar alışırsın ki gerçek hayata dönerken acı bir "dip vurgunu" seni bekler...
Sen artık bu dünyanın insanı değilsindir. Senelerdir yaşadığın hayat bile yabancıdır sana... Hiç bir şey ısıtmaz, hiç bir şey yakmaz artık bu vasat süregenlikte. Hayat senin için uzun bir özlem koridoru olur; tatsız ve sıkıcı... O sonsuz derinlik öyle bir doldurmuştur ki tüm benliğini sadece oraya dönme özlemiyle yanıp tutuşursun için için... Eğer geri dönemezsen, giderken ona bıraktığın kalbin kocaman boşluğu kalır yalnızca sana... Ve artık hiç bir şey istemezsin o derin maviden başka...
Daha önce varlığından hiç haberdar olmadığın ve hiç tanımadığın bu kapkara boşlukta, o her şeyi başlatan ışıltıyı arasın son bir ümitle... Küçücük gri bir nokta bile senin için umut dolu bir kurtuluş olur...
Aslında özlemle beklediğin kurtuluş yine senin içinde gizlidir... Çocukluğunun o masum ama meraklı bakışlarıyla bakmalısın; taa derinlere... Platon " Ruh sonsuzluğa yakın tarafıyla yeniden buluşabilirse eğer, içine düştüğü denizden kendi hızıyla fırlayıp çıkar." Derken o kocaman kara boşlukla başa çıkmanın anahtarını verir bize...
Kendi içine yapacağın yolculuk için hazırsındır artık...